Siyah Geceler

3.9K 215 6
                                    


İnsan çevresindeki herkesi kandırsa dahi, benliğini ve düşüncelerini kandıramıyor. Kendine yalan söylemeyi başaranlarsa, hayatlarının sahteliğinde acizce yaşamaya devam ediyor.

Chloe her zaman ailesi tarafından sevilip şımartılmış, okulun en çok tapılan kızı olmuştu. Hatta okuldaki herkes ona hayranlıklarından dolayı Tanrıça lakabını vermişti. Kendisini değil ama, yaşantısını kıskanmamak elde değildi, özellikle benim gibi sorunlu bir çocukluk geçirmiş, babasız büyümüş ve okuldaki herkes tarafından sebepsizce dışlanmış biri tarafından. Gerçekten özenilecek bir hayatı vardı. Asla en iyi olmak için çabalamıyor sadece oluyordu. Benim zaten okulun gözdesi olmak gibi düşüncelerim yoktu. Hiçbir aksi davranışta bulunmayıp, yapmacıklıktan uzak olmama rağmen insanların bana kötü davranması tuhafıma gidiyordu. Sanırım bu yüzden artık insanları anlamaya çalışmıyordum. Aslında onun bir suçu yoktu, onu sevmememin nedeni insanların ona, bana davranmalarını istediğim gibi davranmalarıydı, olduğum gibi kabul edilmek, dışlanmamak istiyordum.

Düşüncelere boğulduğumu annem omzuma dokununca anladım. "Anthea, iyi misin?"

"Evet, iyiyim. Neden ki?" diye cevap verdiğimde önümdeki kağıda baktım. Dalgınlıkla çizdiğim resim korkunç görünüyordu. Bir sürü karanlık silüet çizmiştim, oysa gece vakti ayışığının düştüğü ormanlık bir alan çizmeye çalışıyordum. İçinde bulunduğum buhran hali resmen elimden kağıda akmıştı.  Neden böyle hissettiğimi de bilmiyordum gerçi.

"Seslendim ama duymadın, yemek hazır," deyip kağıtta göz gezdirdi.

Defterimi kapatıp ayağa kalktım, "Geliyorum."

Annem odadan çıktıktan sonra tekrar defteri açtım. Çizmeye niyetlendiğim resmin üstüne karaladığım silüetler sonucu, ormanda el ele tutuşmuş bir sürü gölge varmış gibi duruyordu. İlacı aniden bırakmanın yan etkisi olmalıydı. Duygularım gidip geliyordu, bazen gülmek bazen nedensizce ağlamak istiyordum. Ya da sadece ergenlikten kaynaklıydı.

Aklıma okulda gördüğüm çocuk gelince hemen geçen gün çizdiğim portreyi açtım. Çizdiğim keskin hatlar beni bir kez daha etkilemişti, tuhaf bir şekilde içim sızlamıştı. Yine de o değildi. Saçları benziyordu ama okuldaki çocuk daha genç ve daha sıradan yüz hatlarına sahipti. Muhtemelen çizimime benziyor olsaydı, aklımı kaçırdığımı tescillemiş olurdum.

Elimi yıkadıktan sonra mutfağa gidip, kendime sandalye çektim. Annem brokoli, havuç ve patates dolu tabağı önüme koyduktan sonra kendisine tavuklu makarna koyup karşımdaki yerini aldı.

"Protein almadığın için yakında hastalanacaksın," dedi annem, en sonunda dayanamayarak.

7 yaşındayken okul gezisiyle gittiğimiz çiftlikte, gerçekleri öğrenmiştim. Yani o tatlı hayvanların sonlarının bizim tabaklarımızda bittiğini. O zamandan beri hayvansal hiçbir şey tüketemiyordum. Kedi veya köpek besliyor ama diğerlerine evcilleşme fırsatı bile vermeden pişirip yiyorduk. Hayvanların hepsi benim gözümde aynıydı onları seçmek, ayırt etmek canilikti.

Annem ise sürekli hastalanacağımı söylüyor, beni zorluyordu. Üstelik karşımda oturup et yemesine ben bir şey demiyorken.

"Anne bıkmadın mı bu konuyu açmaktan? Çünkü ben cevap vermekten bıktım."

"İleride hamile kalınca görürsün o zaman, bak bakayım doktorlar nasıl zorla protein almanı sağlıyor."

Daha fazla tahammül edemediğim için "Ben doydum," deyip sofradan kalktım.

"Doyduysan Mari'yi biraz gezdir, tüm gün evde sıkıldı. Sadece işine gelince hayvanseversin zaten."

Doğru söylüyordu. Köpeğimiz artık yaşlanmıştı ve daha çok ilgi istiyordu. Bense şu sıralar onu çok boşluyordum. Etrafa bakındım, neredeydi bu köpek?

"Mari! Hadi parka gidelim!" diye seslendiğimde, önce pati seslerinin ahşap parkede çıkardığı ses, ardından ağır adımlarla koşarak gelen Mari belirdi. Kuyruğunu sallayarak patilerini yere vuruyordu, kocaman ağzı açılmış, siyah tüylerinin arasından pembe dili dışarı sarkmıştı.

"Otur, bekle," dedikten sonra odama gidip tayt ve kapüşonlu, üstüme de kalın bir ceket giyip geri döndüm. Mari'ye tasmasını taktıktan sonra annemin verdiği poşeti cebime koyup dışarı çıktım. Tüm günü evde geçirdiğim için temiz hava iyi gelmişti. Saat çok geç değildi ama havanın soğukluğundan olsa gerek, etraf biraz ıssızdı.

Mari, oburluğundan dolayı çok kiloluydu ve beni peşinden sürüklemekte ustaydı.

"Yavaş kızım!" diye komut versem de dışarıya çıkmanın heyecanıyla neredeyse iki sokak boyunca hızını kesmeden beni çekiştirerek yürümeye devam etti.

En sonunda çimleri koklamak için durduğunda Chloe'nin evinin önüne kadar geldiğimizi fark ettim.

Gülümseyerek, Mari'nin tuvaletini yapmak için buralara kadar gelmesinin kader olduğunu düşündüm.

O sırada karşı caddenin köşesinde park halinde duran siyah Hummer gözüme çarptı. Chloe'nin evine dönük duruyordu ve her ne kadar içi gözükmese de, paranoyak iç sesim birinin bu tarafa doğru baktığını söylüyordu. Geri dönüp gitmekle jeep'in yanından yavaşça geçip fark ettirmeden içine bakmak arasında kalmıştım. Merakıma yenik düşüp o tarafa doğru ilerleyecektim ki caddeler boyunca beni istediği yere götüren Mari, bu sefer geri adımlar atarak ilerlememe engel oldu.

"Hadi Mari," diye tasmasını çekiştirince de jeep'e doğru havlamaya başladı.

Bütün susturma çabalarıma rağmen durmadan havlamaya devam edince Chloe'nin odası olduğunu düşündüğüm çatı katının ışığı açıldı. Aynı anda Hummer'ın da farları yandı ve hızla sokaktan ayrıldı.

Tahminlerimin doğru çıkmasıyla beraber Chloe camı açıp önce dışarıya, sonra sesin geldiği yere yani Mari'ye ve bana baktı.

"Her şey yolunda mı?" diye seslendiğinde bir süre ne diyeceğimi bilemedim.

"E-evet, kedi gördü de kusura bakma," deyip hızlıca geldiğimiz yola doğru geri döndüğümde Mari de karşı koymadan yanımda yürümeye başlamıştı.

Az önce neler olmuştu öyle?

Okulda gördüğüm çocuk Chloe'nin evinin karşı sokağına park etmiş, ne yapıyordu, onu mu gözetliyordu?

Mari burnu yerde yürürken tekrar beni çekiştirmeye başlayınca daha fazla katlanamayıp tasmasını açtım. Zaten eve dönüş yolunu biliyordu ve bir yere gitmezdi. Benden beş altı adım ileride, geldiğimiz yokuştan yukarı çıkıp, evimizin sokağına döndüğünde onu gözden kaybetmemek için adımlarımı hızlandırdım.

Aynı köşeden ben de döndüğümde donakaldım.

Siyah Hummer, ev ile aramızda durmuş, Mari ise ensesindeki tüylerini kabartmış araca doğru hırlıyordu. 

Eveet buraya kadar gelmeyi başaran yoldaşlarım! Biz bu yolda beraberiz falan skdkdlslaş aslında burada bitirmeyip devam edecektim ama bölümlerin heyecanlı bitmesini daha çok tercih ediyorsunuz sanırım. Ve ilk defa bir günde iki bölüm atıyorum kısa demeyin o yüzden.. Biliyorum geçiş bölümleri çok sıkıcı falan filan... Ne yalan söyleyeyim yazması da çok eğlenceli değil ama birkaç bilgi vermem ve istediğim olaylara kadar zamanın biraz akması gerekiyor. Ne de olsa artık mitolojik evrende değil insan dünyasında geçiyor olay, bırakalım da sıkıcı olsun normal yani ahsjdkdk Bu arada köpeğin adı Mari çünkü köpekler insanların en sadık en yakın dostudur ve ilk bölümde Kore'nin iki arkadaşı vardı Mari ve Asya neden köpeğin adını Mari koydun derseniz bu bahane sanırım kendi hikayemi trollemek hoşuma gidiyor haa bir de köpek besleyen biri olarak sinirlendiklerinde gerçekten ense kabarttıkları dipnotunu düşeyim sonra bana kedi mi lan bu demeyin djckdksl bunun gibi 1 ya da 2 bölüm daha olacak sonra olayları patlatmayı düşünüyorum veee belki üzülür belki kurtuluyoruz diye sevinirsiniz ama finale yaklaştığımızı söylemeden edemeyeceğim :') yine mitolojiden esinlenip yazmak istediğim bir şey daha var belki onu yazarım. Ya da hikayenin devam etmesini isteyenler olursa alternatif son yapar oradan yola çıkarım yine de kesin bir şey söylemeyeyim benim işim belli olmaz biliyorsunuz :d ÖPÜLDÜNÜZ!!

Persephone & Hades  (TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora