"Yeter," diye bağırdım sığındığım ellerimden kalkarak onun harelerine bakarken. Afallamış, ormanları bir yangına kurban gitmiş gibi kızıl damarları etrafına kuşatmıştı. "Sikimde değil tamam mı? Sana ne olduğu, senin Rüzgâr'ı niye öptüğün umrumda değil! Tek umurumda olan Kutay." Ve sırtımı okşadığın elinin altında olan tek bıçağın üstünde yansıması olan kişi de Kutay.

"Ama Almina..."

Onunla olan temasımı keserek yerimden kalktım ve az önce çıktığım eve doğru ilerledim. Göz yaşlarım hâlâ akıyordu ve bu, gözlerimdeki okyanusun derinliğini bana sorgulatıyordu. Okyanuslar kuruyunca ve uçurumlar parçalanarak göğü yaran keskin kayalıklara dönüştüğünde ağlamayı bırakacağım.

"Almina?"

Bakışlarım salona düştüğünde gözleri kıpkırmızı olan Murat'ı gördüm. Bir harabe oluşumu paylaşıyorduk gözlerimizle fakat şimdiye kadar bana olan davranışlarının sahte olduğunu öğrendikten sonra gördüğüm harelerinde bile ihaneti soluyordum.

"Na-nasıl?" Diye sordum titreyen bacaklarım bana oturmam için yalvarırken.

Bakışlarını kaçırdı ve parmaklarıyla oynarken çatlak bir sesle konuştu. "Bunu Kutay anlatsa daha iyi o-"

"Nasıl?"

"Almina lütfen..."

"Nasıl?" Dedim ikna olmaz bir ses tonuyla. Öğrenip siktir olup gitmek istiyordum sadece dakikalar öncesinde evim olarak adlandırdığım bu yerden. Murat bana kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini kapattı ve derin bir nefes almaya çalıştı, başaramadı. Çünkü bir kumpasın içinde, beni bu hâle getirenlerden biri olmanın yükünü taşıyamıyordu. Kesilen nefeslerim için kesiliyordu nefesi.

Murat en sonunda yorgunlukla bir nefes aldı ve sararmış sayfaya dökse sayfanın kül olmasına neden olacak kadar yangını içinde barındıran kelimeleri dökmeye başladı. "18 Ekim 2015, senin babanın vefat ettiği tarih ile Aylin'in vefat ettiği tarih. Osman Amca ve baban uzun süre birbirleriyle uğraşıyorlardı o zamanlar. Baban, Osman Amca'nın uyuşturucu ticaretini ortaya çıkarmak ve onu hapise attırmak için uzun süre uğraştı fakat Osman Amca oldukça karanlık şeylerle uğraşıyordu ve bunların ortaya çıkmasını istemiyordu."

Kalbime gömülen ve üstüne toprak dahi atmaya kıyamadığım babamın bana bıraktığı anılar zihnimde cirit atarken dudaklarım hissettiğim şaşkınlığın yoğunluyla aralanmıştı. Murat kısa bir sessizlik yaşadıktan sona eliyle yanağını silip cılız bir sesle konuşmaya devam etti. "O gün, biz başka bir uyuşturucu ticaretini durduktan sonra baban ve sen bir arabayla bu evin önüne gelmişsiniz. Arabanın içinden dosyalar bulunmuştu, muhtemelen baban Osman Amca ile konuşmaya gelmişti. Lâkin Osman Amca'nın gözü karaydı ve hapise girmemek için adam dahi öldürecek kadar cehennemlik biriydi."

Zihnimin virane sokaklarını, eskitilmiş takvim sayfalarını ve geçmişimi sorguladım ve parmaklarımın süzgeç olduğu bir zamanda elimde kalan tek şey; kısa süreli hafıza kaybım oldu. Hafıza kaybımın nedenini doktorlar fazla acıyı kaldıramayan bedenim yüzünden beynimin bazı anıları sildiğini söylemişti ve şimdi başka birinden silinen anılarımı dinliyordum.

Murat bazı şeyleri sindirmem için bana zaman tanısa da zaman benim için beş harfli kelimeden başka bir şey değildi. Yelkovan şu anın acımasızlığıyla kendini bileyip akrebe saplanmıştı ve zamanın koynundan akan zehir dilimde acı bir tat bırakmıştı. Şayet kusmaya kalksam, söylenmemiş bir sürü kelime düşerdi ikimizin arasında kurduğumuz köprüye.

"Devam et." Diye konuştum en sonunda bakışlarımı yerden çekerek ona sabitlerken. Daha fazla yıkılamazdım sanıyordum, en dipte olduğumu düşünmüştüm ama Murat'ın tedirginlikle attığı bakıştan yanılmıştım. Yakılacak, yıkılacak ve küllerinden yeniden doğamayacak kadar bitmiş olacaktım. Hâlbuki Kutay beni kanatlarının altına aldığından beri harabe kelimesinin ruhum için ne anlam ifade ettiğini unutmuştum.

GEÇMİŞİN PENÇELERİWo Geschichten leben. Entdecke jetzt