M.E.T.E.K (Tanıtım)

Magsimula sa umpisa
                                    

"B-Bu nasıl olur!"

Ne olduğunu düşünmeden Arda'nın elleri arasındaki Rüya'yı çekip yüzünü avuçladım. "Meleğim? Annem bana bak ağlama kızım aç gözlerini bana bak meleğim," diyerek alnına kan yüzünden yapışan saçları çekip yara yerini aramaya çalıştım. Ne olur hemen kapanmamış olsun ne olur! Allah kahretsin Arda'nın gözü önünde olmamalıydı!

"Boşuna arama! O yara az önce gözlerimin önünde yok oldu, İzel." Yutkundum. Duyduklarım ile vücudumdan tüm kanımın çekildiğini ve vücudumun sıcaklığını kaybettiğini hissettim. Titrek nefesler alarak Arda'ya döndüm. Korkudan ve telaştan ellerimin titremesini engelleyemiyordum. Hâlâ ağlamaya devam eden kızımı göğsüme bastırıp Arda'nın gözlerine baktım.

"Bana hemen açıklıyorsun! Derhal! Yüzünden anladığım kadarıyla biliyorsun Rüya'ya ne olduğunu, o yaranın nasıl iyileştiğini. Gördüm İzel çok derin bir yaraydı ve... ve bir anda kayboldu!"

Arda hırsla ayaklanıp eliyle çenesini sıvazlayarak salonda bir o yana bir bu yana dönüp durdu. Ben ise hâlâ olay şokuyla ağlamakta olan kızıma sarılmış yerde ne yapacağımı düşünür şekilde oturuyordum. "Hayır, ben hayal görmedim. Gerçekti ve o yara bir anda gözlerimin önünden kayboldu."

Tekrar salonda bir o yana bir bu yana yürümeye başlayınca gözlerimi kapatıp ne demek gerektiğini düşündüm. Aslında buradan sonrasını kıvıramam. En önemli gerçeği görmüştü ve onu inandıracak hiç bir yalan bulamazdım. Gerçeği söylemeliyim. Hem belki ailesi olduğumuz için bizi korur saklardı.

"93 yılındaki güneş tutulmasında yaşayan tek çocuk bendim."

Arda bir anda bana baktı. Kahverengi gözleri sonuna kadar açık şekilde duruyordu. Bu şaşkınlığının şu an ne getireceğini bilmiyordum ama artık saklayamazdım. "Sen ne diyorsun, İzel?"

Derin nefes alarak kızımı daha da sardım. "Duydun, Arda. Ben o güneş tutulmasında doğan tek çocuğum, ve beş yıl önce ki güneş tutulmasında da kızımız doğdu," diyerek kızımız kelimesine bastırmaya özen gösterdim. Üzerinde kol gezen şaşkınlığa on misli katlanınca nefes almadan bana bakmaya başladı. "Siz," dedi konuşmasının devamını getirmedi.

Hızla yukarı çıkan merdivenlerin yanındaki odaya girince merakla dudaklarımı ısırdım. Kızımın saçlarını okşarken aklıma gelen şey ile hızla babama mesaj olarak olanları yazıp gönderdim. Çok geçmeden açılan kapı ile telefonumu bıraktım. Sehpanın üzerine koyduğu araba anahtarı alıp "Gidiyoruz," diyerek dışarı çıktı. "Nereye?" diye arkasından bağırıp kapıya geldim.

"Güvenli bir yere," deyip Rüya'nın ceketini elime tutuşturdu. Garajdan çıkardığı arabanın arka koltuğuna Rüya'yı oturtup öne geçtim. "Neden gidiyoruz, Arda?" Arda arabasını sürerken kısa bir süre bana bakıp tekrar yola döndü. Çok geçmeden kırmızı bir ışıkta durunca tekrar bana döndü. Göz ucu ile Rüya'ya bakıp "Sizi korumak için," dedi.

Bizi korumayı seçen kocama sevinçle gülümserken o yanan ışıkla arabayı çalıştırdı. "Anne," diyen kızıma dönüp ona doğru uzandım. "Ne oldu meleğim, bir yerin mi ağrıyor?" Kızımın minik yumuk gözleri yola bakan babasına kaysa da tekrar beni bulup elimi tuttu. "Korkuyorum," dediğinde yüzünü okşadım. "Korkma bir tanem. Baba bizi koruyacak."

Dediklerimden sonra kızım tekrar babasına baktı. Elimi nedense sıkarak "Içimde bir şey var, çok korkuyorum," demesi ile başımdan kaynar su dökülmüş gibi hissettim. O an kızımın içindeki bir şey olaylarda hissettiği kötü durumlardı. Hızla eski haline döndüm. "Nereye götürüyorsun bizi? Sakın yalan söyleme!" Ben dalmış şekilde bağırırken Arda bir anda durdurdu arabayı.

