İ K İ N C İ B Ö L Ü M

Start from the beginning
                                    

"Sana yerinden kalkma demedim mi ben?" önümü ona dönüp boş gözlerle ona baktım "Sözlerimin dinlenilmemesinden hoşlanmam Miray." Omuzlarımı düşürdüm

"Çokta umrumda da sanki senin sözlerin." kısık sesle konuştuğum için duymamış gibiydi

"Bir şeyi dedin." Hayır anlamında kafamı salladım.

"Güzel. Geç otur şuraya yemeğini ye. Ardından o ilacı iç. Başın ağrımıştır kaç saattir uyuyorsun."Demin oturduğum koltuğa tekrar gidip oturdum. Önümdeki masaya tepsiyi indirdi.

"Ye" önümdeki tepsiye baktım. Sandviç, bir bardak meyve suyu, bir bardakta su ve ilaç. Masadaki tepsiyi elimle itip kendimden uzaklaştırdım.

"Yemiyeceğim." Yüzem gayet ciddi bir şekilde baktım. Siyahları bana sinirle bakmaya başladı.

"Öylemi." kafamı yavaş hareketlerle evet anlamında salladım. O sıra karnım guruldadı. Utançla yüzümü eğdim.

Kafamı geri kaldırıp ona baktım. Dudağı yana kıvrılmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Karnın öyle demiyor ama. O yemeği çabuk yiyorsun Miray. Sözümün tutulmamasını  ve sözlerimi tekrar etmekten nefret ederim" Benim ittiğim tepsiyi tekrar benim önüme itip karşımdaki koltuğa oturdu. Pes etmiş bir şekilde önümdeki sandviçi alıp yemeye başladım. O'da karşımda beni izliyordu. O beni böyle izlerse ben yemek yiyemezdim ki.

"Bakma bana öyle. Yiyemem yoksa." dudağının kenarı hafif kırıldı. Ben o'na dik dik bakarken o'da ayağa kalkıp pencerenin önüne gitti. Şuan hava yeni yeni kararıyordu ve kış aylarının başında olduğumuz için hafif hafif kar yağıyordu.

Yemeğimi yedikten sonra ilacı da içtim. O hala pencerenin önündeydi. Etrafıma baktığımda yanan şöminenin yanındaki odunları gördüm. Aklıma gelen şeyle Yavaş bir şekilde koltuktan kalktıktan sonra şömineye doğru ilerledim. Elime en kalın odunu alıp parmak uçlarımda onun yanına doğru ilerledim.  Elimdeki odunu sıkı sıkı tutuyordum. Onun yanına varmama 3-4 adım kalmıştı ki

"Aklından bile geçirme Miray. Bırak o odunu. Geç yerine otur" Arkası dönük bir şekilde beni nasıl görmüştü. O'na şaşırmış bir şekilde bakarken, penceredeki yansımamı görmemle beni nasıl gördüğünü anladım.

Elimdeki odunu şöminenin odaya tekrar koyup, eski yerime geçip oturdum. O da yanımdaki koltuğa gelip erkeksi bir şekilde gelip oturdu.

"Beni bırakacaksın değilmi? " Belki bırakır umuduyla gözlerinin içine bakıyordum. Kafasını sağa sola salladı.

"Ne yani bırakmayacakmısın. Ne yapacaksın beni be. Turşumumu kurucaksın." sinirle saçlarımı geriye doğru savurdum. Odayı kahkaha sesi doldurunca bakışlarımı ona çevirdim. Kocaman gülümsemesiyle hafif karanlık odayı bile sanki aydınlatmıştı. Kocaman gülümsemesini durdurup ona şaşkın ve hayran olan bakışlarıma gözlerini dikti.

"Gerekirse turşunu da kurarım. Sen hiç merak etme." sinirle yerimden kalktım.

"Sen delimisin be. Adam kaçırmakta ne ! Hangi devirde kaldın sen ya. 21. Yüzyıldayız biz haberin varmı. Derhal beni serbest bırakıyorsun." Benim yerimden kalktığım gibi o da aniden ayağa kalktı. Kolumu sıkıca tutup sıkmaya başladı.

"Bana bir daha sesini yükseltirsen senin o dilini koparırım Miray. Emin ol bunu yaparım. Ben Sana demiştim Miray. Sana o pezevenkle yemeğe çıkma demiştim. Ama sen ne yaptın o yemeğe inadıma gittin. Birde onun arabasına binerken bana el salladın. Gidersen olacakların bütün sorumlusu sensin dedim. Sen o yemeğe gittin olacakların da sorumlusu şu dakikadan itibaren sensin. Şimdi gelip beni burada tutamazsın ayaklarına girme." Söylediği kelimelerle gözlerim dolmuş bir şekilde ona bakıyordum. Dolmuş gözlerime öfke dolu siyahlarıyla baktı. Tuttuğu kolumu daha da sıkıp yanımdaki koltuğa bedenimi bir yaprakmışım gibi fırlattı. Yüzüme bile bakmadan yanımdan çekip gitti. Gözden kaybolmadan önce son kez sesini duydum.

"Duş alıcam. Sende git duş al ve yat. Kaçmaya çalışma çünkü kaçamazsın." O'nun gözden kaybolmasıyla göz yaşlarım gözlerimden firar etti. Perişan bir şekilde oturduğum yerden kalktım. Salondan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Koridor da üç kapı vardı. Birisi benim kaldığım diğeri ise onun odası. Diğer kapının önüne geldiğimde kulpunu tutup indirdim. Alışık olduğum bir şekilde kapı yine açılmadı. Umursamadım zaten. Sessiz adımlarla uyandığım odaya tekrar girdim.

Bir kaç saat önce inceleme gereği duymadığım odayı incelemeye başladım. İki kişilik büyük bir yatak, Beyaz bir gardırop, yine beyaz bir makyaj masası ve içerisinde on- on beş tane kitap bulunan bir kitaplık vardı. Gardıropa doğru ilerledim kapağını açıp kıyafetleri incelemeye başladım. Kot pantolonlar, tişörtler, kazaklar, yatak pijamaları, bir iki tane elbise, ayakkabılar ve iç çamaşırları. 

Bunların hepsi benim bedenime uygun kıyafetlerdi. Bu adam benim bedenime kadar nereden biliyordu. Kafamda ki sorulara bir yenisi daha eklenmişti.

Dolaptan siyah iç çamaşırları ve pijama takımını alıp banyoya geçtim. Üzerimdekilerden kurtulup duşa kabine girdim. Sıcak suyu bir türlü ayarlayamadığım için bende mecburen soğuk suyla duş yaptım.

Duştan çıktıktan sonra banyodaki dolapta bulduğum kurutma makinesiyle saçlarımı kuruttum. Şuan aşırı derecede üşüyordum. Evin içi sıcaktı ama ben soğuk suyla duş yaptığım için bana aşırı soğuk geliyordu. Hemen kendimi yatağa atıp yorgana sarıldım. Bir süre sonra zaten ısınmıştım.

Banyonun da verdiği mayışmışlıkla uykum gelmişti. Gözlerimi daha fazla açık tutamayıp gözlerimi ıssız karanlığa kapattım...
     

                                       «BÖLÜM SONU»

Herkese merhaba.

Vakit ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ederim. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgilerimle, Asya

     İnstagram| Yldz_asya

SaplantıWhere stories live. Discover now