"Louis," İsmini duymasıyla gözleri dudaklarına kaydı. Eğer bu kadar güçlü bir duyma yetisi olmasaydı en fazla fısıltı sayılabilecek bu çağrıyı fark etmezdi bile. Harry'nin gözleri kayıp bir çocuk gibi onunkileri arıyordu. Odanın karşısında olmasına rağmen Louis ona uzanan kullarını hissetti.

"Bunu sen istedin, Harry." dedi kaşlarını çatıp. "Bunun için canını bir kenara atıp Grimshaw'a gitmek istedin."

Harry konuştuğunda sesi de parlayan gözleri kadar titrekti. "Ona asla gitmezdim, bunu biliyorsun." dedi sessizce. "İstediğimin bu olmadığını da."

Louis derin bir nefes alıp en yakın duvarı yumruklayarak kırmamak için kendini zor tuttu. "Ne istedin o zaman?" diye bağırdı. "Tanrım, benden ne istiyorsun? Yapmaya çalıştığım tek şey seni korumak. Neden bunu anlaman bu kadar zor??"

"Sadece," diye başladı Harry ve ona doğru yaklaştı. "Kafanın içinde yaşamayı kesmeni istiyorum."

Vampirin kaşları çatıldı, neden bahsediyordu bu?

Harry ona iyice yaklaştı ve çıplak göğsü onunkine değene kadar durmadı. "Bir kere olsun düşünmeden bana dokunmanı istiyorum."

Louis onun gözlerinin içine baktı. Açık yeşil orblarındaki ihtiyaç, vampirin içinde alev alev yanan siniri yavaşça söndürmeye başladı.

"Ne zaman sana yaklaşsam ilk iç güdün nefesini tutmak oluyor." Sesindeki kırgınlığı hissedebilmek Louis'yi olabilecek en bitirici şekilde rahatsız etti. "Vücudundaki her kas teker teker kasılıyor. Bana gülümsüyorsun ama içinde sürekli verdiğin bir savaş var. Bunu görmekten çok yoruldum, Louis. Bu sadece sevişmekle ilgili değil."

Louis gözlerini yumup başını kapıya yasladı. "Bana neden güveniyorsun, Harry?" diye sordu ağlamaklı bir sesle. Böyle bir ses çıkarttığı için normalde utanırdı fakat şu an öyle çok şeyi aynı anda hissediyordu ki hiçbir şey umurunda değildi. Aralarındaki bu şeyin iyi ya da kötü, artık sonuçlanmasına ihtiyacı vardı. İçlerinden biri gardını indirmek zorundaydı ve Louis aldığı ağır darbeler nedeniyle gardını indirmeye başlamıştı çoktan. "Ben bile kendime bu kadar güvenmezken, bana neden güveniyorsun?"

Bir saniye her şey soğuk, diğer saniye ise her şey sıcaktı. Harry'nin kollarının belinde birleştiğini ve başının boynuna yerleştiğini hissetti. Kıvırcık saçları çenesini gıdıklıyordu. Tatlı kokusu ciğerlerini yaktı, boğazındaki ateş alevlenmeye başladı ve vampir çektiği acıya rağmen nefes almaya devam etti.

" Bir kez olsun," Harry boynuna doğru konuştu. "Kendini benim gözlerimden girebilseydin neden olduğunu anlardın."

Louis ona bağırmak, çağırmak, daha önceden yaptığı şey için haykırmak istiyordu. Bu kadar kolay kurtulamamalıydı. O lanet balkonda Louis'ye hissettirdikleri hiçbir şeye bedel değildi.

Kolları yavaşça ona dolanırken içinden kendine sövdü. Harry yanlış bir şey yapmıştı evet ama Louis de sik kafalının biri gibi davranıyordu. Onu sürekli reddettiği ve istenmiyormuş gibi hissettirdiği yetmezmiş gibi bir de başka biriyle şansını deneyebileceğini söylemişti. Harry'nin sönmeyen inadını ve acımasız ikna yöntemlerini hak ediyordu bir yerde. Tek yanlış davranan Harry değildi, ona yanlışlarını yaptıran Louis olmuştu.

Elini nazikçe onun ensesine koydu ve dudaklarını yanağına bastırdı. Dudağının altında oluşan küçük gamzeyi hissetti.

"Bu kazandın anlamına gelmiyor." diye fısıldadı.

Harry yüzünü gömdüğü boynuna minik bir öpücük kondurdu. "Bu bir yarışma değil." diye fısıldadı tıpkı Louis gibi. "Sadece başa çıkmamız gereken küçük bir engel."

with the moon i runHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin