Yerde korkuyla sürünen bir tayfa kendini gizlemeye ve korumaya çalışarak merdiven altına doğru emekliyordu. Rhys, öfkeyle ayağa kalktı ve tayfaya doğru sertçe bir tekme attı. Adam merdiven altına savrulunca korkuyla ona baktı. Rhys, adamın belinde asılı duran kılıcı çekti ve bir an durup bekledi.

Hayır, hiçbir şey olmamıştı hala kendisindeydi. Hızla ileri doğru atıldı tırabzanların üzerinden alt kat güverteye indi. Genç miço Colin, elinde kılıcı tutmuş ama ne yapacağını bilemez bir şekilde sağa sola savuruyordu. Rhys, erkeğe doğru atıldı ve onunla güvertenin soluna doğru yuvarlandılar tam o anda ahtapotun kollarından biri az önce durdukları yerden iki tayfayı daha denize attı.

Colin, şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafına baktı. Rhys, hızla ayaklandı. “Kendine güvenli bir yer bul, çocuk” dedi ve arkasını döndü. Elindeki kılıç içindeki şeytanı ortaya çıkarmayacak gibi görünüyordu. Hızla ileri atıldı. Sağ kısımda duran altı tayfaya baktı. “Siz güvertenin arkasına doğru gidin” diye bağırdı. “Eğer kollarından biri savrulursa çocuk oyunu oynayan kızlar gibi üzerinden atlayın ya da kaçının” dedi ardından solunda duranlara baktı. “Topları ateşlemeye devam edin” diye bağırdı. “Kollarını koparmaya odaklanacağız. Denize düşerseniz işiniz biter” Keskin yeşil gözleriyle yaratığa baktı. “Kollarını keseceğiz” dedi.

Başka bir kol onlara doğru savruldu. Ryhs, arkasına odaklanamadı ama bir kişinin çığlık atarak denize düştüğünü duydu. Rhys, askerleri komuta eden güçlü bir komutan değildi. O bir krallığı yönetecek bir liderdi. Derin bir nefes aldı ve arkasındaki kolun iyice yaklaşmasını bekledikten sonra sıçradı ve en inceldiği yöne doğru atıldı. Kılıcını savurdu ve kolun bir kısmını kesmeyi başardı.

Yaratık bunu hissetmişti. Aynı anda toplarında ateşlendiğini duyabiliyordu. Canavarın canı yanmıştı ki korkunç bir ses çıkardı ve savrularak suyun dibine doğru gitti.

Tayfa, yaratığın geri çekilmesinden dolayı coşkuyla bağırmaya başladılar. Kaptan Marcus, Prens Rhys’in yanına geldi. “Çok iyiydiniz, prensim” dedi.

Ancak Rhys, ters giden bir şeyler hissediyordu. Gözlerini denizden ayırmadan başını iki yana salladı. Fırtına tüm gücüyle üzerlerine bindirmeye devam ediyordu. “Bir yanlışlık var” diye mırıldandı kendi kendine. “Bu kadar zayıf olamaz”

Marcus’da onaylarcasına başını salladı. Ancak bir şey söylemeye vakti olmadı. Büyük bir ses duyuldu. Kollardan biri geminin ortasında büyük bir delik açmış tam da Marcus’un bulunduğu yerden yukarı fırladı. Marcus, göğsünde büyük bir delikle yukarı uçtu ve denize düştü. Ardında canavarın uğursuz kükremesiyle beraber gitti.
Rhys, geriye doğru savruldu. Geminin başına doğru yuvarlandı. Tam o anda yaratığın devasa ağzı onun olduğu yöne doğru açıldı ve ileri atıldı. Rhys, bütün gücüyle diğer tarafa doğru koştu. Ancak yaratık geminin yarısını çoktan denizin dibine doğru sürükledi.

Kaygan zeminde ayağı kayan Rhys, diğer tayfalarla beraber denize yuvarlanmaya başladı. Son anda göz ucuyla genç miçonun zorlukla dümen kısmında tutunduğunu gördü ve derin sular erkeği yuttu.

Denizin dibine doğru sürükleniyordu. Giderek daha da derine doğru gidiyordu.
  “Eğer sağ sağlım geri sönmezsen sana yemin ediyorum ki bu krallığı hiçbir şekilde savunmam” dedi Cameron elini omzuna koyarak.

“Bunun sende kalmasını istiyorum.” dedi Helen avucuna madalyonu koyarak.  “Eğer kendini yalnız hissedersen yanında bizim olduğumuzu hatırlarsın”
Rhys, gözlerini hızla açtı ve elindeki kılıcı bıraktı. Belindeki kılıca doğru atıldı ve gözlerini sımsıkı kapadı.

Simsiyah pelerinin altında ince bir bedeni vardı. Kahverengi saçları beline kadar uzanıyordu. Bal rengi gözlerini uzun kirpikleri gölgeliyordu. Çıplak ayakları kumsala vuran dalgalarla ıslanmıştı. Hemen yanında minik beyaz ve siyah renklerde bir maymun koşarak ilerliyordu.

Karaya vuran erkek bedenine doğru yürüdüler. Yüzükoyun yatıyordu ve bir kolunu öne doğru uzatmıştı. Hemen önünde büyük bir kılıç duruyordu.

Kadın başını yana eğdi. “Deniz bize hediyeler getirmiş, Marin” dedi sakince. Ardından kılıca baktı. “Üstelik de değerli hediyeler”

Yere eğildi ve kılıcı eline aldı. Kılıcın üzerindeki yakut kırmızı parladı ve uğursuz bir güç kadının çevresini sardı. Kadın bir an durdu. Ardından maymuna döndü. “Marin,” dedi. “misafirimizi vahaya götür.”

Ufak maymun emri aldı ve bir anda büyümeye başladı. Devasa bir goril efendisine doğru kükredi. Ardından yerde yatan adamı omzuna atıp yürümeye başladı.

Kadın tekrar kılıca baktı. “Uzun zaman oldu, Aoda” diye mırıldandı gülümseyerek.

...
Herkese merhaba, benden yorumlarınızı esirgemeyin, keyifli okumalar ❤

5. Bölüm Alıntı.

Rhys, gözlerini sıcak ama yakmayan güneş ışıklarına açtı. Nerede olduğunu bilmiyordu. En son denizin dibine doğru batmakta olduğunu hatırlıyordu. Büyük bir gemi ve tüm mürettebatla beraber…

Genç adam elini saçlarının içinden geçirdi ve doğrulmaya çalıştı. Bedeni son derece bitkindi. Nerede olduğunu anlamaya çalışarak etrafına baktı. Palmiye ağaçlarıyla çevrelenmiş, ufak bir gölün hemen yanında bulunan çok rahat bir yatakta yatıyordu. Rhys, doğruldu. Son derece rahat yastıklarla çevrelenmiş, cibinlikli bir yatakta yatıyordu. Yeşil ve mavi renkler iç içeydi. Kuş seslerini duyabiliyordu.

Bir serap gibiydi. Çünkü palmiyelerin çevrelediği yerin hemen arkası uçsuz bucaksız bir çöl gibiydi. Hafif bir esinti vardı ancak ilerideki kumlar yerinden oynamıyorlardı. Genç adam ayağa kalktı. Ancak kaburgalarındaki sancıyla nefesi kesildi.

CAMELOT SERİSİ 1. KİTAP- CAMELOT PRENSİWhere stories live. Discover now