4-*Azrail'in Evi*

Start from the beginning
                                    

Öyle bir şeyin içine girmiş gibi hissediyordum ki, sanki aldığım nefes bana yaşam vermiyordu. Nefes aldıkça, hislerimle boğuluyordum.

Televizyon açıktı. Konya'ya ait yerel bir kanal bir deponun önünde yayın yapıyordu. O depoyu tanıyordum, o depoda ölmeyi istemiştim ben.

İki tane cesedin morga götürülmek için asıldıkları yerden indirildiğini anlatıyordu spiker. Gecenin karanlığı onları örtmeye yetmemiş olacak ki çekilen fotoğrafta üstleri karartılmıştı.

Spiker, cesetler yanından geçerken aldığı kokudan sebep canlı yayında yemyeşil oldu. Yayını kesmek durumunda kaldılar.

Cesetlerin ilk halinin fotoğrafı kenarda duruyordu. Onları tanıyordum. Bakışların da ki kötülüğü biliyordum. Nefretle kararmış kalplerini görmüştüm. Ve şimdiki halleri...

Adamların üstü karartılmışken, sadece boyunlarına asılmış büyük karton gösterildi bu sefer. Bu başka bir fotoğraftı. Bize kendini Siraç 'ın kuzeni olarak tanıtan Eylül, ben, annem sadece o yazıya bakıyorduk.

"Vuslat'a kavuşmak isteyen, ölümü göze almış demektir."

Beni bu yola o bulaştırmıştı. Kapana kısıldığımın yegane sözleriydi bunlar. Sarsıldığımı hissettim, mütemadiyen bir depremin içerisinde kapana kısılmış gibiydim. Bütün bildiklerim, hayallerim bir bir yıkıma uğruyordu sanki.

Titrediğimi fark etmesinler diye ellerimi üzerimdeki örtünün içerisine sakladım.

Eylül bana baktı. Acımı gördü, açıklama yapmak istediğini görebiliyordum. Daha birbirimizi tanımıyorduk ama bir şeyleri anlatmak, belki de kuzenini savunmak istiyordu.

Ama sadece, "Ona Azrail, diyorlar." dedi acı bir sesle. Bu lakap sanki onu seven herkesin canını yakıyordu. Sahi, bu adamın sevenleri de kimdi ki?

Canımı yakmaya bu kadar razıyken onu neden seviyorlardı ki? Göğsüm acıdı, elimi kalbimin üstüne bastırdım istemsizce.

"Niye?" dedim öfkeyle. "Bir cani olduğu için mi?"

Eylül kızmadı, aksine acı tebessümü genişledi ve anlayışla başını salladı. "Keşke öyle olsaydı." dedi.

Sonra elindeki telefona kısa bir bakış atıp devam etti. "Biliyorum, çok korkunç bir olay yaşadın. Sana zulmettiler, üstelik sebebi de bariz bir şekilde benim kuzenim." Elindeki telefonu sımsıkı sardı. Sanki o da bu gerçeğe tahammül edemiyordu.

"Ama o böyle biri değil. Bir şeyler dönüyor Elif. Onunla senin karşılaştığın gün de normal bir gün değildi. Siraç hiçbir zaman plansız hareket etmez." Sitem edercesine söylediği sözler karşısında ne söyleyeceğimi bilmiyordum çünkü ben bu adamı tanımıyordum, tercih hakkım olsaydı tanımakta istemezdim.

"Ama onun yüzünden." dedim Eylül'e kırıklarımla birlikte bakarken. Onda da aynı kırıklar mevcuttu.

Gördü, gördüğüne sinirlendi. Muhtemelen hesap sormak istedi. Tam o sırada telefonu çaldı, sinirli bir şekilde telefonu kulağına götürüp dışarı çıktı. O dışarı çıkarken, bakışlarım onu algılıyor ama ne yapmaya çalıştığını kavrayamıyordu. Boğazıma oturan yumruyu hissettiğimde dişlerimi birbirine bastırdım.

Ağlamamalıydım. Annemin yanında ağlamamalıydım. Babam öldükten sonra annemin yanında hiç ağlamamıştım. Acı çeksem de ,babamı özlesem de, ağlamamıştım.

O zamanlar bana ihanet etmeyen göz yaşlarım, korkudan, belki de hayatımda ilk defa bulaştığım karanlıkla gözlerimi ziyaret ettiler. Onları yok etmek istercesine sımsıkı gözlerimi kapattım.

MIHWhere stories live. Discover now