Etrafıma baktığımda Arda'nın çalıştığı iş yerine geldiğimizi farkettim. O an her eksik parça yerini doldurmaya başladı ve ben bir kez daha yıkıldım. Arda bana ve kızımıza ihanet etti. O.... O bizi korumak için değil kullanmak için buraya getirdi. Salak kafam! Tam kapı kulpuna uzanacakken Arda bir anda kapıları kitledi ve cebinden çıkardığı şırıngayı hâlâ şaşkınca etrafa bakan bana sapladı. Ardından gözlerim kayarken son gördüğüm kızıma doğru uzanması idi.

****

Bileklerimde hissettiğim acı ve bir ağlama sesi duymam ile gözlerimi zorlayarak açtım. Ela gözlerim ilk önce beyaz bir tavanla karşılaştı. Ardından kızımın bilindik ağlaması ile soluma döndüğümde sedyede bağlı şekilde gördüm. Ardından hareketlenmelerim bağlı vücudum ile karşılaşınca son buldu. "Niye yapıyorsun bunu! O senin kızın!"

Arda eline aldığı şırınga ile bana yaklaşıp "Kızım mı? O canavar İzel," dedi. Gözlerimi hayretle açarak baktım. "Baksana ona minicik daha o delirdin mi nasıl babasın sen!" Yüzünde milim üzülme görmediğim kocam karşısında bir kez daha yıkıldım. "Kes sesini!" Ardından eline aldığını kabloları şakaklarıma takıp "Bu biraz acıtabilir," diyerek bir tuşa basması ile beynime yüklenen acıyla çığlık attım. "Gücün oldukça yüksek ve bu çok iyi, ama biraz deneyelim," demesi ise kesik nefesler alarak ona baktığımda tekrar bir tuşa bastı ve daha çok acı veren çığlığım yankılandı.

"Anneme zarar veriyorsun, baba!"

Arda umursamaz şekilde elindeki aletle 1 dakika arayla bana acı göndermeye devam ediyordu. Kızım ise babasına yalvarmaya devam ediyordu. Son acı bir çığlık daha attığımda ise benim çığlığıma eş olarak Arda'nın da çığlığı yankılandı. Ve verilen acı bir anda yok oldu.

Elindeki aleti yere düşüren Arda'ya şaşkın şekilde bakarken gözlerim kızıma kaydı. O an anladım. Babasına zarar veren minik kızım benim acımı da def etmeye çalışıyordu. "Rüya! Kendine gel meleğim! Bana bak Rüya!" Arda'nın burnundan kan gelirken Esra'yı kendine getirmek için bağırıyordum. O sırada laboratuvarın kapısı açıldı ve içeriye iki tane 30 yaşlarına yakın adamlar ve babam girmesi ile Esra'nın dikkati dağıldı ve gücü kesildi.

Babam ve adamlardan biri hızla gelip ellerimizi çözerken diğeri Arda'nın yanına çömeldi. Çözülen ellerim ile koşarak kızımın yanına gidip sarıldım. Babamın yanında getirdiği adamlara baktığımda birinin Arda'nın iş arkadaşı Mustafa diğerinin ise aile dostumuzun oğlu Tayfun olduğunu gördüm. "Baba?" Titrek sesimle. Aslında burada ne döndüğünü anlatmasını istedim ve sesim konuşmama izin vermediği için sadece babama seslenebildim.

Ama benim sormak istediğimi anlayan babam açıklamaya başlamıştı bile. "İyi misiniz kızım," diyerek Esra'nın saçlarını okşadı. "Mustafa ve Tayfun bugün öğrendiler. Sen bana o mesajı atınca size geldim ama karşılaştığım manzara pek iç açıcı değildi ve bende Mustafa'ya sordum nerede olduğunuzu. O da Arda'nın onu hemen laboratuvara çağırdığını söyleyince anladım her şeyi ve anlatmak zorunda kaldım. Mustafa da Arda'nın yapmak istediği deneye karşı olduğundan bana yardım etti, Tayfun ise babası vefat etmeden önce her şeyi biliyordu bu sayede Tayfun da haberdardı."

Mustafa ya döndüğümde ayaklanmıştı. "Yaşıyor, o uyanmadan gidin ben burayı hallederim," dediğinde ona Teşekkür ettim. Babam ise hemen bana döndü. "Hatay da bir ev ayarladı amcan. Oraya gideceğiz, saklanacağız." Kafamı salladığımda ayaklanacakken Tayfun kucağımdaki Rüya'yı aldı. "Yorulma ben taşırım," diyerek önden gitmeye başladı. Hiç beklemeden arkasından giderek arabaya bindik ve yolculuğumuz başladı. Kafamı arkaya yaslayarak kızımın saçını okşadığımda her şeyin iyi olması için dua ettim.

****

Uzun zaman önce 2 bölüm yazıp bıraktığım bir hikayem. Buraya atıyorum ki her gün gözüme çarpsın ve yazayım diye. Kısa zamanda  yazmaya devam etmek istiyorum ama sanırım önce hikayelerimden birisini bitirmem lazım.

Ama siz hikâyeyi beğenirseniz beni zorlayın ki yazayım sjsjsjs

M.E.T.E.KTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon