Bölüm 42- Aslan Baba

Start from the beginning
                                    

Esen'in sözleri umurumda değildi, ben Patron'un sözlerine uyardım. Saniyeler içinde olup bitenler karşısında o da şaşkındı. Kraliçesine yardım eder gibi gözükürken benimle iletişime geçmeyi ihmal etmemişti.

"Bukra'ya söyle, Hüma'yı ve arkadaşını alıp Bolu'ya gitsin. Ben onlara ulaşacağım."

" Patron, iyi ama Cesur denilen çocuğu geride bırakmaz ki onlar!"

"Dediğimi yap, hemen!"

Zihnimi sadece Hüma, Emir ve Bukra için açmıştım. Onlara biran önce Bolu'ya gitmeleri gerektiğini söyledim. Düşündüğümün aksine Bukra bu fikre karşı çıkmamıştı. Kardeşini kollarımdan bıraktığım an o yakalamıştı. Kızcağız, yerde yatan cansız bedene doğru gitmeye çalışmış ama başarılı olamamıştı. Ağabeyine veda edemeden o, Emir ve Bukra gözden kayboldular.

O andan sonra Hüma'yı ilk defa görecektim. Ağaçların arasında kamufle olmuş minik kulübeye yaklaştıkça evdekilerin acısını zihnimin en derinlerinde hissetmeye başlamıştım. İki adam ve tek kadın. Düşüncelerine eşlik edebildiğim kadın Hüma değildi ve onun varlığını hissedememek oldukça endişelendiriyordu beni. Adımlarımı hızlandırdım, koşar adım gittim kulübeye. Bukra'nın evin girişinde pusuya yattığını fark etmiştim, onlara Patron'dan haber getirdiğimi ve girmem gerektiğini açıkladım metrelerce öteden.

Ona Hüma'yı sormak istiyordum ama bunu yapacak cesaretim yoktu. Etrafı otlarla kaplanmış, ağaçların arasında kaybolmaya yüz tutmuş kulübeye geldiğimde Bukra benimle hiç konuşmamıştı. Eliyle içeriyi gösterip nöbet tutmaya devam etti. Onu ilk gördüğüm günden çok daha berbat haldeydi. Ama o çocukta bir şeylerin değiştiğini ben bile hissedebiliyordum. Aklında ve kalbinde öfke yoktu. Heyecan ve panik de yoktu. Bir muammanın ortasında olan o değilmiş gibi davranıyordu. Bu haliyle bir okyanusu andırıyordu, dingin görüntüsün altında insanı boğacak dalgalara sahipmiş gibi. Yine bu sonsuz sakin görüntüsünün altında, derinlerde tehlikeli yaratıkları saklıyormuş gibiydi. İçeri girmek için ittiğim kapı gıcırtıyla açılınca bir anlığına göz göze geldik, Bukra ile.. Sanki az önce onun hakkında düşündüklerimi duymuştu... Böyle bir şey olması mümkün değildi ama o manalı bakışlar beni cidden rahatsız etmişti, oyalanmadan içeri girdim.

Giriş mutfak ve salona açılıyordu aynı anda. İçeride küçük bir kuzine vardı ve onun hemen yanında iki kişilik iki divan. Evde radyo yada televizyon yoktu. Birkaç kap kacak ve odayı kaplayan çorba kokusu olmasa buranın terk edilmiş bir izbe olmadığına inanmak zor olurdu.

Yemekle ilgilenen kadın bana gözünün ucuyla bakıp işine devam etti, yılların eskitemediği bir güzelliği vardı. Halil ağabeyin biriciği, Hüma ve Bukra'ya annelik yapan kadın; Süreyya Hanım. Gözlerim Hüma'yı aradı ve bulmak zor olmadı. Emir'in dizinde yatıyordu. Ateş çocuğun elleri kızın saçlarındaydı ve ona usul usul bir şeyler anlatıyordu. Çocukluk anılırını, komik ve güzel zamanları. Hüma beni fark etmemiş, Emir ise bakmakla yetinmişti. Beni görmezden geliyorlardı ve bu canımı fena halde sıkmıştı.

Divan'ın önüne çöktüm, gözlerim Hüma'nın ellerini aradı. Küçük ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmış ve dizlerini de karnına doğru çekmişti. Beni görmüştü ama bu ona bir şey ifade etmiyordu. Yalvarır gibi Emir'e baktım,

" Bize biraz izin veremez misin?"

-Beş dakika, sonra seninle yalnız konuşacağız.

"Benim de çok vaktim yok zaten..."

Emir, Hüma'yı dizlerinden kaldırırken biraz fırsatçılık yapıp genç değişenin yerine ben geçtim fakat Hüma'yı dizlerime yatırmak istemiyordum. Bir koza gibi onu sarmak ve tüm tehliklerden uzak tutmak istiyordum. Onu yeniden mutlu edebilecek bir şeyler bulmak ve bir kez olsun konuştuğunu duymak istiyordum. Hüma'nın zihni karanlık dev bir boşluk gibiydi ve o sonsuz karanlığın içinde iki büklüm ağlayan bir kız çocuğu vardı. Divan'a yeniden uzanmak isteğinde onu kollarından tuttum ve kendime doğru çektim. Kuş kadardı, ne ağırlığı vardı ne direnci. Bedeni bana doğru savruldu. Emir bizi odanın diğer ucundan izliyordu.

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWhere stories live. Discover now