Diana bıkmış haldeydi ve bunu gizliyordu. Kimse onu tebrik etmeyecek etrafını coşkulu bir kalabalık sarmayacaktı. Sarayına gitmeye karar verdi.

Dışarıda oldukları sürede cesetler çıkartılmış, yerler temizlenmiş ve parlatılmıştı. III. Roberto Junıor'un cesedinin nereye gittiğini düşünmeden yapamadı. Tahta oturduğunda önceden Arthur'un fırladığı koridordan kardeşi Semantha çıktı. Semantha önünde eğildi. "Majesteleri" dedi sadece.

Diana ondaki soğuk bakışları fark etti. Ondan nefret etmeyen var mıydı acaba? Bu nefret eğer dedikodulara dayanıyorsa fazla abartılmış birkaç saçma yalandan ibaretti. Yok, eğer tahta geçmesindense birisinin bunu yapması gerekiyordu.

"Semantha"

"Sizi tebrik ederim"

"Teşekkür ederim"

Semantha hafifçe eğilip geldiği yere tekrar döndü. Diana ağır bir gün geçiriyordu. Biraz yalnız kalması gerekiyordu. Tahtan kalktı. Alberto hemen yanındaydı.

"Beni kimse rahatsız etmesin"

"Elbette kraliçem"

Kraliçe, bu kelime eşsiz birşeydi. Sanırım bu lezzete alışabilirdi. Alberto genç ve çelimsiz biriydi. Onu fedaisi olarak seçmeleri üstün zekasından dolayıydı.

Diana üç yıldır girmediği odasına çıktı. Odayı görünce omuzları çöktü. Odası misafir odasına çevrilmişti. Semantha'nın odasının aynı yerde olduğunu umarak oraya gitti. Açık olan kapıdan kafasını uzattı. Semantha sandalyede oturuyordu.

"Eşyalarıma ne oldu?"

"Gittiler"

"Neden?"

"Herkes geri gelmeyeceğine emindi. Keşke de öyle olsaydı"

"Benden neden nefret ediyorsun?"

"Neden mi? Sürekli Beatrix'den.."

"Onun hakkında düzgün konuş. O senin annen" diye bağırdı Diana.

"Değil. Benim annem değil. Onu nasıl kabul edebiliyorsun? O iğrenç biri"

"Bilmediğin çok şey var. Emin ol bunları bilseydin o çok sevdiğin babandan nefret ederdin"

"Yalan söylüyorsun. Sende onun gibisin. Bizi bırakıp gittin. Onun gibi"

"Ben kendi isteğimle gittim. Annemi ise babam sürdü. Bunu neden yaptığımı asla anlamayacaksın"

"Aşk değil mi? Bütün sebebin bu" diye bağırdı Semantha. Ablasının bir erkekle çekip gitmesini bir türlü kabul edemiyordu.

"Hayır. Babama çok sinirliydim. Size zarar vermemek için gittim"

"Neden peki, neden?"

Diana derince bir nefes aldı. "Şunu asla unutma. Annem babamı aldatmadı"

Diana odadan çıkıp yüzünü ellerinin arasına aldı. Güçlü biriydi ama aile ilişkileri onu yıpratıyordu. Alberto yanında belirdi.

"İsterseniz III. Roberto Junıor'un odasını hazırlatabilirim, kraliçem"

"Hayır, eski odamda kalırım"

"Siz dinlenin majesteleri. Bende yemeği hazırlatayım" Alberto önünde eğildi. Diana yorgun bir şekilde eski odasına gitti. Kılıcını, botlarını ve pelerini çıkarttı. Üzerindeki binici kıyafetleriyle yatağa uzandı. Uyumak istiyordu ama yapamayacak kadar yorgundu. Kafasında ki planları tekrar gözden geçirdi. İlk işi adamlarının eğitim alacakları bir yer inşa ettirmektedir. Zaten vardı ama yeterli değildi. Ondan sonra adamlarının hareketini kısıtlayan ağır zırhlardan kurtulacak yerine daha hafif birşeyler bulacaktı. Özellikle atların zırhını kaldırmalıydı. Zavallı atlar hareket edemiyordu. Şimdiye kadar bu yüzden ağır kayıplar vermiştiler. Sonra mutfağa ayrılan bütçenin büyük kısmını orduya aktaracaktı. Ve çıkacak olan isyanları bastırması gerekecekti. Kısaca çok işi vardı. Zaten bunlar sayesinde adamlarının desteğini almıştı. Onlara asker olduklarını hatırlattıktan sonra bunları yapmak için söz vermişti.

