• 6. BÖLÜM • "DUVAR" •

Start from the beginning
                                    

Gittikçe yükseliyordum fakat eğitmenin bana verdiği tavsiyeye uyarak ne olursa olsun aşağı bakmıyordum. Salonda benden başka biri var mıydı bilmiyordum, o kadar sessizdi ki eğitmenin bile artık orada olduğundan emin değildim. Her şeyi unutarak tırmanmaya devam ettim.

Kalbimin ritmi dengesizleşmiş, dudaklarım kurumuş ve bacaklarım iyiden iyiye halsizleşmişti. Bazen içimden pes edip ellerimi bırakmak geliyorsa da tam o anda kardeşlerimin yüzü gözümün önüne geliyordu ve vazgeçiyordum.

İçimden gelen aşağı bakma isteğini bastırarak derin bir nefes aldım ve devam ettim. Dinlenmek istiyordum ama bir duvarın üstünde, koruma olmadan öylece beklemek ne kadar mantıklıydı?

Ara vermeden oyukları birer birer aşıyor, daha da yukarı yükseliyordum.

Kafamı kaldırıp beni bekleyen bayrağa baktım. 10-15 metre kadarlık mesafe kalmıştı aramızda. Artık bir an önce bayrağı alıp, teleferikle aşağı inmek istiyordum. Son kuvvetimle bir daha yüklendim ve kalan mesafeyi de hızla kapattım.

Artık bayrak tam önümde duruyordu. O kadar inanılmaz gelmişti ki bu bana, bayrağa sarılıp sonsuzluğa dalmak istiyordum. Hızla uzandım ve yeşil bez parçasını tuttum. El desteğimi kaybetmemek için bayrağı aceleyle dişlerimin arasına aldım.

Şimdi sırada teleferik vardı.

Duvarda bu sefer yukarı doğru değil de, sağ tarafımda kalan teleferiğe ulaşmak için yan yan gitmeye başlamıştım. Az önce yaptığımdan daha tehlikeli bir hareketti.

Teleferiğe tutunmam gereken yer hemen yanı başımdaydı. Sağ elimle kola uzanmaya çalıştım ama olmamıştı. Ağzımda bayrak olduğu için nefes alış verişim eskiye göre daha hızlıydı.

Sakinleşmeye çalışıp bir kez daha uzanmayı denedim.

Fakat ikinci denemem de boşunaydı. Kol tutunamayacağım kadar uzağımdaydı.

Duvarın oyuğuna sertçe elimi geçirdim. Aklımda başka bir şey vardı ama teşkil ettiği tehlikeyi düşününce bile sırtımdan soğuk terler atıyordum. Fakat başka şansım da yoktu, oraya tutunamazsam eninde sonunda aşağı düşecektim. En azından düşeceksem de, bunun denerken gerçekleşmiş olmasını yeğlerdim.

Sıktığım ellerimi gevşettim ve teleferiğin koluna baktım.

Artık zamanı gelmişti.

Ellerimi tamamen duvardan ayırdım ve havada dönerek teleferiğin koluna yöneldim. Sol elimle tutmaya çalıştığım teleferik kolu bana meydan okurcasına beni kabul etmemişti ve elim kaymıştı. Ani bir hareketle sağ elimi atmıştım. O an sanki kontrol bende değil gibiydi. Başkası tarafından yönetiliyormuş gibi hissediyordum.

Tek kolumla teleferiğe asılı kaldığımı fark ettiğimde alkışlar eşliğinde aşağı doğru kayıyordum. Bunca asker ne zaman gelmişti?

Yaşadığım an bana rüya gibi geliyordu. Şaşırmışlık ve korku arasında kaymaya devam ediyordum, ağzımda hala yeşil renkli bayrak vardı. Bana emanet edilmiş gibi hissettiğimden bırakamamıştım.

Teleferiğin bitimine geldiğimde elimi bıraktım ve az bir mesafe kaldığı için atladım. Bunca şeyin ardından ayakta kalabilmem beni şaşırtmıştı. Ağzımda tuttuğum bayrağı ellerimin arasına aldım ve katlayarak avucuma hapsettim.

Askerlerin bağırışları ve ıslıkları eşliğinde eğitmen bana doğru ilerliyordu. Herkes çıldırmışçasına alkışlıyor, bir şeyler haykırıyordu. Sanki yıllardır onları kimse eğlendirmemişti de tek eğlenceleri benim orada hayatım için mücadele vermem gibiydi.

İŞGAL/TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now