11- Gidenler ve Beklenmeyenler

Start from the beginning
                                    

Zırh ve kıyafetlerinin yanına varınca İro'nun tüneğine baktı. Zagzosun hala uyuduğunu görünce sessizce kırmızı pelerinli siyah zırhına uzandı. Giysilerini üzerine geçirirken bir yandan da kadim dostuna bakıyordu. Üç gün yaralarının iyileşmesi için kısa ama enerjisini geri toplaması için yeterliydi. Biraz uzun uyumuş, daha az uçmuştu. Bugün daha iyi olmasını umuyordu.

Aynanın karşısında hazırlanıyordu. Saçlarını toplayıp kısa sakallarını eliyle düzelttirdi. Zırhının keskin eklem yerlerini ayarlarken İro'nun esneyişini duydu. Zagzosunun tüneğine bakınca kanatlarını genleştirerek uyandığını gördü.

"Bu ne korkunç bir koku! Makton tezeğinden beter kokuyor!" İro uyanır uyanmaz karşılaştığı kokuyla söylenmeye başlamıştı.

"Bak sen Nebulio'nun kızıllığında uyanan dostuma! Günün aydın olsun İro efendi," diyerek gülümsedi.

"Buzdan nefesler aşkına Eran, sanki hep geç kalkıyormuşum gibi dediğin şeye bak, kırıldım ama!" İro sitem ederek Eran'a arkasını döndü. Hala kokudan dolayı gagasını açmış ağzıyla nefes almaya çalışıyordu.

"Olur mu hiç? Nebulio'nun maviliğinde kalkmana alışmıştım. Ondan şaşırdım dostum. Hiç tembel der miyim sana?" Eran gülmeye devam ediyordu.

"Sabah sabah gel hadi yemeğe gidiyoruz dedin de uyumaya devam mı ettim?" diye homurdanarak cevap vermişti İro.

"Bu kokuya rağmen yemek düşünüyorsun ya İro, hayran kaldım sana!" Eran katıla katıla gülünce çok geçmeden iki dost da kahkahalarla konuşmaya daldı.

İro tüneğinden kalkıp Eran'ın karşısına konmuştu. Konu konuyu açmış yine muhabbet Bakhu'nun şüpheli intiharına varmıştı. Ardından İro, bu konuyu açtığına açacağına pişman olmuştu. Yine Eran'ın neşesi kaçmış, elindeki koyu kırmızı pelerinini sırtına geçirmeden evvel durup derin bir iç çekmişti.

Eran ile gagası arasında bir karış ya var ya yoktu. Günün kızıllığı pencereden yansıyarak Eran'ın yüzüne çarpıyor gözlerini parlatıyordu. Yeşil ile kahverengi arasında bir renkteydi gözleri. İro arfların tecrübesiyle bu rengin neyi ifade ettiğini hemen analiz etmişti. Aklını kemiren bir soru olunca gözleri hep bu rengi alırdı. Gözlerine bakmasa bile bunu anlayabilirdi aslında. Beden dili de bunu onaylıyordu.

"Bazen gereksiz yere aklını yoruyorsun Eran. Bak işte Seferdarlar olayı çözdü. Daha çok düşünüp aklını karıştırmaktan başka yaptığın bir şey yok. Düşünme bunu..."

"Her şey göründüğü gibi değildir İro. Düşünsene, ya Olo'nun tüyünü pencerenin arasına kasten başka biri koyduysa ve bu olayı başka biri ayarladıysa?" Duraksayıp İro'nun gözlerinin içine baktı. İro kafasını sağa sola sallayıp tam söze başlayacakken devam etti. "Bakhu yine de ölü mü olacaktı? Bence bu bir intihar değil İro. Bakhu zehiri hazırlayıp veren kişi olsa bile onun her şeyi tek başına hazırladığını sanmıyorum."

"Kendi gözlerimizle gördük Eran! Bakhu kendini asmıştı. Olo'nun kanıyla duvara yazılar yazan da oydu! Biz odaya girdiğimizde ellerinden hala kan damlıyordu. Bunu ona birinin yapmış ya da yaptırmış olabileceğini mi düşünüyorsun?"

"Öyle olmalı..."

Sözüne devam edeceği sırada odasının kapısı serçe çalmaya başladı. Nöbetçi olduğunu sandığı birisinin boğuk sesi duyulunca ikili konuşmaya ara verdi. Eran kanatlarını sırtındaki keseden çıkartarak serbest bıraktı. Pelerini de omuzlarına geçirince "Gir," emrini verdi. Eran ne zaman bu yerleri süpüren koyu kırmızı pelerinini giyse İro ona "Kan Şelalesi" diyordu. Kapı açılırken fısıldayarak söylemeyi ihmal etmemişti.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now