Yeterince dinlendiğine karar verince çıkarttıklarını geri giydi ama tacını takmadı. Kapıdaki iki korumayla birlikte aşağıya indi. Eskiden yemek yedikleri masanın başına geldi. Şekilli parmakları masada gezindi.

Yemek tam hazırlanmamıştı. Diana hazırlanana kadar tahtında oturdu.

Casio kraliçelerini düşünceli görüyordu. Bir zamanlar ne kadarda mutluydu. Casio onu özlüyordu. Bu iki dostun birbirini özlemesi gibiydi. Bir süre daha tahta oturan kraliçeyi izledi. Kraliçe koyu yeşil gözlerini ona yöneltince nefessiz kaldı. Mutsuzken bile çok güzeldi ve Casio onu istiyordu. Tekrardan tenine dokunmak istiyordu. Tekrardan adını kulağında söyleyişini duymak istiyordu ama artık bunlar geçmişte kalmıştı. O bir kraliçeydi ve Casio onun askeriydi. Kraliçe kalkıp yanına geldi. Yanında korumalarıyla beraber.

"Biraz dolaşalım mı?" diye sordu Diana.

"Elbette" Diana, Casio'nun koluna girdi. Birlikte sarayın bahçesine çıktılar.

"Sorun ne?" diye sordu Casio.

"Herşey yolunda"

"Sizi bu kadar mutsuz yapan şey nedir?"

Diana seslice nefesini verdi. "Sadece" dedi ve duraksadı. "Böyle olmamalıydı"

"Bazen işler istediğimiz gibi gitmeyebilir. Balık yakalamaya gittiğimiz o günü hatırlıyor musun? Üç balık yakalayacaktık ama elimiz boş döndük. Yani majesteleri demek istediğim işler yolunda gitmediğinde hemen pes etmemeliyiz. Kim bilir belki daha iyi sonuçlar doğurur"

Diana içten bir şekilde gülümsedi. O günü hatırladı. Nehirde balık yakalamaya çalışıyorlardı. Diana yosunlu bir kayaya basmış ve kaymıştı. Bütün üstü ıslanmıştı. Casio ona gülünce itmiş ve onu da suya düşürmüştü. Tekrardan gülümsedi. Onun böyle konuşmasını seviyordu.

"Hala şansımız varken vazgeçip eski hayatımıza dönebiliriz" dedi Diana başını Casio'nun kaslı koluna yaslarken.

Casio durdu ve Diana'yı karşısına aldı. "Dedikodulara bir son vermek için bunu yaptığımızı sanıyordum. Yoksa bunu istemiyor musunuz?"

"Hayır, başka sebeplerde var" kraliçe duraksadı. Casio bir anlığına kırmızı dudaklarına baktı. "Onlar haklı. Bir kadının tahta ne işi var?"

"Bu sen değilsin. Bir hafta öncesine kadar taht için planlar yapıyordun. Ve onu aldın. Şimdi pes edip seni küçük görenleri ödüllendirecek misin?"

Casio'nun suratı düştü ve bunu saklamaya çalıştı. Kraliçenin yüzünü ellerinin arasına aldı. Teninin yumuşaklığı karşısında gözlerini kapattı. Onu özlüyordu.

"Hayır. Pes etmeyeceğim" Casio gülümsedi. O gülümseyince Diana da gülümsedi. Casio onu öpmek istedi. Ama öpmedi. Diana gözlerini yere indirdi. Casio ellerini kraliçenin yüzünden çekti. Tekrardan saraya döndüler. Kraliçe masaya otururken Casio onu izliyordu. Kraliçe tekrardan düşünceli haline döndü. Casio derin bir nefes aldı. Keşke onu öpseydim, diye düşündü. Keşke öpseydim.

DianaWhere stories live. Discover now