1. Kısım GAIA Bölüm 04

En başından başla
                                    

Aradığımız cevapları bulmak bir yana dursun elimizde hiçbir şey olmaması nedeniyle planı değiştirmeye karar veriyorum. "Daha derine inmeliyiz. Beni takip edin." Mert yanımda "Ben başımıza bunun geleceğini biliyordum," diye kendi kendine mırıldanırken diğerlerinin bu fikre karşı çıkmalarına fırsat vermeden denizaltıma verdiğim komutla birlikte dalışa geçiyorum. Mert kısa bir süre sakinleşmeye çalışıyor ve ardından bana doğru dönüp "Sen bana bakma Lara. Sen doğrusunu yapıyorsun. Madem buraya kadar geldik, gördüğünü iddia ettiğin parlamanın varlığından ya da yokluğundan emin olmalıyız," diyor.

Durumun getirdiği stresin arkadaşımın üzerindeki etkisi her ne kadar belirgin olsa da, anlaşılan bu durum onun mantıklı düşünmesine engel olamıyor. Gerçi Gaia'da yaşayanlara tamamen yasaklanmış olan bir yere kelimenin tam anlamıyla bodoslama gelmenin içinde ne kadar mantık var onu da gerçekten bilmiyorum.

Altmış metre, yetmiş metre, seksen, doksan ve yüz metre. Derinliği yeniden sabitleyip, bu sefer aynı rotada tersten ilerliyoruz. Yavaş ve dikkatli. Kanyon bu derinlikte çok daha geniş olduğu için rahatça ilerleyebiliyoruz. Karanlığın içinde kaybolmuş ateş böcekleri gibiyiz. Sanırım hayatım boyunca hiç bu kadar korkmamıştım... Aklıma getirmemeye çalıştığım gerçek sonunda kendi yolunu bulup yüzeye çıkıyor. Ya başımıza bir şey gelirse? Ya... Ya geri dönemezsek?

Neredeyse umudumuzu kaybetmek üzereyken, bir anda karşımızda beliren ve ardı ardına yanan kırmızı ışıkları gördüğümüzde kanımız donuyor. Şu anda bir rüyada olduğum ve birazdan uyanacağım düşüncesi bir an için bana karşımda duran görüntüden daha gerçek geliyor. Kırmızı ışıklar sayesinde rahatça görebildiğimiz yapı kanyonun zeminine inşa edilmiş bir çeşit depoya benziyor. Oldukça büyük olmasına rağmen üzerinde hiç pencere bulunmuyor. Sanki bizden bir şey bekler gibi sakince bizi izliyor.

Kısa bir süre içinde denizaltıma bir bağlantı isteği geliyor. Onaylıyorum ve Mert'le birlikte mesajı dinliyoruz "Kodu girin!". Duyduğum kısa mesaj paniklememe neden oluyor. "Jake, Irinda, siz de duydunuz mu? Hangi kod? Nereye gireceğiz kodu?". Jake benden daha sakin ama sesinden şaşkınlığın yarattığı şoku daha atlatamadığı da yeterince belli oluyor. "Lara, bence buradan gitmeliyiz."

Doğru söylüyor. Bilmediğimiz bir kodu bilmediğimiz bir şekilde nasıl girebiliriz. Ya bu bir savunma mekanizması falansa... Karşımızda gördüğümüz yapıda, o sırada düşündüklerimi doğrularcasına büyük bir kapak açılıyor. Bu sırada tamamen panikleyip, denizaltılarımızı kontrolsüzce ters yöne çeviriyoruz. Şimdiye kadar bu tip bir şeyi sadece dünya sular altında kalmadan kurtarılan bilim kurgu filmlerinde görmüştüm. Sanırım bu sefer başımız büyük belada...

LP2'ler küçük olmalarına karşın hızlı ve çevik denizaltılar. Kendiminkini tam hıza çıkarttığım anda telsiz frekansı çıldırıyor. Artık Jake ve Irinda ile bağlantımız tamamen kesik. Bir yandan yönümü yukarıya doğru ayarlarken, diğer yandan baktığım arka görüntü kamerası beynimin yosunlaşmasına neden oluyor. Kullandığımız denizaltıların en az dört katı büyüklüğünde, yılan balığını andıran bir robot olanca hızıyla üzerimize doğru geliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Ölümle aramdaki mesafe, onunla aramdaki mesafe kadar kısa. Mert'in çığlığıyla kendime geliyorum. "Bir şey yap Lara. Burada ölmek istemiyorum." Evet bir şeyler yapmalıyım.

Robotik yılan kıvrak hareketlerle üzerimize doğru gelirken olabildiğince hızlı bir şekilde yükseliyoruz. Jake ve Irinda'nın önümüzde oluşu beni biraz olsun rahatlatıyor. En azından bir süre onlar için endişelenmeme gerek yok. Bu şey her neyse, onlara ulaşmadan önce bize ulaşmak zorunda -Ne kadar da rahatlatıcı!-. Ancak bu yarışı kaybedeceğimiz çok belli.

"Mert kendine gel!" Aslında bunu kendime söylüyorum. "İşaretimle sondaj robotlarını fırlatmanı istiyorum". Bir planım var. Çok umut vaat etmese de, belki bize biraz zaman kazandırabilir. "Onları ağ moduna getir." Mert'in söylediklerimi eksiksizce yaptığına güvenmek zorundayım. "Hazır mısın?" Beni onaylar şekilde başını sallıyor.

"Sıkı tutun." Kanyonun duvarına doğru yaptığım ani dönüşten önce söylediğim son cümle bu oluyor. Duvara çarpmama saniyeler var ve avcı robot halen peşimden geliyor. Onun da beni yakalamasına saniyeler var. İşte tam bu anda planımı devreye sokuyorum. LP2'mi yan yatırıp sola doğru aniden dönüyorum. "Fırlat!" Mert işaretimle denizaltının altında bulunan birinci sondayı fırlatıyor. Avcı'da aynı anda, büyük boyutları nedeniyle benim kadar keskin dönemediği için duvara çarpıyor. Etrafından dolaşırken dört sondayı da aralıklarla fırlatıyoruz. Sanırım planım başarıya ulaştı. Çünkü şu an gördüğüm, bizim için bir tehditten çok duvara saplı sondalardan çıkan titanyum ağlara hapsolmuş, kurtulmak için çırpınan, bizim için zararsız bir robot.

İşimizi şansa bırakmamak için oradan hızla uzaklaşıyoruz. Kanyonun dışına çıktığımızda telsizlerimiz yeniden devreye giriyor. Jake yüksek sesle ve nefes nefese "O neydi Lara, o neydi öyle?" diye bana soruyor. Keşke bilseydim... Keşke ona söyleyebilecek bir şeylerim olsaydı. Zaten az önce yaşadıklarım bütün dengemi alt üst etmişken, Jake'e cevap vermek yerine sakinleşmeye ihtiyacım var. Ölebilirdik, gerçekten orada ölebilirdik...

GaiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin