12- Mavi, Yeşil ve Pembe

Start from the beginning
                                    

Kafasını sert yastığa koyar koymaz milyonlarca düşünce nöronlarına hücum etmişti. Yarın neler olacaktı? Doğru kararı vermiş miydi? Bir kız neden Andarun'a gelirdi ki? Üstelik Hiddarunlar kızların Seferdar olmasına izin vermezken Andarun'a bir Herraden kızının gönüllü olmasını aklı almıyordu. Bir de Gama değildi bu kız; pudra pembesi kanatlıydı. Bir Eria idi; aldığı dersler ve Vaknas'ın toplantılarında öğrenmişti şifa gücüne sahip olduklarını. Herradenlerin aptal tanrıları Alaban'ın şefkatli kızı Eroya'dan geliyordu bu isim.

Yatağında dönüp dururken bunları düşünmüştü. Uykuya daldığında gece yarısı anca olmuştu.

y.ö 124 Hiddum Ak Vadi

Gecenin lacivertine gökteki yıldızlar ışık tutarken Amenia ve gönüllü Herradenler, geceyi geçirecekleri Ak Vadiye gelmişlerdi. Burada yalnız değillerdi, onları Andarundan dönen Gamalar karşılamıştı. Yeni gönüllüler ve eski gönüllüler çoktan birbirlerine bakarak grupları arasında fısıldaşmaya başlamışlardı. Komutanların emri üzerine her grup kendilerine ayrılan çakıl zeminlerde oturup dinlenmeye başlamıştı bile.

Gidenler de gelenler de çok yorgundu. Hele Amenia; fısıltı ormanında yeterince dinlenmediği için yorgunluktan bitap düşmüştü. Üzerindeki, ona en az üç beden büyük gelen, zırhın metal halkaları her kanat çırpışında tüylerini kanata kanata yolmuştu. Kanatlarının sırtındaki keseyle birleşen yerdeki yara kabukları bu şekilde oluşmuştu. Üstelik zayıf kolları çantasının ağırlığı yüzünden ezilerek çürümüştü. Yere konmaya yakın birkaç dakikalığına omuzlarındaki yükü narin beyaz ellerine devredince parmaklarının ucu pembe pembe olup su toplamıştı.

Yorgunluk ve can acısı yüzünden etrafına bakamamıştı bile, alabildiğince düz vadiye konar konmaz çakılların üzerine oturup soluklanmıştı. Gecenin renkleri arasında baskın gelen pudra pembesi kanatlarına aldırmadan gözlerini yumup bu acıya son vermek istemişti. Eria gücünü kullanmak sadece on saniyesini almıştı. Pembe gözlerini yummuş, tüylerinin arasından toz pembe ışık sızan kanatlarını göğü kucaklar gibi havaya kaldırmıştı.

Eria gücü; ağrılarını, kanat kramplarını, parmak uçlarındaki su toplayan taze yaralarını suyun tuzu çözmesi gibi bedeninden ayırmış yerine huzurlu bir yorgunluk kalıntısı bırakmıştı. Bu küçük ve parlak seremoni bütün gönüllülerin bakışlarını Amenia'ya çevirmelerine yetmişti.

Gözlerini açtığında bütün bakışların üzerine çevrildiğini fark etmişti. Utancın etkisiyle kar beyaz yanakları kanatları gibi pembe pembe olmuştu. Parus, Gawan ve Tamh da yorgunluktan tek kelime bile etmeden yanına oturup Amenia'yı izlemeyi tercih etmişlerdi.

İlgiyi ve dikkati üzerlerine çekmeye çalışan tecrübeli gönüllüler neredeyse bir arftır yaşadıkları anıları yüksek sesle anlatmaya başlamışlardı. Kimi yakınında dinlenen yeni gönüllülere gururla bedenindeki ve yüzündeki yara izlerini gösterip nasihat ediyor, kimi ise yaşanmayan olayları gerçekleşmiş gibi anlatarak gözlerini korkutmaya çalışıyordu. Amenia da dahil herkes sessizce anlatılanları dinliyordu. Hiddarunların hiç yıkanmadıklarından, yemekte çürümüş et yediklerinden, hatta ihanet edenleri kokana kadar paslı zincirlerle kulelerden sallandırdıklarını anlatıyorlardı. Dediklerinin üçünden biri anca doğru oluyordu.

Bu çoğu uydurma hikayeler devam ederken komutanlar vadinin merkezine bir ateş yakmış yanına da orta büyüklükte bir çadır kurmakla uğraşıyorlardı. Desan ve diğer komutanlar bir arada önce çadırın iskeletini oluşturacak tahta sopları ve kalın sırıkları birbirine kenetlemişlerdi. Ardından rengi kanatları gibi gri olan kumaş parçalarını üst üste yığıp bir saatten kısa sürede çadırı tamamen oluşturmuşlardı. Çalışırlarken ateşi harlamayı da ihmal etmemişlerdi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now