"Birtanecik kızım da işten dönmüş." Deyip güldü. Sesindeki alay vücudumda sahip olabileceğim bütün sinirleri uyandırmıştı. "Bana muhtaç kalmamak için yaptığın şey o kadar gurur verici ki... Gözlerim yaşardı." Eliyle gözlerini kurular gibi yaptı. "Her şeyden öte, bana her zaman muhtaçsın."

"Değilim! Bunun için çalışıyorum."

"Ah Nefes..." Ayağa kalkıp yanıma adımladı. "Ben olmasam kalacak bir yerin olabileceğini mi sanıyorsun. Benim güzel kızım..." Elini yanağıma uzatmaya yeltendiğinde kendimi geri çektim.

"Dokunma bana!"

Dudağı hafif bir gülümsemeyle büküldü. "Her şeye rağmen ben senin babanım. Beni sevmek zorunda değilsin ama bana saygı duymak zorundasın."

Onu yaptığı son şeylerden sonra sevmeyi bırakmıştım. Yani kalbimin kırıkları canımı yakıyordu ve içimdeki kırılmış kız çocuğu sürekli ağlayarak babasını istiyordu ama şu an bana sahip olan Nefes kalbini babasına kilitlemişti. Babasının küçük prensesi aslında onun büyük bir pişmanlığıydı. Bunu öğrenmek içimde büyük bir yıkıma sebep olmuştu.

Peki ona saygı duyabilir miydim? Bu da pek mümkün değildi. Ona olan bütün iyi duygularım yıkımın altında kalmıştı ve onları yıkık altından çıkarmam pek mümkün değildi. Bana, anneme ve kendisine saygısı olmayan, verdiği sözleri tutmayan birine ben nasıl saygı gösterebilirdim ki?

"Benim saygıma ihtiyacın yok." Derken sesim titremişti. "Senin ne benim saygıma ne de sevgime ihtiyacın var." Kalbimin olduğu yer sancıyordu. Boğazımdaki keskin acı kendini daha da belli etmeye başlarken yutkunmaya çalıştım. İşte oradaydı. Boğazımı sıkan, kalbimi yumruklayan benim masum çocukluğum. Her konuştuğumda boğazımı biraz daha sıkıyordu.

"Bunları diyemem. O benim babam. Sırtımı yaslayabileceğim dağım."

Canım babam. Neden bize bunu yaptın?

Gözümden akmaya yeltenen yaşı hızla silerken gözlerimi gözlerinden ayırmamak için büyük bir çaba sarf etmiştim. Onun gözlerine bakmak bile canımı acıtıyordu.

Bir önceki söylediğim şeyin üstüne hiçbir şey söylemedi. Sadece birkaç saniyelik bir duraklama yaşamıştı.

"Annen sana süreci anlatır. Şimdilik benden bu kadar."

Sonra çıkıp gitti.

"Neden gelmiş buraya?" Ağzımı açana kadar salonda uzun bir sessizlik hakimdi. Babam evden çıkıp gittiğinden beri ne annem konuşmuştu ne de ben. İkimizin de diyecek çok bir şeyi yoktu zaten. Ne diyebilirdik ki? Sessizliği bozan tek şey annemin iç çekişleriydi.

Ellerime dikmiş olduğum bakışlarımı anneme çevirdim. Pencereden dışarı bakıyordu. Konuşmayacağını düşünürken dudaklarını araladı. "Boşanma işlemleri için gelmiş. Anlaşmalı boşanma olacak."

Güldüm. "Sanki başka şansın var." Ettiği tehditlerle bize başka bir şans bırakmıyordu. Annemle babam tabii ki anlaşmalı boşanacaklardı.

"Bunu lehine çevirmek senin elinde." Daha fazla annemle oturup onun iç çekişlerini, hıçkırıklarını dinlemek istemiyordum. Giderek daha da sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı. Odama gitmek için ayaklandım. Annemin bir kere daha hıçkırdığını duydum. "Benim yanımda ağlamamaya çalış."

"Günaydın minik kuş!" İrem neşeli bir şekilde yanaklarımı öpüp yanıma oturdu.

"Günaydın..." Gözlerimi dalmış olduğu yerden kurtardığımda ona bakıp anca gülümseyebilmiştim.

Karanlıkta Dans EtmekWhere stories live. Discover now