18/İçimde bir çocuk çığlık çığlığa

En başından başla
                                    

Nilüfer, geriye taradığı saçlarının adamın parmaklarının arasından kayarak tekrar eski halini alışını içi titreyerek izlerken öne uzattığı elini, nadide bir şeye dokunur gibi dikkatle Kartal'ın yanağına yasladı. Kirpiklerini değilse bile yanağına düşen gölgeyi zarifçe okşarken adamın içini sızlatan yumuşak bir sesle sordu. "Kâbus mu gördün?"

Tekinsiz bir gölge yeşil gözlerinde hızla görünüp kaybolurken "Sanırım," diyerek itiraf etti, bunu söylerken sesini esir alan isteksizlik Nilüfer'in yüzüne çarpacak kadar katı bir hal almış gibiydi. Nilüfer'in elinin altında sızlayan tenini umursamadan omuz silkti Kartal. "Hatırlamıyorum."

"Anladım," dedikten sonra elini yavaşça Kartal'ın boynuna indirdi Nilüfer, nedense elini adamın teninden çekmeye bir türlü içi elvermiyordu. Bu hissi sevmişti, adama dokunduğunda damarlarında gezinmeye başlayan yakıcı hissi. Parmak uçları tüm inceliğiyle Kartal'ın köprücük kemiği etrafında oyalanırken "Geçti," diye fısıldadı, sesinin duyulduğundan emin değildi. Adamın gövdesini hafifçe öne eğerek aralarındaki mesafeyi azaltmasını da buna bağladı, oysaki Kartal sadece Nilüfer'e yakın olmak ruhunu sızlatan isteğe boyun eğmişti. Adamın kokusuyla karıncalanan ciğerlerine beceriksiz bir nefes çekmeye çalışırken "Geçti," diye tekrar etti gıcıklanarak kısılan sesiyle. "Bak, burada sadece biz varız. İkimiz..."

Kartal zorlukla yutkunurken gözlerini kapatıp açtı. Parmakları Nilüfer'in bileğini sararken geçmeye çoktan yüz tutmuş kızarıklığın üzerinden nazikçe geçti. "Özür dilerim," derken yüzünden hissettiği üzüntü de kendine ne kadar kızdığı da açıkça okunuyordu. Hâlbuki ortada onun kendine kızmasına neden olacak bir şey yoktu; kötü bir rüya görmüş, uyandığında da ani bir refleksle kızın bileğine sarılmıştı. Anlaşılan adam gördüğü kâbusun etkisinden hala çıkamamıştı ki olanları gözünde büyütüyordu. "Sabahımız daha güzel başlasın isterdim."

"Kartal," diyerek itiraz etti Nilüfer. Ardından adamın çatık kaşlarıyla huysuz bir ifadeye bürünen yüzüne bakarak gülümsedi. "Bence sabaha güzel bir başlangıç yapmak için şansımız var. Mükellef bir kahvaltı ve çay, her türlü sorunu çözer bence."

"Nil..."

Adamın hitabındaki değişiklik yüzündeki gülüşün harelenerek ışıldamasına neden olurken "Haydi, haydi," diye araya girdi kız. Ayağa kalktıktan sonra Kartal'a üstten bir bakış atıp devam etti. "Sen de kalk artık, yeter bu kadar tembellik yaptığın." Kartal derin bir nefes alarak Nilüfer'in peşinden ayaklanmıştı ki salona dolan telefon sesi kaşlarının çatılmasına neden oldu. Adam etrafına bakınarak sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken kız çoktan ekranı kaydırıp Levent'e cevap vermişti. "Efendim, Levent?"

"Nilo, nerdesin?"

Göz ucuyla ona doğru birkaç adım atan adamı izlerken kardeşine yalan söyleyecek olmanın sesinde neden olduğu sıkıntıyla "Arkadaşımda kalacağım dedim ya," diye mırıldandı, Kartal'la ne kadar güzel bir gece geçirmiş olursa olsun onun evinde kaldığını annesinden ve kardeşinden sakladığı için rahatsız olmaktan kendini alamıyordu; bu nedenle de Levent'e cevap verirken Kartal'a bakmaya cesaret edememişti.

"Tamam da," diyerek sabırsızca araya girdi Levent. "O dün gece içindi, artık sabah oldu. Haydi eve gel."

"Levent, işe gitmem..."

"Üzerini değiştirmeye gelmeyecek misin zaten?"

Nilüfer, kardeşiyle baş edemeyeceğine karar vererek sessizce iç çekti. "Tamam, Levent. Geliyorum, bekle beni." Telefonu kapattıktan sonra ne diyeceğini bilemeden başını kaldırdı, daha güzel bir sabah geçirmeyi o da isterdi ancak önce Kartal'ın gördüğü kâbus sonra da Levent'in telefonu nedeniyle bu isteği başka bir bahara kalmış gibi görünüyordu. Gece geçirdikleri güzel vakitle kendini avutmak istercesine ince bir gülüşle Kartal'a baktığında adamın, ona tahmin ettiğinden daha yakın olduğunu fark ederek nefesini tutup bekledi. Yanı başındaki adamın varlığı, ruhunda derin bir sarsıntıya neden oluyordu. Gövdesini dengede tutmak için bir şeyler ararken beline dolanan kolları hissederek gözlerini kapattı. Kartal canına kastetmiş olmalıydı yoksa bu tavırlarının başka bir açıklaması olamazdı. Şiddetle tekleyen kalbi, göğsünde derin bir sızıya neden olurken adamın nefesi dudaklarının üzerinde bir yangın başlatmaya azmetmiş gibiydi. Kuruyan dudaklarını ıslatırken, tenine vuran nefesin seslere dolandığını işitti. "Hasan seni bıraksın."

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin