18/İçimde bir çocuk çığlık çığlığa

Start from the beginning
                                    

Nilüfer bir an, Hasan'ın kim olduğunu sormaya niyetlenmişti ki Kartal'ın şoförü olduğunu hatırlayarak vazgeçti. "Sen?" diye sorarken, aklından adamın da onunla gelme ihtimali geçip gitti; Kartal'ın yanından ayrılmak istemiyordu.

Nilüfer'in üzerindeki etkisinden son derece memnun bir gülümsemeyle başını biraz daha öne eğdi Kartal. Bu hareketi kızla arasındaki yakınlığı tehlikeli bir boyuta taşırken yutkunarak kendine gelmeye çalıştı. "Ben garajdaki arabalardan biriyle giderim."

"Tamam."

Gönülsüz de olsa söylediklerinin onaylandığını fark edince eğilip dudaklarını, kızın dudağının kenarındaki ince çizgiye bastırdı Kartal; bu dayanabilmişti, iradesinin sınırı buraya kadardı. Dudakları Nilüfer'in teninde oyalanırken gözlerini kapatıp burnunun ucundaki çiçek kokusunu tüm gücüyle içine çekti. Geri çekilmeden derin bir fısıltıyla cevap verdi. "Çabuk gel."

Nilüfer'den sonra hızlıca hazırlanıp evden çıkarak plazaya vardığında ofisinin bulunduğu kattaki tenhalığı fark ederek kaşlarını çattı Kartal. Hızlıca etrafında göz gezdirirken neler olup bittiğini anlamak istercesine adımlarını hızlandırdı. Sonunda ofisine ulaştığında gördüğü manzara nefesinin kesilmesine neden oldu, İdil içeride onu bekliyordu. Kartal onunla bu kadar çabuk yüz yüze geleceğini tahmin etmiyordu, üstelik buna hazır da değildi. Hiçbir zaman da hazır olmayacaktı. Kattaki tenhalığın sebebinin de bu olduğunu tahmin ederek gözlerini kapattı. Nefes almaya ihtiyacı vardı, bir karabasan gibi göğsüne çöken ağırlığı dağıtması gerekiyordu. Ürperen gövdesi, çoktan soğuk terler dökmeye başlamıştı. Bir an kravatını çözmeyi düşündü ancak iki yanında sıkıca yumruk yaptığı ellerini ola ki gevşetirse titremeye başlayacaklarını adı gibi bildiğinden cesaret edemiyordu. Bedeni üzerinde kurduğu hâkimiyeti devam ettirmekte her geçen saniye biraz daha zorlaşıyordu. Yutkunmak için duyduğu ihtiyaç boğazındaki düğümü zorlarken dişlerini sıkarak gözlerini ofisin içine kaydırdı.

İdil hala oradaydı, hala ordaydı ve pür dikkat onu izliyordu.

Sonunda derin bir nefes için tüm varlığını ortaya koyarak çabalarken gövdesini öne doğru iterek ofisinin kapısını araladı Kartal. Bu anı en karanlık rüyalarında dahi görmemişti, İdil'le karşı karşıyaydı. Nefessiz kalan ciğerlerinin karıncalandığını hissederken çaresizce dudaklarını araladı adam. Parmak uçlarından başlayan bir yangın, usul usul ilerleyerek tüm vücudunu uyuşturmaya başlamıştı sanki. Canı yanıyordu ve bu değil eti, kemiği, ruhunu dahi sermaye etse başa çıkamayacağı bir şeydi. İçinde hala kanayan bir yerin varlığı, İdil'in gözlerine baktıkça artan bir sızıyla varlığını belli ediyordu. Sanki canhıraş bir çığlık, Kartal'ın omurgası boyunca fay hattı gibi derin bir çatlağın açılmasına neden olmuştu. Gözleri kırılmaya, tuz buz parçalanmaya yeşilinden başlamış gibiydi.

Ufalanıyordu; iki kürek kemiğinin arasındaki yara sızlıyordu.

"İçeri girmen beklediğimden kısa sürdü."

İdil'in sesi uğuldayarak da olsa kulaklarına ulaştığında, dikkatini toparlamak istercesine gözlerini kırpıştırdı Kartal. Başını çekinerek İdil'e çevirdi, gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu. Sarsılan ruhunu yerinde tutmaya çalışırken kuruyan dudaklarını ıslatarak gözlerini kısa bir an için kapatıp açtı. "B-Ben..."

Kadın uzanıp adamı tutmak, sıkıca sarılmak, kokusunu içine çekmek için duyduğu istekle başa çıkmaya çalışırken zoraki bir gülüşle bakışlarını Kartal'ın masasında gezdirdi. "Otursana, Kartal," dediğinde, adamın ismini söylerken tınısı değişen sesi fark etmemek imkânsızdı. Bunu umursamadığını göstermek istercesine omuz silkerken "Kendi ofisinde ayakta kaldın," diye devam etti.

SevdakederWhere stories live. Discover now