Nilüfer sonunda elindeki bıçak kesiğine bakmayı akıl edebildiğinde gözlerine hücum eden yaşlar nedeniyle burnunun sızladığını hissederek iç çekti. Ağlamak için duyduğu ihtiyacın tam olarak neden kaynaklandığını bilmiyordu. Gerçekten canı yandığı için mi yoksa adam ona Nil demek yerine Nilüfer dediği için mi gözleri dolmuştu? Emin değildi. Bir damla yaşın hızla kirpiğinden yanağına yuvarlandığını hissettiğinde Kartal’ın ellerinin arasında huzursuzca kıpırdanarak bakışlarını kaçırdı. “Dalmışım. Ben, birden...”

Kartal sanki kesilen kendi etiymiş gibi çatık kaşlarıyla iç çekerken boştaki elini nazikçe Nilüfer’in saçlarının arasında gezdirdi. Gözünden akan bir damla yaşı, canının çok yanmasına yormuş olacak ki aradaki mesafeyi kapatmak için hatrı sayılır bir şekilde eğilerek birkaç kez yaranın etrafına üfledi. Yavaşça, hatta öyle yavaş ki Nilüfer etinin iki yakasında da tatlı bir sızı hissetti. Yüzünü kaldırdığında, “Canın çok yanıyor mu?” diye sordu ilgiyle Kartal. Nilüfer tam ‘Evet’ demek için dudaklarını aralamaya niyetlenmişti ki ekledi. “Nil...”

“Biraz,” diyerek itiraf etti Nilüfer. “Benim dikkatsizliğim. Ben...”

Araya girerek “Pansuman yapılması gerek,” dedi Kartal. “Gel.” Sonra kızı hızla salona doğru sürükledi. Kristalden kesilmiş bir biblo gibi davranarak oturmasına yardım ettikten sonra elini bıraktığında derin bir nefesle Kartal’ın ne yaptığını takip etmeye başladı Nilüfer. Gözden kaybolduğu birkaç dakikanın sonunda pansuman için gerekli malzemelerle geri döndü Kartal. Koltuğa, dizleri birbirine değecek şekilde Nilüfer’in yanına oturduğunda ciddiyetle yaraya baktı. Dikiş atılmasını gerektirecek kadar derin değildi ancak yine de bir doktora gösterilmesi gerektiğini düşünüyordu. Kızın canını yakma ihtimali gerilmesine neden olurken derin bir nefesle yaranın etrafını temizlemeye başladı. Nilüfer’in incecik tenini pürüzlü bir hat boyunca ikiye ayıran kesiğin üzerinde kurumaya yüz tutmuş kan pıhtısını silerken nefesini hafifçe üflemekten de geri durmadı. Başı hala öne eğikken Nilüfer’e bakmadan sessizce mırıldandı. “Acıttıysam özür dilerim.” Kızın başını hayır anlamında iki yana salladığını fark ederek işine devam etti. Sonunda yara bandını dikkatli bir şekilde yaranın üzerine yapıştırdığında gözünü dahi kırpmadan onu izleyen Nilüfer’i şaşırtarak eğilip pansuman yaptığı yere küçük bir öpücük kondurdu. “Biraz daha dikkat et Nil, ne olur.”

Nilüfer kuruyan dudaklarını ıslatırken nefesini düzenlemeye çalışarak “Ben,” diye soludu. Adamın öpücüğü öyle naifti ki canının acıdığını tamamen unutmuştu. “Bize sandviç yapmak için...”

“Gidince yeriz, olur mu?”

En nihayetinde arabaya bindiklerinde biraz olsun kendine gelebilmişti Nilüfer. Arka koltukta oturan adamın, yakınlığıyla onu bu kadar etkilemesi hiç adil değildi. Bir an, onun da adamı böyle etkileme ihtimali olup olmadığını düşündü. Sadece yanı başında nefes almaya, göz kırmaya ya da öylece durmaya devam ederek dahi Kartal’ın heyecandan nefesinin kesilmesine neden olmayı isterdi. Bu isteğinin gerçekleşmesi için önce sakarlık yapmayı bırakması gerekiyordu. Aklına gelen düşüncelerle kaşlarını çatarak umutsuzca iç çekti. Şimdiye kadar baş başa geçirdikleri vakitlerin çoğunda adam, ona pansuman yapmakla meşgul olmuştu. Artık, Kartal’ı gördüğünde elini kolunu nereye koyması gerektiğini öğrenmesi ikisi için de son derece hayırlı olacaktı.
“Elini bir doktora göstermek istemediğine emin misin?”

Bakışlarını elinden çekerken sorusunu cevaplamak için Kartal’a döndü. Pansuman yapmasına rağmen içi rahat etmemiş olacaktı ki adam, durup durup Nilüfer’in hastaneye gitmek isteyip istemediğini soruyordu. “Eminim,” diyerek gülümsedi yumuşak bir sesle.  “Doktora gitmeye falan hiç gerek yok bence.”

SevdakederWhere stories live. Discover now