"Evrim'den sonra burada kalmadığını sanıyordum." Duraksadı. "Yani... Bilirsin. Bu durumdan rahatsız olduğunu söylemiştin." Cansel'in tereddütlü çıkan sesi bir şeylerin yolunda olmadığının habercisiydi. Evrim kimdi? Evren hangi durumdan rahatsızdı? Zihnimde beliren soruların hepsinin cevabını almak istiyordum. Sanki yaşamam cevaplara bağlıymış gibi hissetmeme engel olamıyordum. Evren hakkında en ufak bir şeyi bile merak ediyordum ama şu an içinde bulunduğumuz ve Cansel'in sorguladığı şeyin ufak bir şey olmadığını anlamak zor değildi. Öğrenmek istiyordum.

"Sanırım artık bu durumla baş edebiliyorum."

Birkaç saniyeliğine bir sessizlik oldu. Ne olduğunu o kadar çok merak ediyordum ki. Cansel'in ve Evren'in yüz ifadelerini görmek, neden bu kadar sessiz kaldıklarını kendi kendime yorumlamaya çalışmak istiyordum. Kalbimdeki sızının miktarı giderek büyümeye başlamıştı. Bunun sebebi Cansel ve Evren'in bir şeyler paylaştığına birebir şahit olmamdan kaynaklanıyordu. Hemen dibimdeydiler. Cansel Evren'i merak ettiği bir konuda sorgulayabiliyordu çünkü buna hakkı vardı. Ben ise her zaman tereddütle yaklaşmak zorunda olduğumu biliyordum. Her zaman haddimi bilerek konuşmam gerekiyordu. Cansel gibi olamazdım çünkü Evren'in hayatındaki yerim o kadar geniş değildi.

Sessizce yutkundum ve gözlerimi kırpıştırarak kendime gelmeye çalıştım. Şu an hayal kırıklığı içerisinde yüzmenin bir anlamı yoktu. Ne yeri, ne de zamanıydı.

"Anlıyorum, sevgilim." Dedi Cansel, geçen birkaç saniyenin ardından. "Peki bana neden söylemedin?"

"Fırsatım olmamıştır."Evren'in sesi kaygısızdı. Omuz silktiğini hayal edebiliyordum.

"Peki... Neden artık bana gelmiyorsun?"

Boğazıma oturan yumru neredeyse nefessiz kalmama neden olacaktı. Derin bir iç çekme isteğiyle savaşıyordum. Bunlara şahit olmak, onların ilişkisi hakkında bir şeyler bilmek istemiyordum. Bunları hiçbir zaman duymamalıydım. Kulaklarımı tıkamak istedim ama merakta olan bir yanım buna engel oldu.

Cansel konuşmaya devam etti. Koltukta bir hareketlilik olduğunda ne yaptığını düşünmemeye çalıştım. "Seni özlüyorum. Eskisi gibi konuşamıyoruz, görüşemiyoruz..." Dudağımı delmek istercesine ısırırken canımın acısı umurumda bile değildi. Hissettiğim ruhsal acı onu baskılıyordu. "Sevişemiyoruz."

"Cansel." Diye araya girdi Evren. Sesi sert çıkmıştı. Araya girmesinin sebebinin ben olup olmadığımı merak etmeme engel olamadım. Benim duymamı istemediği için mi bu kadar uyarı dolu bir ses tonuyla konuşmuştu? Bir tarafım bu gereksiz umuda tutunmak istedi ama benim buna gücüm yoktu. Gereksiz yere umutlanmanın aşınmış bir halata tutunmaktan farkı yoktu. Evren'in en ufak bir hareketiyle umutlanmak kendime zarar vermeme neden olurdu. Halat koparsa yere çakılırdım. Kırılırdım, kanardım ve yok olurdum. Bana zarar verebilecek bir şeye güvenemezdim.

"İşlerim var, biliyorsun." Evren konuşmaya devam ediyordu. "Görüşmek için pek zamanımız olmuyor."

"İşlerin bana dokunmana engel mi? Kaç ay oldu, Evren? En son ne zaman seviştiğimizi bile hatırlamıyorum." Kısa bir duraksama oldu. "Bir sorun mu var? İstemiyor musun artık beni?" Cansel'in sesindeki bir şey beni fazlasıyla rahatsız etmişti ama bunun ne olduğunu anlayamadan Evren'in sesi dikkatimi dağıttı.

"Saçmalıyorsun. İşlerim vardı diyorum. Boş yere kuruntu yapma, canımı sıkmaya başladın."

Sahiden boş yere miydi?

Uygun bir ortamda ve uygun bir ruh halinde olsaydım eğer kahkahalarla gülerdim. Sinirlerim bozulmuştu. Yıpranmıştım çünkü Evren karşısındaki kadını aptal yerine koyuyordu ve bunu yaparken ona izin veriyordum. Üstüne üstlük bir de ben aptal yerine koyuyordum. Cansel'in sırtındaki bıçakların sayısının haddi hesabı yoktu. O üzerimden atmak istediğim iğrenç suçluluk duygusu daha ağır bir şekilde sırtıma bindiğinde bundan rahatsızlık duymuştum. Bencil olmak istediğim bir anda bununla karşı karşıya kalmak iyi olmamıştı. Ne düşünmem, ne yapmam gerektiğini artık bilmiyordum. Kafam karmakarışıktı.

Karanlıkta Dans EtmekWhere stories live. Discover now