38. Geç (me) miş ♠

37.4K 3.4K 516
                                    

Bedenim hapsolduğum o yerden her saniye biraz daha uzaklaşırken, sanki orada unuttuğu bir şeyler varmış hissi nedensizce içimde yer edinmişti. Çıplak ayaklarımın kendinden geçmiş yapraklarla buluşması durumun ehemmiyetini sorgulamama mahal vermiyordu oysa. Tek amacım bir an önce buradan kurtulmak olmalıydı, Ateş nasıl olsa bir şekilde başının çaresine bakardı.

Ya bakamazsa?

Koşan adımlarım bıçak gibi kesilirken yorgun düşen bedenimi olduğu yere bıraktım sere serpe. Tenime batan sivri dal parçaları son derdim bile olamazdı o an. Buraya geldiğimden beri fiziksel yaralar kaçınılmaz olmuştu zira. Uzun turuncu saçlarım bed renkli yaprakların üzerini süslerken gözüme mavi cam parçaları takıldı, muhtemelen içindeki sıvı tüketildikten sonra ağaçlardan birinin gövdesinde patlatılmış bir şişeydi. Uzun uzun baktım mavi cam parçalara ve baktıkça tek bir şeyi hatırladım.

Onun ateş mavisi gözlerini…

İşte o zaman anladım bu mübrem kaçışın onsuz içime sinmediğini. Hararetli nefesimin sesi kulaklarımda yankılanırken anladım kalp dilimin ısrarla onun adını telaffuz ettiğini.
Hislerime koyamadığım isim yüreğimin en derinlerine sindiğinde, yorgun düşmüş zihnim hedefine ulaşamayacak kadar bitap haldeydi. Ateş’in kapıyı tekmeleyerek devirmeden hemen önce yaptığı iğne sayesinde vücut ısım beni tehdit etmiyordu ancak o iğnenin yaşayarak tecrübe ettiğim bir yan etkisi vardı ki bedenimdeki tüm gücü sömürüyordu. Sezgin’e ulaşmama ne kadar kalmıştı bilmiyordum ama tek adım daha atacak halim yoktu. Tüm kemiklerim ayrı ayrı yorgun düşmüş gibi hissediyordum kendimi. Gözlerim usul usul kapanırken, biliyordum ki ruhum bedenimden daha çok yorulmuştu, yorulacaktı…

***

“Kendine geliyor.”

“Güzel. Yemek yaptın mı? Karnı açtır muhtemelen.” Konuşma seslerine karışan çıtırtı seslerinin şömineden geldiğini idrak edebilmişken bir kez daha Derin’in sesini duyumsadım.
“Bunu Hare için mi soruyorsun yoksa kendin için mi, Sezgin?”
“Senin yemeklerine hiçbir zaman hayır diyemem, biliyorsun, fakat bu sefer Hare için soruyorum. İyice zayıfladı buraya geldiğinden beri.”

Sıkıntılı verilen bir nefesin ardından saçlarımın geriye doğru sıvazlanmasıyla gözlerimi aralamaya çalıştım.
“Nasıl zayıflamasın, başına gelmeyen kalmadı kızın.”

Gözlerimi hafifçe araladığımda görüş açıma ilk giren Derin’in endişeli çehresiydi. Bir eli elimi sıkıca kavramıştı ve diğeri saçları- mın üzerinde öylece bana bakıyordu. Benim için gerçekten korktuğu barizken ona tamamen aralanan gözlerimle gülümsedim.
“İyiyim Derin.” Doğruldum ve sanki aradığımı görebilecekmişim gibi etrafa bakındım. “Ateş geldi mi?”
Elleri benden uzaklaştı, yüzündeki endişe yerini hüzne bıraktı. “Henüz gelmedi.”
Oturduğum minderlerin üzerinden salonu arşınlayan aceleci adımlara baktım. Sezgin kapının önünde birileriyle hararetli bir biçimde konuşuyordu ve bu diyalogdan tek seçilebilen bağırarak ettiği küfürlerdi. Karşı tarafa gönderdiği her sözü Ateş’in yokluğuyla bağdaştırıp karamsarlaşan benliğim aslında bilhassa onu bir daha görememekten korkuyordu.
“Ya Damir onu alt ederse? Belki de Nina’nın bir tuzağıdır bu,” dedim pürdikkat Sezgin’in konuşmalarına odaklanan Derin’e.

“Nina’yla tanıştın mı?” Bana yönelttiği bakışlarıyla bir cevap beklemeden konuştu. “Nina iyi kızdır. Ayrıca Ateş’e zarar verecek bir şey yapmaz.”
Onunla ilgili içimde yanan merak ateşi Derin’in söylemleriyle harlanmıştı. Kendimi tutmam gerekiyordu belki ama yapamadım.
“Neden yapmaz?” diye sormaktan kendimi alıkoyamadım. “Çünkü Ateş’e âşık, çok uzun yıllardır.”
Sözlerini tamamlamasıyla içimde yükselen tuhaf duygu etrafımı alenen çevreledi. Görünmez bir el kalbimi avuçlarının arasına almış, sıkıyordu sanki. Neden böyle hissediyordum?
“Hare.”

HİS 🔥 +18 (Yeniden Yayınlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin