41. Kahin ♠

40.4K 3.6K 492
                                    

Bakışlarım ön camdan yolu arşınlarken azami seviyeye ayarlanmış ısıya rağmen parmak uçlarım buz gibiydi. Sebebi ise şehrin acımasız soğuğundan ziyade gideceğimiz yerin ehemmiyetiydi. Ailemle ilgili en ufak habere öyle açtım ki bedenime yayılan heyecan silsilesine engel olamıyordum.

Bakışlarımı camdan dışarı uzattım. Yine tek bir insan olmayan Pravi’nin kasvetli sokakları kimsesizliğe ev sahipliği yapıyorken, avuç içlerimi birbirine sürterek ellerimi ısıtmaya çalıştım.

“Ateş.” Arka koltuktan bakışlarını dikiz aynasına dikti. Derin'in muhtemelen bakışları onunla kesişmişti.

“Hare’ye iğne yapmalıydın, baksana üşüyor.”

Dudaklarımı iyi olduğumu söylemek üzere aralamıştım ki Ateş’in cevabı gecikmedi.
“Isıtıcılar arabayı daha fazla ısıtmıyor, bu kadarına dayanabilir. Ayrıca iğneleri mecbur kalmadıkça yapmak istemiyorum, yan etkileri çok fazla.”

Haklıydı, o iğneler bedenimi yorgun düşürmekle kalmayıp sürekli uyumamı emrediyordu.

“Zaten ihtiyarın tek göz evinde soba var biliyorsun, yanında oturur gidince. Az kaldı.”

Sözleriyle gözlerimin önünden ihtiyarın tek göz, kapısız evi ve eski eşyaları geldi. Boncuk perdeye rağmen, cayır cayır yanan sobaya ihtiyacı olmasa da onun için bir anlamı olmalıydı.

“Neden evinde soba var?” diye sordum hemen yanı başımda oturan Derin’e.

Omuz silkerken, “Bilmiyorum,” diye yanıtladı. “Tuhaf adam, bazen üzerinde kestane pişiriyor. Seviyor sanırım.”

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken “Kestane mi?” diye sordum. “Burada kestane var mı gerçekten?”

“Tam olarak tadı Dünya’da olanlara benzemese de biz kestane diyoruz. Sever misin?”

Dimağıma akın eden hatıralar kısa bir an, çok kısa bir an gülümsetti. Her sömestr tatilinde yanına gittiğimiz babaannem ve dedem, evleri kaloriferli olmasına rağmen ısrarla soba yakarlardı. Sırf üzerinde kestane pişirmek için ara tatilleri iple çeker, baba- mın tüm azarlamalarına karşı Helin’le otobüse atladığımız gibi soluğu onların yanında alırdık.

“Sevilmez mi hiç?” diye mırıldandım.

“Efendim?”

“Yok bir şey Derin, daha çok var mı?” derken aslında daha önce iki kez gittiğim yeri soruyordum. O zamanlar böyle uzamamıştı yol. Beklenen ne kadar kayda değer oluyorsa, gidilen yol o kadar uzuyordu.

Nihayet iki katlı ahşap evin önüne yaklaştığımızda bakışlarımı etrafa gezdirdim. Yapıların arası öyle uzaktı ki birbirine en yakın iki evin arası en az iki yüz metreydi. Tüm evlerin camları anlamsızca siyaha boyanmış ve sanki anlaşmışçasına hepsi kirli griydi. Sadece bakmak bile insanın içini ürpertiyordu.

“Derin sen in, Hare’yi ben alacağım.”

Derin başıyla Ateş’i onaylayıp, arabanın kapısını açtı ve aşağı indi. Onun hemen arkasından sürücü koltuğunun kapısı da açılıp kapandığında yanıma geldiğini anladım.

“Soğukluk hep aynıdır ama diğer günlere nazaran daha rüzgârlı bir gün,” dedi hafif aralık kapıdan. Daha fazla açıklama yapmadan kolumdan tuttu ve aşağı indirdi. Bedenimi kollarını altına alırken “Hızlı ol,” direktifiyle koşar adımlarla ahşap eve yöneldik. Normalde onun adımlarına yetişmem mümkün değildi ancak beni öylesine sarıp sarmalamıştı ki kolunun altına sıkıştırılmış bir çantadan farksızdım.

HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)Where stories live. Discover now