(Bölüm 3)

142K 6.8K 502
                                    

...

Yaşlı adam, hastabakıcısının da yardımıyla cam kenarındaki koltuğuna geçip yorgun gözlerini dışarıya çevirdi. Pencereden görünen manzara içini bir türlü ferahlatamadı. Baharı müjdeleyen nisan ayına rağmen dışarıda yağmur serpiştiriyordu.

İstinye sırtlarında olan Boğaz'a nazır köşk, olağanüstü bir görselliğe sahipti. Gel gör ki bu durum Ekrem Bey'in umurunda bile değildi. Yedi yıl önce böyle bir günde Suat'ın karısı olduğunu söyleyen o kadın evlerine gelerek oğlunun ölüm haberini vermişti. Acıyla yumulan gözlerinin önünden mazi hızlıca geçti. "Geçmişi geri almak mümkün mü?" Öfkesi zamanla törpülenmişti ama bir yanı o kadına hala kızgındı. Yüzünü bile görmediği bir torunu vardı. Zaman zaman neye benzediğini merak ediyor kenara bırakamadığı gururu yüzünden onları arayamıyordu. Titreyen elleriyle gözlüğünü takıp sehpadaki gazeteyi alarak okumaya başladı. Sayfayı çevirince yeğeninin konuşurken çekilmiş fotoğrafıyla karşılaştı. Okudukça gururlandı. Ah, ne olurdu Suat'ı da ayrılmasaydı onlardan! "İnşallah sen böyle hatalar yapmazsın oğlum," diye mırıldandı, gazetedeki yeğeninin gülen yüzüne bakarak. Tam bu sırada sanki içine doğmuş gibi aralık kapıdan Levent'in başı göründü.

"Müsaade var mı amca?" Yaşlı adamın asık suratı, bir anda aydınlandı sanki, gülümsedi.

"Ne demek evladım, her zaman! İçeri gel."

Genç adam eve geleli çok olmamıştı. Acele bir duş alıp üzerine rahat bir şeyler giyerek amcasının alt kattaki odasına geçmişti. Birkaç adımda yaşlı adamın yanına geldi, karşısındaki koltuğa oturdu.

Köşkün alt katı, salon ve mutfak haricinde, Ekrem Bey'e ayrılmıştı. Özel durumundan dolayı bu düzenleme yaşlı adama büyük kolaylık sağlıyordu. İkinci kat, Cahide Hanım ve Mine'nin kullanımına bırakılmıştı. En üst kat Levent'indi ve dekorasyonu tamamen ona aitti. Kata özel görevlendirdiği hizmetlisinden başka kimsenin dolaşmasını pek sevmezdi. Bunaldığı zamanlarda Etiler'deki evinde kalıyordu. Cahide Hanım çok merak etmesine rağmen daha oraya ayak basamamıştı. Oğlunun, özel arkadaşlarını orada ağırladığını bilemeyecek kadar saf değildi.

"Fazla görüşemiyoruz amca, işlerin yoğunluğu malum... Nasılsın, iyi misin?"

"İyiyim evladım, sağ ol. Asıl sen nasılsın? Şimdi gazetede seninle ilgili haberleri okuyordum. Aferin be çocuğum! Seninle ne kadar övünsem azdır. Ender de bugünleri görebilseydi..." Yaşlı adamın sesi derin bir üzüntüyle dolmuştu. Yaşaran gözlerini yeğeninden kaçırdı. İhtiyarlık, insanı böyle duygusallaştırıyordu işte. İkisi de sessizce durdular bir an, sonra Levent uzanıp amcasının elini tuttu.

"Birazdan Ankara'ya uçacağım. Biliyorsun, şu ihale işiyle uğraşıyoruz. Kızlar sana emanet. Yaşlı olan biraz cadıdır, idare et Amca Bey," dedi, şakacı bir tavırla. Genç adam, Ekrem Bey'i güldürebilen ender kişilerdendi.

"Gözün arkada kalmasın, işlerini hayırlısıyla halledip gel çocuğum." Levent amcasının elini öpüp oturduğu yerden kalktı, kapıdan çıkarken yaşlı adam tekrar gazetesine eğilmişti. Mutfağa doğru yöneldi, içeriden Mine'nin neşeli sesi geliyordu. Kapıyı açarak bir an eşikte durdu. Genç kız masanın üzerine oturmuş bir yandan ayaklarını sallarken bir yandan da kulağında telefon, heyecanla karşısındakine bir şeyler anlatıyordu.

"Yeminle öyle söyledi! Neden uydurayım kızım ya..."

Sözünün burasında durakladı, Levent'i görmüştü. Adam, tenkit eder şekilde parmağını salladı kıza. Abisi gibi koyu saçları vardı, dalgalar halinde omuzlarından aşağı düşüyordu; koyu kahverengi, iri gözleri uzun kirpiklerle çevrelenmişti. Her zaman muzır bakan gözleri, yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi bakıyordu.

"Çabuk kapat telefonu! Filiz mi o?" Sinir oluyordu o yılışık kıza.

"Filiz, Baltazar geldi. Kapatıyorum şekerim, sonra görüşürüz." Hızlıca masadan yere atlayan genç kız, omuzlarını dikleştirdi. Parmak uçlarında yükselmesine rağmen abisine bir boy aşağıdan bakıyordu. Onun cüssesine bakmayıp böyle diklenmesi genç adamın komiğine gitti. Hayatta karşı koyamadığı tek kişi, bu bücürdü.

"Bak! Bu hafta sınavların başlıyor, biliyorum. Dışarı çıkmak yok, oturup çalışacaksın. O okul, bu sene de bitmezse seni fabrikalardan birinde paketleme işine veriyorum, ona göre!"

"Emredersiniz Baltazar hazretleri!" Sevimli bir şekilde zıplayıp abisini yanağından öptü, gülerek mutfaktan çıktı.

Köşkün yemek işlerine bakan Fadime Hanım, Levent'i mutfakta görünce telaşlandı. "Bey'im, şimdi hazırlıyorum sofrayı." Eşi Veli, bahçe işlerine bakarken mutfak ona emanet edilmişti. Evdeki diğer iki hizmetçiye de refakat ediyor, bir nevi köşkün kahyalığını yapıyordu.

"Akşama kalmayacağım Fadime Hanım, ben çıkıyorum." Levent'in hızlı adımlarla evden çıkıp gitmeden önceki son cümleleriydi.

İpek Böceğim (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin