-42- Yine bir kural listesi.

En başından başla
                                    

Derinden gelen nefesini sesli bir şekilde dışarı verip ofladı. "Bak," Bakışları Onur ve benim aramda gelirken düzeltti kelimesini : "Bakın, Bora ile ne just friends durumumuz var, ne de öyle sevgili denecek kadar ileri bir durum. Hatta çoğu zaman beni sinir eden birinden öteye bile gitmiyor."

"Ah-ha !" diye saçma bir tepki verdi Onur, açıkcası bu tepkinin anlamını bile çözememiştim. "En büyük aşklar nefretle başlarmış, tam da size uyan bir şey değil mi ? Biraz önce de örneğini gördüğün gibi, Hazal ve Buğra mesela. Her saniye nefes bile almadan tartışıp birbirlerini uyuz etme gibi özellikleri var ama nasıl da beyinsiz aşıklar olduklarını biliyoruz sonuçta."

Onur, Gökçe'den buna dair bir konuşma beklerken asıl tepki benden gelmişti.

Koluna bayağı acıyacak bir çimdik attım.

Evet, yaptım bunu. Ve içim bir gram bile acımamıştı. "Hayvan mısın ?" diye sızlanıp kolundaki çimdiklediğim yeri ovuşturmasaydı bir daha yapardım hatta.

"Buğra'ya beyinsiz derken bundan sonra iki sefer düşünmeni öneririm,"

"Ha ?" Yüz tipi, Animelerdeki karakterlerin yüz ifadesine bürünürken bunun şaşkınlık ve şok olma arasında gelip giden bir ifade olduğunu çözebilmiştim. "Ben ikinize de beyinsiz dedim ve sen gidip de Buğra için mi çimdik attın bana ?!"

Yaptığı yaramazlıktan utanmayan küçük çocuklar gibi, masum görünen bir sırıtma ifadesine büründüm. "Senin laflarından alınmadığımı biliyorsun, eğer kendim için tepki vermiş olsaydım bana hayvan dediğinde ikinci çimdik izini görmüş olurdun kolunda." Kısa bir duraksamanın ardından devam ettim : "Hem Buğra duysaydı -"

Ve tam o anda -nasıl bir şans eseriyse artık- yanıma gelip kolunu omzuma attı Buğra, onun olduğunu daha yüzünü bile görmeden anlamıştım.

Beni, omzuma attığı kolunun desteğiyle kendine doğru çekerken hafif bir fısıltıyla kulağıma doğru konuşmayı da ihmal etmemişti, "Adımı duydum sanki ?"

"Yok bir şey, senin ne kadar öküz olduğunu anlatıyordum sadece." diye geveledim birkaç cümle. Asıl konumuzun bu olmadığımı kavramıştı.

"Seni seviyorum," dedim, bir önceki cümlemin hemen ardından. Hal değişimi diye buna diyorlardı işte. Saçma sapan konudan bir anda bu cümleye gelmiştim.

Bir anda gelen bu sevgi gösterisine şaşırmış olacak ki, "Nereden çıktı bu bir anda, ölüyor muyum yoksa ?" dedi kahkaha atarak. Kurduğu cümleyle eş zamanlı olarak gülümsemem silindi, somurtmaya başladım. Şu son iki haftadır yeterince ölüm kelimesiyle yüzyüze gelmiştim zaten, artık şakasını bile kaldıracak halim yoktu.

"Kapat çeneni. Sabahtan beri olan atarlı davranışlarımın bir özrüydü o cümle sadece."

Hala yürümeye devam ederken burnunu kulağımın üst kısmına doğru sürttü hafifçe ; öyle hafif bir sürtmeydi ki hatta, varlıkla yokluk arasında sıkışmış gibiydi. Kulağıma doğru çarpan nefesi sayesinde hissedebildiğim bir şeydi işte.

"Ben de seni seviyorum." dedi ve gözlerimin içine baka baka son cümlelerini ekledi : "Ve bu ; sadece bugünün değil, ayrı geçirdiğimiz tüm yılların özrü."

"Bir tane seni seviyorum cümlesi 10 seneyi nasıl telafi edebilir, bilmiyorum."

"O zaman ben de son nefesime kadar tekrarlarım aynı cümleyi, problem mi bu yani ?"

İnanın bana, buna verecek hiçbir cevabım yoktu. Ağzımdan en ufak bir kelime bile dökülememişti, çünkü bir anda nefessiz kalan bedenim bunu engelliyordu.

Sen Gitmeden Önce.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin