GÖNDEREN: SEVDE💜

"Adamın kafasına geliyordu kalemlik. Bence özür dinlemelisin Elif Abla. SENİN YÜZÜNDEN neredeyse kafasını feda edecekti, kıyamam.😏 "yazıyordu.

Ona bakmasam da güldüğünü ve benimle uğraştığını biliyordum. Birde üzerimdeki ölümcül bakışları hissedebiliyordum. Onunla tekrar göz göze gelirsem sanki her şeyiyle varlığını idrak edecektim. Oysa istemiyordum.

Tam göremediğim bakışlarında bir lacivert bulmuştum. O bakışlar öyle yoğundu ki sanki derinlerinde donup kalmıştım. Sonra da incelemeye fırsat bulamadan kaçırmıştım gözlerimi.

Çünkü kalbim hızlanmıştı. Çünkü kalbimin hızlanmasını beklemiyordum. Ve bu hızlanışı sevmemiştim. Ben kontrol edemediğim hiçbir hissi sevmezdim.

Telefonum tekrar titredi. Başımın belaya gireceğini hissedebiliyordum ama kendimi tebessüm etmekten de alamıyordum. 8 saat dersin sonunda, zihnimin kendini rahatlatma biçimiydi sanırım bu. Ben gülerek stresini atanlardandım.

GÖNDEREN: SEVDE💜

"Ah tam önünde! 😎Rabbimizin özene bezene yaratmış olduğu, ULTRA YAKIŞIKLI adam.😏😎🔥Ay dur vazgeçtim!😏Adam değil abimiz ,Müslüman kardeşimiz. 😁😛."

Sevde'nin bu yazdıklarına kaşlarımı çattım. Daha 9.sınıftı ve İmam Hatip'te sadece şekilci olan hocalarla tanışmıştı.

Haramın özünü kavratamayan hocalar, "Bakmayın, sakının, yasak! "kavramlarıyla onlara kadın erkek ilişkisini anlattığı için, bu şekilde dalga geçiyordu kendince.

Oysa gerçek bu değildi, sakındığımız sevdiklerimize sakladıklarımızdı. İnsanın kendine verdiği değerdendi.

Çok sevilen İmam Hatip lisemizde son sınıftım ve çok iyi hocalarım sayesinde sınırları biliyordum. Bulunduğum liseyi seviyordum, manasının farkındayım. Bu yüzden, Sevde'nin babası babamın eski bir dostu olduğu için ona göz kulak olmaya, yardımcı olmaya çalışıyordum.

Yine de şimdilik bir ilerleme kaydetmişim gibi görünmüyordu.

Sevde'nin hareketlerinden çok kendi hareketlerimi de sorgulamam gerektiğini hissedince, bir cesaretle kalemliği attığımdan beri üzerimde hissettiğim yakıcı gözlere doğru başımı çevirdim.

Ve o an bir kez daha aynı şey oldu; soğukla buluşup buharlaşan soluğumun beni terk ettiğini hissettim. Soğuk uzaklaştı. Kalabalık sessizleşti. Sanki yok olmuş gibiydiler.

Kaybolmuş kalabalıkta uzun boyuyla ayrılan bir adamın gazap dolu bakışlarının bizzat muhatabıydım. O gözler de soğuğun keskin kılıcı, gecenin ayazı vardı, hissettim.

Rengi lacivertti. Yakışıklı bir yüzün en çarpıcı iki hazinesiydi.

Keskin hatlı, köşeli bir yüzün.

Dudakları ayrılırsa, ölümü fısıldayacakmış gibi birbirine bastırılmıştı.

Koyu bal rengi saçlarının hafifçe rüzgarda uçuşması hariç, soğuk ona itaat ediyor, asla yaklaşamıyordu. Soğuktan daha acımasız, tartışmasız üstün görünüyordu. Uzun, simsiyah bir palto giymiş, elleri ceplerindeyken bile her an saldırmaya hazır bir avcı gibi duruyordu.

"Allah'ım!" dedim içimden. Ben değil yüreğim fısıldadı sanki: "Gazabı yakışıklı bir adam suretine büründürseydin, bu adam o suret olurdu."

Yüreğimin farklı bir dille konuşan lisanına anlam veremedim. Onun böyle konuşmuş olması utandırdı en çok beni. Sesli bir şekilde yutkundum. Bakışlarımı yabancı adamın yüzünde uzun bir süre tuttuğumu fark edip utançla kaçırırken kalbimin hızlı atışını kalın kabanıma rağmen hissedebiliyordum.

MIHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin