15. Sükunet ♠

109K 7.9K 880
                                    

İç içe geçmiş duygularımdan mütevellit, dilimin ucuna intikal
etmiş kelimelerim sükûtun merdivenlerini tırmandı. Cilasız
bakışlarım bir delilik yaparak görünmez dudakların söylemlerini
okumaya çalıştığında, “Saçma!” diye cırladı mantığım. Merakım
ve mantığım arasındaki o ince düzlükte kaldım. Yine de meneviş
ne demek diye soramadım ona bir kez daha.

“Bu iğnelerin kıza bir zararı yok değil mi Ateş?”

Başımı, yanı başımda duran bilinmezlikten ayırıp Derin’e çevirdim.

Bana yaklaştı ve iğneyi sadece on santim uzağıma uzattığında iğne kayboldu. Buna sanki ilk defa şahit oluyormuşum gibi gözlerim benden bağımsız olarak irileşirken, Ateş emrini verdi.

“Uzat kolunu.”

Söylediğini yapmadım ama itiraz da etmedim. Tepkisizdim.
Benden bir atak gelmeyince çok da nazik olmayan hareketlerle
kolumu kavradı. Fakat nezaketsizliği, elleri çıplak tenimi bulana kadardı. Ondan gelecek bir atak beklerken duraksadı. Soğuk parmaklarının cılız koluma baskısı azımsanacak gibi değildi.

“Elbette zararı var ama donarak ölmesinden iyidir değil mi?
Ayrıca bunları temin edebilmek benim için bile fazlasıyla zor
oldu. Siktiğimin şehrinde bir bok yok.”

Derin’in sorduğu soruyu cevapladıktan sonra küfür dolu kelimelerini sıralamasıyla gözlerimi devirmiştim ki kolumu kendine doğru çekti ve dirseğimin iç kısmını belirginleştirdi. Başımı ters istikamete çevirip gözlerimi kapattığımda sinek ısırığından hallice bir acı tenimi yokladı.

“Ne korkak kızsın sen, basit bir iğneden bile korkuyorsun.”

Kolumu kendime çekerken, “Korkmuyorum,” dedim güçlü
tutmaya çalıştığım sesimle.

“Eminim öyledir.” Belki korkaktım ama sesindeki alayı fark
etmeyecek kadar aptal değildim.

“Hadi gidelim, bunun yüzünden
yeterince geç kaldık zaten.”

Hemen yanımdaki minderin çökük yüzeyi düzelirken ben de
hızla ayağa fırladım.

“Bu değil, adım Hare.”

Adımı vurgulayarak söylediğimde keskin mavi gözleriyle bana dik dik baktığına neredeyse emindim
ve tam o sırada yanmaya başlayan alnım onun bana yaklaştığına
işaretti.

“Adının ne olduğu umurumda değil.”

Derin bir nefes alıp bedenimi çevrelemeye hazırlanan korkuyu
umursamamaya çalıştım.

“Yine de bana bu diye hitap etmemelisin, ben bir eşya değilim.”

Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken, Derin’in uyarıcı sesi
beni koruma yanlısıydı.

“Hare.” Durdu, bakışları benimle Ateş’in arasında gidip geldi.

“Gel yanıma, çıkalım artık.”

Sanki bunu bekliyormuşum gibi yerimden kıpırdanıp Derin’in
yanına ilerledim. Bana verdiği siyah kaban tarzı giysiyi giyindim
ve bakışlarımı yerden ayırmadan çıkışa doğru yürüdüm. Kapının açılmasıyla yüzüme vuran soğuğun karşısında ne yapacağımı bilemez halde eşikte kalakaldım. Rüzgâr öyle acımasızdı ki bedenimin açıkta kalan yerlerine sivri uçlu bir bıçak misali saplanıyordu.

HİS 🔥 +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin