You are not a friend

Start from the beginning
                                    

"Yerinde olsam dokunmazdım."

İrkilerek arkasını döndüğünde gördüğü tanıdık yüzle rahatladı. "Biraz saygısız davrandım sanırım, üzgünüm."

Stephen gülerek yanına geldi. "Bana da komik geliyor merak etme. Dokunmamanı söyledim çünkü bunlar büyülü nesneler. Heykellerin ait olduğu büyücülerin güçleri buraya aktarılır ve normal bir insan dokunduğu zaman pek iyi şeyler olmayabilir. Akıl sağlığını kaybetmeni istemeyiz, değil mi?"

Şaşkınca bir ona bir de heykele baktı. "Kesinlikle istemeyiz. Ee Wong ile konuştun mu? Ne diyor?"

Eliyle sakalını sıvazladıktan sonra derin bir nefes aldı ve mavi gözlerini onun ela gözlerine kenetledi.

"Pek bir bilgisi yok. Yani Ruh Taşı hep yasak bir konu olmuş. Çünkü onun hakkında ne kadar bilgi edinirsen, onu daha fazla istersin ve bu bir büyücüyü karanlık tarafa yönlendirebilir. Ama Ancient One'ın kitaplığında sadece Ruh Taşı'na özel bir kitap olduğunu söyledi. Onu okumana izin verecek."

"Ancient One mı?"

"Evet, ustamız. Maalesef... bu dünyadan gitti. Belki resmini görmüşsündür."

"Güller arasındaki kadın! Evet, gördüm. Ona bakarken huzurlu hissettim. İnsanı rahatlatan ve gülümseten bir yüzü var."

Tebessüm edip gülümsedi genç adam. "Az önce aynı şeyleri senin için söyleyebilirdim."

Liz kızarırken güller arasında takılırken Stephen'ın kendisini görmüş olduğunu idrak etti.

"Beni mi izledin? Tanrım! O şarkıyı duydun mu? Ve dans... Ah, rezil bir durum."

Eliyle yüzünü kapatıp ofladığında Stephen kahkaha attı. "Sesin gayet güzeldi ve dans... Güller arasında mükemmel sesiyle şarkı söyleyen güzel bir kadın nasıl dans ederse etsin estetik görünür. Yani... rezil falan olmadın."

"Başka birisinin görmediğini söyle!"

"Sadece ben vardım."

"İyi bari..." diye mırıldanıp nefesini bıraktı. Yanakları normal rengine geri dönerken Stephen onu yüzündeki tebessümle izliyordu.

"Yürüyelim mi? Sana gölü göstereyim."

Kafasını salladı ve taşlı yoldan yürümeye devam ettiler.

"Fransız mısın?"

Stephen'ın sorusuyla bakışlarını ona çevirdi.

"Hayır, İngiliz'im. Sadece küçük yaştan beri Fransızca eğitimi alıyordum."

"Anladım, güzel aksanın var."

"Teşekkürler, Stretch."

"Ah, yine şu saçma mesele."

"Hadi ama! Herkes Strange diyor bırak da benim bir farkım olsun, Stretch." Göz kırptıktan sonra önüne döndü ve ışıl ışıl parlayan gölü gördü.

"Zaten farkın var..." diye mırıldanan adamı duyamamıştı çünkü çocuk gibi heyecanla göle koşturmuştu. Stephen da gülüp peşinden gitti.

"Balıklar var, balıklar var! Burası harika bir yer."

"Beğenmene sevindim."

"Bayıldım! Burada kalabilir miyim? Sen New York'a tek dön. Ben Beyonce ile burada yaşarım."

"Strange! Winston! Kesin şu Beyonce olayını!"

Wong içeriden bağırdığında ikisi de kahkaha attı.

Vertigo(Doctor Strange)Where stories live. Discover now