2. Bölüm- Umut

17K 1.3K 1.1K
                                    

Yorumlarınızı satır aralarına kondurmayı unutmayın.

Keyifli okumalar!

———-

Mucizelere inanmak, olayın içinde olmadan, birebir görmeden daha zordur. Benim bu deli maceram on bir yaşımdayken başladı. Büyükannemin mezarı başında bir süre özlem gözyaşları döktükten sonra bitik bir halde evime dönerken, yoldan hızla geçen araçların arasına daldığımda. Hava, kararma yolunda ilk adımını atmıştı. Bulutlar sineye çekilirken, yıldızlar teker teker göz kırpamaya başlamıştı. Dolayısıyla araçların farları da açıktı. Düşünce havuzunda daha fazla kulaç atamayıp yolun ortasında durdum. Bu vefat beni gerçekten derinden etkilemişti. Babam işi için iki yıldır yurt dışındaydı ve onu bana hatırlatan tek şey büyükannemdi.

Bir ışık hüzmesi bedenime çarptıktan sonra defalarca duyulan korna sesiyle, her taraf bir anda aydınlanmıştı. Vücudumun hiçbir kasını hissetmez olmuştum. Sesler tamamıyla kesilmişti.
Işık yavaşça silinikleştiğinde bambaşka bir yerde olduğumu fark etmiştim. Kendi evimin hemen arkasında bulunan bir ağacın yanındaydım. Bu mümkün olabilir miydi gerçekten? Olamazdı. Anneme anlattığımda, yaşıma verip hayal gücüme bir alkış tutmuştu. Böyle gidersem mükemmel bir film senaristi olacağımı da söylemeyi, ihmal etmemişti. İnanmamıştı. Diğerleri gibi.

O günden sonra ruhani olaylar ve insan üstü varlıklar üzerine araştırmalara başlamıştım. Bazı zamanlar o garip olaylar yeniden oluyordu. Yine anlatıyordum ama inanmıyorlardı. Başka insanlar olsa, evine iki kişi bu şekil geldiğinde telefona ya da bıçağa sarılırdı. Ama ben ilk anlardaki korkumu dakikalar içinde yenebilmiştim. Daha sonraki iki gün tereddüt korkusu vardı elbet, ama yine de bunun üstesinden gelebilmiştim. Belki bu, sadece kendi inanç gücümle değil de, meleğin yardımıyla olmuştu? Ama sonuçta yenebilmiştim. Özellikle de o kanatları görünce, garip bir heyecan midemin üstünden kalbime doğru yol bulmuştu. O anı unutamıyordum. Gerçekten muazzamdılar.

Uriel yani benim için geldiğini belirten kişi, bir melek olduğunu söylemişti. Meleklere inanmak en normal durumdu. Bu, her dinde olan en basit inançtı. Diğeri ise şeytan olduğunu belirtmişti. Yani lakabıyla. Anlayabilmem için karışık şeyler anlatmıştı ama benim için ne olursa olsun, o bir şeytandı. Ona inanamazdım. Temasta bulunamazdım. Konuşamazdım. En azından bunların hiçbirini yapmak istemiyordum, ama beni ona da iten garip bir enerji vardı.

Uriel, bunun sebebine her insanın üzerine serpilen bir şey olduğunu söylemişti: Eşitlik.
İnsanların dilinde kısaca bu terim kullanılıyormuş. Melek varsa şeytanda olmalı. Şeytan varsa melek. Yani her insanda melek ve şeytan aynı anda bulunmak zorundaymış. Daha derin konulara inmek istemiştim ama bunu yaptığı ilk an geri alınacağını ve sırları söyleyemeyeceğini her defasında baskıyla anlatıyordu.

O garip günden bu zamana on beş gün geçmişti. Uriel sabahları evde pek fazla olmazdı, ama kendisine şeytan denilmesi yerine insan ismi seçen Aras, sürekli olarak benimle beraberdi. Teyzem eve bir kez gelip gitmişti. Köpeğimin tuvalet alışkanlığına kendimi alıştırana kadar kapının kenarlarını pislemiş, birkaç gün önce de bakım ve aşı işleri için teyzemle beraber gitmişti. Şu anda ise, Uriel evde yine yoktu. Aras, tek kişilik koltuğa yan şekilde uzanmış kumandayla kanalları geziyordu. Herhangi bir faaliyet uygulamıyordu. En basitinden, kumanda kullanmadan kanalı değiştirmek, adım atmadan istediği yerde olmak gibi. Gerçi bazı zamanlar bu özelliğini kullanıp beni korkutmaya bayılıyordu, orası ayrı.

Ben de mutfaktaydım. On beş gündür evden çıkmıyordum. Yani onlar geldiğinden beri. Buzdolabında bulunan son yumurtayı da haşlayıp kahvaltılıkları topladım. Biten hazırlığın ardından tepsiyi elime alarak Aras'ın yanına gittim. "Yer misin?" dedim karşısındaki koltuğa otururken.

URİEL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin