"bogum babasına sattı beni ya." üzerindeki otları silkeleyerek boş sandalyeye oturan namjoon, yorgun bir şekilde arkasına yaslanmış ve hayıflanmaya devam etmişti. "iki saattir omzumdan inmiyor. hafif de değil yani, bir hafta önce görmüştüm en son ama kilo almış, omuzlarım çöktü resmen." taehyung seslice gülüp omuz silkmiş ve üzerlerinde hala dumanlar tüten etlerden tabağına koymuştu. "jungkook gibi bir babası olunca çocuğun öğün sayısı on falan oluyor."

"yine bana laf geldi sanki." jungkook, sırtındaki minho ve bacağına sarılan bogum ile masaya yaklaştığında küçüklerin gülmekten kızarmış yüzleri ve jungkook'un yakası kaymış tişörtü, çokça boğuştuklarını simgeler gibiydi. taehyung'u gördüğü gibi jungkook'un sırtından inen minho, esmer olanın kucağına tırmanmıştı. saatlerdir koşturduğundan oldukça acıkmıştı ve babasının onu elleriyle beslemesi için ağzını açmış, şirince yerinde sallanıyordu. "yalnızca ne kadar çok yediğinden bahsediyorduk aşkım." taehyung muzip gülümsemesi ile jungkook'a baktığında yanındaki sandalyeye oturmuş, bogum'u kucağına aldığını görmüştü.

"çok yediğim doğru ama ne yediğim tartışı-"

"yuh jungkook! çocuklar var burada!"

jimin'in ikazı ile jisoo'nun kulaklarını kapaması bir olurken yoongi bıyık altından gülmekle meşguldü. taehyung sinirli gözleri ile eşine bakmaya devam ediyor, bir yandan da kucağındaki minho'ya kestiği et parçalarından uzatıyordu. "tamam ya, kızmayın." dedi jungkook, oyuncu gülümsemesi ile. eşiyle uğraşmak favori aktiviteleri arasındaydı. onun sinirlenince çatılan kaşlarını, büzülen dudaklarını ve hafifçe kızaran yanaklarını görmek yüzünün her köşesini öpme isteğiyle dolmasına sebep oluyordu.

masadan eksik olmayan sohbet ve gülüşmeler eşliğinde yedikleri yemek ile vaktin nasıl geçtiğini anlamamış olmalılar ki çöken güneş ve kararan hava ile birlikte gelen hafif rüzgar ürpermelerine sebep olmuştu. boşalan tabaklar ve uykusu gelen minikler ile içeriye girdiklerinde yoongi'nin kucağından inmeyen jisoo çoktan uyumuştu bile.

"siz masayı halledin. ben kızımı yatırıp geleceğim." dedi, fısıltıyı andıran sesi ile. 'prensesinin' uyanması ve huysuzlanması istediği son şey bile değildi. jimin'den aldığı onay ile eşinin yanağına ufak bir öpücük kondurmuş ve üst kata çıkan merdivenlere yönelmişti. bu eve sık sık geldiklerinden dolayı ezbere bildiği odaya girdiğinde geniş yatağın üzerine jisoo'yu yatırmış ve saçlarına birkaç öpücük kondurup üstünü örtmüştü. ufaklığın uykusu oldukça hafif olduğundan ses çıkarmamaya dikkat edip yavaş adımlarla kapıya ilerlemişti ki, ayağına takılan şey duraklamasını sağlamıştı. yavaşça eğilip ne olduğuna baktığında taehyung'un gucci terliklerinden biri olduğunu görüp gözlerini devirmişti.

sessizce aşağı kata indiğinde koltuklara yerleşmiş olan grubu görmüştü. minho yere oturmuş, kucağına sinmiş kedinin tüylerini okşarken bogum da onun yanında oturarak dikkatle izliyordu. aralarına katılan yoongi, jimin'in yanındaki boşluğa oturmuş ve sohbete dahil olmuştu.

"geçen işle ilgili bir sıkıntı olduğundan geçe kalmıştım ve namjoon yemek hazırlamak için mutfağa girmiş. eve geldiğimde üç tane tava çöpteydi." dedi, seokjin. ardından eklenen kahkahası herkesin gülmesini sağlarken namjoon, sinirli gözükmek istese de birbirine bastırdığı dudakları gülüşünü ele veriyordu. "ne yapayım, aç mı kalsaydım?"

"hyung sipariş versen daha ucuza patlardı." taehyung gülerek söylediğinde jungkook da onu onaylamış ve kolunu eşinin beline sarmıştı. göğsüne yaslanan taehyung'un saçlarından laf arasında öpücükler çalmayı da ihmal etmiyordu.

rich & married | taekook ✓Where stories live. Discover now