12- Mavi, Yeşil ve Pembe

Start from the beginning
                                    

"Haklısın," diyerek gagasından soludu. "Ama Eran," son bir savunma kursağına takıldı, "yarına neler olacağını bilmiyorsun, ya bir saldırı planıysa bu? Ya Herradenler sinsice bir oyun kurmuşlarsa?"diyerek başını kaldırıp Eran'a baktı.

"Herradenlerin sinsice bir planı olduğu aşikar, ama bu planın kılıçlı kalkanlı bir savaş planı olduğunu sanmıyorum. Az evvel bana anlattıklarına bakılırsa bunlar yeni arfta buraya gelecek olan Herradenler. O kadar genç ve tecrübesiz gönüllülerle Andarun'a saldırmak akıl kârı değil. On düzine Herradenle düşecek bir yer değil Andarun. Hadi diyelim buradan giden Gamalar da onlara katıldı, Neredeyse beş bin seferdar, dört prenssoy, sayısız zagzos ve düzinelerce ejderha süvarisine karşı ne yapabilirler ki? Herradenlerin bile bile ölüme gelip yoktan yere bir savaş başlatacaklarını sanmıyorum dostum," diyerek sözünü bitirdi.

Bu açıklamadan sonra İro ısrarından vazgeçmiş "Haklısın," demişti. Bu duydukları yüreğine su serpmiş onu sakinleştirmişti. Eran'ın göz rengi maviden sarıya dönerken kısa sakalları arasından yüzüne belli belirsiz tebessüm yerleşti.

"O zaman bu anlattıklarından kimseye bahsetme İro. Yarın Andarun karışacak gibi duruyor, bir de bunu Gar'hun'a söyleyerek kendi başımızı yakmayalım."

Kumardan farksızdı Eran'ın kararı. İro'ya belli etmese de çoktan yarın olabilecek kötü durum senaryolarını zihninde bir bir sıralıyordu. Yine de Gar'hun'un emrine karşı gelip Vaknas'a mektup uçurduğunu kimseye söylemeye niyeti yoktu. Şayet bunu birine söylemek ya örgütten atılmasına ya da Gar'hun'un öğretmenliğini bırakmasına neden olabilirdi.

Bu konu hakkında düşündükçe ensesinde ve şakaklarında ter damlaları oluşuyordu. Bunalarak iki eliyle uzun saçlarını yüzünün önünden çekti. Kararını çoktan vermişti. Bu kararın ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu düşünmeyi bırakıp İro'ya yeni bir soru sordu.

"Mektubu Vaknas'a ilettiğinde neler oldu peki?"

"Aslında..." diyerek bir iki saniye duraksadı, "...mektubu Vaknas'a vermem biraz uzun sürdü. Göğsümdeki metal armayı görene kadar beni tanıyamadı. Neyse ki Vaknas'ın sağ kolu Mu, beni tanıdı. Mektubu alıp okudular, başka bir odaya geçip konuştular. Beş dakika kadar orada dinlendim sonra Vaknas'ın dostu bilgilendirme için teşekkürlerini sunup gidebileceğimi söyledi."

"Peki ya onlara Herradenler hakkında bir şey söyledin mi?"

"Fısıltı Ormanı'na mektubu ilettikten sonra uçmuştum. İki saatlik uçuşun üstüne bir de Herradenleri görünce çok şaşırdım," diyerek utana sıkıla başını eğdi. " Üstelik pudra pembesi kanatlı kız da beni fark edince telaşlandım, bu haberi hemen sana iletmeyi düşünebildim o an. Affet, telaşa kapıldım." Sesi titremişti İro'nun. Telaşa kapıldığı için utanmış, hata yaptığını düşünerek Eran'dan af diliyordu.

"Başını eğme dostum, kötü bir niyetin yoktu. Bunu gelip ilk bana söyleyerek en doğrusunu yaptın," diyerek İro'nun başını okşadı. "Yorgunsun; biraz uyu, dinlenmeye çalış. Yarın sabah erkenden kalkacağız."

İro, Eran'ın çıkışmamasına sevinerek rahatladı. Ayağa kalkan prenssoyun ardından kanatlarını gerip tüneğine uçtu. Eran'ın onu sakinleştirmesine sevinse de bunu Gar'hun'a söylememek kötü hissetmesine neden olmuştu. Tüneğine varınca ilk işi, buzullar yaratan soğuk nefesiyle etrafındaki mumları söndürmek olmuştu.

Eran ise İro'yu beklerken okuduğu tarih kitabını eline almış sayfalarında göz gezdiriyordu. Kafasındaki sorular yüzünden okuduğunu anlamıyordu, beyni paydosu verince kitabı rafa kaldırıp kahverengi kanatlarını sırtındaki keselere sakladı. Şömineye bir odun atıp İro'nun soğuk nefesinden uzakta kalan meşale ve mumları söndürdü. Yavaş adımlarla yatağına yöneldi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now