2. Kısım NEXA Bölüm 03

Start from the beginning
                                    

Neden böyle bir şey yaptım şimdi? Onlara neden durduk yere umut verdim? Sanırım, gerçekten yaşanacak olan ve aileme anlattığım tamamen yalan olan arasındaki tek bağlantı, her ikisinin de benim için fırsat olması. Benimle gurur duyun olur mu?

Beni büyütüp bu halime getiren insanlar, söylediğim yalanın ardından sırayla sarılıp beni tebrik ediyorlar. Ailemle beraber yediğim akşam yemeğinin ardından Peneks'le görüşmek için simülasyon odasına gidiyorum. Arkadaşımla bağlantı kurmak için gereken komutları, odadaki masanın kendisine özel bilgisayarına girdikten sonra, Peneks'in yanımda belirmesi çok da uzun sürmüyor.

Bağlantı kurulur kurulmaz Peneks ağzını öyle bir açıyor ki, onu durdurmak için bir düğme olsa da bassam diye düşünüyorum. "Bugün niye yoktun? Neredeydin? Bir şey mi oldu? Neden bana anlatmıyorsun?" ve bunun gibi bir sürü soruya son vermek amacıyla, aileme söylediklerimin aynısını ona da söylüyorum. Ancak karşılaştığım tepkinin az öncekiyle ilgisi yok. Ailem, onlara anlattıklarımdan sonra beni tebrik ederken, aynı cümlelere Peneks'in tepkisi "Sen beni aptal mı sandın?" oluyor. "Akademide ne zaman böyle bir uygulama olmuş? Gelecekteki keşif görevleri için yeterlilik mi ölçeceklermiş? Sen onu benim kıçıma anlat tamam mı? Ben beraber büyüdüğüm insanı yeterince iyi tanıyorum ve o insan, iki gün önce eğitim salonunda, yanına bile yaklaşamayacağımız bir rütbeliyle tek başına konuşuyor. Sonrasında bize, yok dedesiyle ilgili bir yazıda onun fikrini sormuşlar gibi saçma sapan bir bahane uyduruyor. Derslerini asla ihmal etmeyen aynı insan, bir gün boyunca hiçbir derse girmiyor. Neler karıştırıyorsun bilmiyorum ama, eğer gerçekten dostun olduğumu düşünüyorsan bana anlatırsın. O zamana kadar..."

Arkadaşım çok kızmış olacak ki, daha cümlesini tamamlamadan bağlantısını kesiyor. Neden bu kadar zeki olmak zorunda? Onu çok seviyorum ama şu anda ona gerçekleri anlatmam mümkün değil. Kısa boylu, çelimsiz görünümünün arkasında sakladığı gücü, sadece onu yakından tanıyanların bildiği ve en önemlisi de, ihanete asla hoşgörü göstermeyen sevgili arkadaşımı nasıl geri kazanacağım? Peneks'le geçmişte yaşadığımız sorunların hiçbirinin nedeni ondan bir şeyler gizlemem değildi. Kendimi çok kötü hissediyorum...

Sürekli uyanıp tekrar uykuya daldığım kötü bir gecenin ardından kendimi, Lanila'nın bizimle buluşmak istediği yerde ve saatte, diğerler adaylar ile birlikteyken buluyorum. Yol boyunca aklımda dönüp duran düşünceler nedeniyle, adeta bulunduğum yere ışınlanmışım gibi hissediyorum. Lanila bizi kısa bir süre beklettikten sonra, sanki bir anda var olmuş gibi yanımızda beliriyor. Federasyonu oluşturan gezegenleri koruyan gizlenme teknolojisinin, içinden geçmek isteyeni bayıltan koruyucu bir sistemle birleştiğini, eğitmenimizin orada gözden kaybolduğunu ilk gördüğümde anlamıştım. Nasıl çalıştığını biliyor olsam da, bu durumu her gördüğümde bana bir çeşit sihir gibi geldiği gerçeğini değiştirmiyor.

Lanila'nın gözlerini üzerimizde gezdirmesinden, herkesin burada olup olmadığını anlamaya çalıştığını fark ediyorum. Kendince emin olduktan sonra, sadece on gün için geçerli olduklarını belirterek giriş kartlarımızı dağıtıyor. Bu işlemi bitirmesinin ardından, keskin bir ifadeyle hazır olup olmadığımızı soruyor. Sanki hazır değilim desem bir şey değişecek...

Anladığım kadarıyla giriş kartlarımızın üzerindeki bir çip sayesinde, karşımızda bulunan iki katlı küçük binaya ulaşmak üzere sırayla güç alanının içinden geçiyoruz. İçeride bizi bekleyen sürprizi gördüğümde, bu duyguyu paylaştığım diğerleri gibi şaşkınlıktan dilim tutuluyor.

Dışarıdan gördüğümüz ve aslında gerçekleri gizlemek için kullanılan bir halüsinasyondan ibaret olan iki katlı mütevazi binanın yerinde devasa bir üs bulunuyor. Neredeyse güç alanıyla aynı çapa sahip üssün ilk fark ettiğim özelliği ise, yer altına doğru, ucunu bulunduğum noktadan göremeyeceğim kadar derinlere inmesi. Lanila bizi rahatlatmak için "İlk gördüğümde bende sizin şimdiki halinizden farksızdım. Beni takip edin, size kalacağınız yeri gösteriyim," dedikten sonra, hepimiz silkinip kendimize gelmeye çalışıyoruz. Ancak bunu başarmak ne yazık ki o kadar kolay değil...

Aşağıya doğru baktığımda birçok platform, bütün üssü saran balkonlar, küçüklü büyüklü savaş gemileri ve daha ne olduklarını bile bilmediğim birçok makine görüyorum. Peki ya silahsızlanma... Ordunun azaltılması... Bu üssün yasal olup olmadığı sorusunun aklımdan geçmemesi pek mümkün değil.

Lanila onu takip etmemizi söylüyor ve hemen yanımızdaki, üsse ait tek girişin bulunduğu büyük odadaki dört asker, üstümüzü arayıp çantalarımızı didik didik ediyor. Diğerlerinin yanlarında getirdiği reçetesiz birkaç ilacı saymazsak, bu aşamayı da sorunsuz atlatıyoruz. Bizi aşağıya indirecek dev asansöre bindiğimizde düğmelerin üzerinde yazan kat sayısını görüyorum ve az önce heyecana dönüşen şaşkınlığım daha da artıyor. Yüz yirmi sekiz... Yüz yirmi sekiz mi?

Ayaklarımızı bastığımız zemin dışında her tarafı şeffaf olan asansör, Lanila'nın bizim ardımızdan kabine girerken bastığı kat olan on dörtte duruyor. Kısa ve dar bir koridorda devam eden yolculuğumuz, küçük bir yatakhaneye ulaştığımızda sonlanıyor. Ben daha etrafa bakıp tam bizim sayımız için hazırlanmış ranzaları yeni fark etmişken, Lanila söze girmekte gecikmiyor. "Dolaplara eşyalarınızı yerleştirdikten ve nerede yatacağınıza karar verdikten sonra otuzuncu kata gelin. On beş dakikadan fazla sürmesin! Lavabolar ve duşlar bitişikte... Kullanacağınız asansörün ise nerede olduğunu biliyorsunuz. Diğer asansörleri yetki seviyeniz artmadan kullanamazsınız." 

GaiaWhere stories live. Discover now