Bölüm 1 / Efsane

116K 3.8K 340
                                    

"Kaynağı Kuzey Cali'lerden önce bulmalıyız." Komutan Arnold sözlerini bitirir bitirmez elindeki parşömeni masaya serdi. Cali'nin bir haritasıydı bu. Sınırlar renklerle belirtilmişti. Sarı çizgilerin içinde kalan büyük kısım Kuzey Cali'ye aitti. Kendilerine ait olan kısım yani Güney Cali ise kırmızı çizgilerle belirtilmişti. İki krallığın büyüklüğü toprak bakımından birbirine yakın olsa da askeri bakımdan Güneyliler daha donanımlı ve eğitimliydi. Ayrıca Kuzeylilerin bilmediği önemli bir bilgiye sahiptiler. Daha dört yıllık asker olan ama başarısını defalarca kez kanıtlamış Er William Jones girdi bu seferde araya.

Normalde böyle önemli toplantılara askerlerin katılması yasaktı ama Kral, William'a daima torpil geçiyordu. Genç asker önce gözlerini tek tek odadakilerde gezdirdi. Yedi kişiydiler. Bir Komutan, bir General, iki Mareşal ve bir büyük Amiral. Ve son olarak Kral José. Asker kendini toparlayarak sertçe ellerini masaya yasladığında dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Kral hariç herkes büyük bir dikkatle ona bakıyordu.

"Kadını bulmamız lazım," diyerek söze başladı. Aslında rütbesinin çok daha yükseklerde olması gerekiyordu ama genç ve toy olduğu için Kral bunu daima erteliyordu. Asker sözlerine devam etti.

"Kanının bir damlası bile dünya kadar değerli." Evet haklıydı. Kuzey, Doğu, Batı ve Orta Cali'ler büyük bir katliam yaparak dünyadaki insan sayısını minimuma indirmişlerdi. Kral José ise bir efsanenin peşindeydi. Rivayete göre ormanda yaşayan ölümsüz bir peri vardı. Kanının tek bir damlasının bile yüzlerce askerin gücüne eşit olduğunu söylüyordu. Eğer José ve adamları periyi ele geçirirse... Diğer dört klanla olan savaşları bitebilirdi. Bin yıldır hayalini kurduğu şey gerçek olabilirdi.

Kral, tahtında rahat bir şekilde oturuyordu. Eli çenesindeydi ve sakince olan biteni izliyordu. En güvenilir ve iyi adamları şu an karşısında savaş planı yapıyordu. Kendisi bu tür işlerle uğraşmıyordu. Savaş planlarını daima bu altı kişi yapıyordu. 

"Belkide bu boş bir hayalden fazlası değildir," dedi General George düşünceli bir sesle. "Sonuçta bir peri. Sadece masallarda olur."

Mareşal Edward söze girecekken Kral sakince yerinden kalktı. Yavaş adımlarla tahtından indi, dev masanın yanına gelene dek durmadı. Herkes faltaşı gibi açılmış gözlerle José'yi izliyordu. Kral asla gereksizce tahtından kalkmaz, bir şey söylemeyecekse yanlarına dahi gitmezdi. Ve ne zaman bir şey söylese ağzından çıkan her kelime altın değerini taşıyordu. José, bir bilginden çok daha fazla şey biliyordu.

"O gerçek." Pürüzsüz sesi ortamda yankılanırken yüz ifadesi sıkılmış gibiydi. Ellerini masaya dayayarak eğildiğinde etrafa keskin bir kan kokusu yayılmıştı. Kral buraya gelmeden hemen önce beslenmiş olmalıydı. "Tatlım oralarda bir yerde..." İşaret parmağını ormanda gezdirirken sağ dudağı hafifçe yukarı kalkmıştı. Tatlım derken sevgi sözcüğü olarak kullanmamıştı. Yemekten bahsediyordu.

"Onu gören birkaç köylü var." General Edward gözlerini José'ye dikmişti. "Diyorlar ki ormanda yaralandıklarında peri ortaya çıkıp onları iyileştirmiş."

Bir şifa perisi. José nefesini sertçe içeri çekti. "Şifacı mı?" derken sesi sanki mest olmuş gibiydi.

"Onu idareli kullanmamız gerek. Kanının uyuşturucu gibi olduğunu söylüyorlar. Eğer ölürse-" General sözlerini tamamlayamadan José'nin bir bıçak gibi keskin gözleri ona döndü. 

"İdareli kullanacağım," dedi üstüne basa basa. Perinin kanını sadece kendi içeceğini söylüyordu. "Bin yıldır bu anı bekliyorum. Yemeğim kuruyup ölürse ne yaparım?" Sözleri duygusuzdu. O kahrolası periyi saklandığı yerden çıkaracak ve kanını idareli bir şekilde kullanacaktı. Diğer klanlarla arasındaki bu anlamsız savaşı bitirecek, kalan hayatını huzur içinde geçirecekti. Evet tam olarak bunu planlıyordu. Bu yüzden o kana ihtiyacı vardı. Daha fazla konuşmadan doğruldu ve arkasını dönerek tekrar tahta yürüdü. O periye ihtiyacı vardı. Onu bir an önce bulmalıydı. Büyük savaştan önce.

Bir yıl sonra 

Güzel peri gülümseyerek kendini çimlere attı. Baharın geldiğini gösteren güneşli bir hava vardı o gün. Ormanı çiçek kokuları sarmıştı ve o bu kokuya bayılıyordu. Kendini zinde ve canlı hissediyordu. Çayırlarda koşup gülmek, oyun oynamak istiyordu. Aniden yüzü düştü. Kimse yoktu ki. Konuşup muhabbet edebileceği, oyun oynayabileceği tek bir kişi bile yoktu. Tek dostu hayvanlar ve çiçeklerdi.

Yerinden doğrularak etrafa bakmaya başladı. Bu ormanda saklanmak zorundaydı. Vampirler dünyayı ele geçirip insan ırkı yok olduğundan beri böyleydi zaten. İki yüz yıldır saklanarak yaşıyordu. Tek arkadaşı bir kaplandı. Arada sırada bulup iyileştirdiği insanlar ona kısa bir süre için arkadaşlık ediyordu. En uzun süreli arkadaşı ise yanına sadece bir ay kalabilmişti. O da iyileştikten sonra gitmişti zaten.

Rick adını verdiği erkek kaplanı yanına gelerek oturdu. Çenesini genç kadının okşaması için kaldırdı. Peri kıkırdayarak kaplanın isteğini yerine getirdi. Rick, onun iki yüz yıllık kaplanıydı. Kendisi insan değildi bu yüzden bir kaplanın ölümsüz olması ona çokta garip gelmiyordu. 

"Yemek bulabildin mi?" diye sordu tatlı bir sesle. Kaplandan bir hırıltı yükseldi. Demek ki bulamamıştı ve karnı açtı. Peri tekrar gülümsedi. "Diğer ormanlara bakabilirsin." Kaplan sanki onu anlamış gibi elini yaladıktan sonra koşarak gözden kayboldu. Hayvanlar tuhaf bir şekilde onu anlıyorlardı. Genç kız ne söylerse yerine getiriyorlardı. Bu tuhaf bir durum olsa da şikayeti yoktu.

Kendini tekrar çimlere atarak bakışlarını gökyüzüne dikti. Canı çok sıkılıyordu. Bir yıldır kimseyle konuşmamıştı. İfşa olmak istememesine rağmen konuşabileceği insanlar istiyordu. Ama konuştuğu insanlar hep ya yaralı ya da hasta oluyordu.

Bir bulut güneşin önüne geçerek gölge yaptığında alnı kırıştı. Aynı anda ormandan sesler yükselmeye başladı. Hayvanlar koşarak ona doğru geliyorlardı. Kuşlar var gücüyle uçuyor, kaplanlar ve diğer ufak hayvanlarsa koşuyorlardı. Hep bir ağızdan çıkardıkları sesi tanıyordu genç peri.

Korkuyla ayağa kalkarak ormana koşmaya başladı. Ormanın ardında vampirler olmalıydı.

Bilirsiniz ilk bölüm yazmakta hep sıkıntı çekiyorum bu yüzden bu bölümden tatmin olmamış olabilirsiniz. :D:D Ayrıca ilahi bakış açısıyla yazacağım için ve ek olarak fantastik bir hikaye olduğu için diğer hikayelerim kadar ilgi göreceğini düşünmüyorum. Ama yinede yazacağım. :D Ben ilahi bakış açısında daha iyi olduğumu düşünüyorum ve daha rahatım. :D

Görüşlerinizi bildirirseniz çook sevinirim. Umarım sonraki bölümlerdede birlikte olabilirizzz ^^

AeraWhere stories live. Discover now