Erkek bir an öylece ona baktı ve sonra sırtını döndü. Üzerindeki pelerinini aşağı sıyırdı ve yere bıraktı. Geniş sırtındaki bandajlar kan içinde kalmıştı. Galatriel derin bir nefes aldı. "Sanırım yaraların açılmış" dedi. "Şu bandajları değiştirelim"

Galatriel'in bandajları çıkardığı her an kanla kaplı sırtı açığa çıkıyordu. Galatriel, nazikçe sırtındaki kanı sildi hafifçe kanın altında ne bir yara ne de endişelenmeye gerek yokmuş" diye mırıldandı. "Gidip yıkan ve sonra da ne yapmamız gerektiğini konuşalım"

Erkek onun sözlerini dinleyerek göle girdi ve yıkanmaya başladı. Doğrusu geren her dakika iyileştiğini hissedebiliyordu. Daha rahat hareket edebiliyordu. Uyandığında hissettiği acılar her geçen dakika daha da rahatlıyordu.

Rhys, sırtını gölün kenarına dayadı ve başını arkaya atıp gözlerini kapadı. Kendini rehavete bırakmayalı uzun zaman olmuştu. Helen'in ona verdiği madalyonu hissetmek onu daha da rahatlatıyordu. Gözlerini açıp kılıca baktı.

"Aoda"

Erkek bir an durup başını iki yana salladı. Hayal görmüş olmalıydı. Aniden gölden çıktı ve yatakta uzanan Galatriel'e baktı. "Ne yapacağız?" diye sordu. Gerginliğin bedenini sardığını hissedebiliyordu. "Lanetten kurtulmak için ne yapmam gerek?"

Galatriel, dudaklarını büzdü. "Aoda'nın hapsedildiği yerden çıkması için yani bir insanı kontrol altına alabilmesi için üç şart gerekli" dedi sakince. "Birincisi ve en önemlisi ilk kralın kanını taşımak gerekiyor. İkincisi kılıcı öldürme içgüdüsüyle eline almış olmalısın" dedi ve durdu.

Galatriel'in dalgın ve düşünceli bir şekilde düşüncelerde kaybolmasının üzerine Rhys kaşlarını çatarak ona baktı. Pelerinini yerden alıp üstüne geçirdi ve kayalardan birinin üzerine oturdu. "Üçüncü kural ne?"

Galatriel gözlerini onun yeşil gözlerine dikti. "Şeytanlarla bağlantılı bir sırrın olması" dedi. "Onlarla bağlantılı bir olay ya da onlarla bir bağın olması gerekiyor"

Rhys, bunun üzerine güldü. Başını sallayarak ona baktı. "Benim onlarla en önemli bağım seneler boyunca onlara karşı verdiğim savaş" dedi. "Onlara dayalı bir sırrım ya da bir bağım yok"

Genç kadın tek kaşını kaldırıp ona baktı. Rhys, ellerini iki yana açıp başını salladı. Bu sözsüz iletişimin ardından bir süre daha sessizlik oldu. Ardından Galatriel ayağa kalktı. "Aoda bir nedenden ötürü bu kılıca hapis edildi" dedi kadın başını kaldırıp kılıca bakarak. "Bu kılıç Camelot Leydisi'nin kanından dövüldü."

"İlk kraliçe" diye fısıldadı Rhys kaşlarını çatarak.

Galatriel, onaylarcasına başını salladı. Ardından başını çevirip erkeğe baktı. "Büyüyü öylece bozamam" dedi. "Senin bu mührü kaldırdığın gibi laneti bozmak için de üç şartın yerine getirilmesi gerek"

"Neymiş o şartlar?"

Genç kadın başını yana eğdi. "Birincisi şeytanla olan bağını bozmamız gerek bunun için o sırrı ortaya çıkarmalıyız" dedi. "İkincisi onu mühürleyecek başka bir objeye ihtiyacımız olacak. Bunun için ilk kraliçeden bir parçaya ve senin kanına ihtiyacımız var. Son olarak da" dedi ve durdu. Derin bir nefes aldı. "Gerçek bir fedakârlığa ihtiyacımız var"

Rhys kaşlarını çatarak ona baktı. "Ne tür bir fedakârlıktan bahsediyorsun?"

Galatriel, omuz silkti. "Camelot Leydisi'nin gösterdiği tarzda bir fedakârlık" dedi sakince. "O kadın ölümünden sonra bile lanetli kılıcı krallığın uzak bir köşesinde insanlardan saklamaya devam etti. Onu arayan kimse onu bulamazdı."

Cameron ile küçükken süren arayışları aklına geldi erkeğin. Elinde olmadan gülümsedi. Demek bu yüzden o kulenin hiç farkına varamamıştı. Kim ne derse desin Rhys, atalarıyla gurur duyuyordu. Ölümleri bile her şeyi değiştirmeye devam etmişti. Belki de bu gerçek fedakârlıktı.

Ellerini açıp avuç içlerine baktı. Son dört beş günde yirmi beş yıllık hayatından daha çok kana bulanmıştı elleri. "Nasıl bir fedakârlıkta bulunmam gerekiyor?" diye sordu. "Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Eğer bunun için hayatımdan vazgeçmem gerekirse yapmaya hazırım, Galatriel." Cameron'un onu affedeceğini düşündü. En azından affedeceğini umuyordu.

Genç kadın düşünceli bir şekilde durdu. "Ölümün bir işe yarayacağını sanmıyorum" diye mırıldandı. "Evet, güçlü bir büyü ruh ile yapılır ama bu farklı bir şey. Fedakârlığın çok daha büyük olmalı. Bu ölümünden sonra bile devam edecek bir şey"

Bu kadar büyük bir fedakârlığın ne olduğunu bilmiyordu. Rhys, derin bir nefes alıp omuz silkti. Bu konuyu zamanı geldiğinde düşünmesi gerekiyordu. Genç adam bir süre sessizce durdu ve sonra aklına gelen bir şeyle başını kaldırıp kadına baktı. "Camelot'a dönmemiz gerekiyor" dedi.

Galatriel, gülümseyerek başını salladı. "Camelot'a dönüyoruz" diye cevap verdi.


                                                                8. BÖLÜMDEN   ALINTI:,

"Yüzyıllar seni değiştirmemiş" dedi çıplak bir şekilde uzanan adam. Yüzüstü yatıyordu ve ay ışığının aydınlattığı bedeni siyah bir dövmeyle kaplıydı. "Çocuğu kandırdın. Gerçi zor bir iş değil. Bir prens olmasına karşılık fazlasıyla masum"

"O daha küçük bir çocuk" dedi Galatriel. "Belki de Camelot'dan dışarı adımını hiç atmadı." Çıplak bedenini örtmek için pelerinini üzerine aldı. Başını kaldırıp dolunaya baktı. "Yine de onda bana tanıdık gelen bir şey var" dedi. "Bu çocuk" diye mırıldandı erkeğin sırtında parmaklarını gezdirerek. "Ona benziyor"

Aoda, yüzüstü döndü. Galatriel, siyah lüle saçlarının gölgelediği kızıl gözlere ve yüzünü gölgeleyen sakala baktı. "Ona benziyor" diye onayladı. "İlk krala benziyor" derken sırıtıyordu. "Ve ben bu bedeni ondan çalacağım"

CAMELOT SERİSİ 1. KİTAP- CAMELOT PRENSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin