12/Buna tutun.

En başından başla
                                    

"Iyiyim." Bakışlarını temkinli bir şekilde etrafında gezdirdikten sonra ellerini ceplerine yerleştirerek omuzlarını hafifçe kendine çekti. "Siz?"

"Ben..." Dudakları kararsızca açılıp kapandı. Levent'in sorduğu sorunun ardında asıl, burada ne aradığını öğrenmek istediğini biliyordu. Dişlerini sıkarak yutkunduğu sırada bir cevap arıyormuş gibi bakışlarını bahçenin içinde gezdirdi. Sonunda yeniden önüne döndüğünde Levent'le göz göze gelerek bir şeyler söylemesi gerektiğine karar verdi. Sessizlik dikkat çekici olmaya başlamıştı. "Benim..." Göz ucuyla, tüm tedirginliğiyle Levent'le arasında duran Nilüfer'e baktı. "Nilüfer'e sormam gereken çok önemli bir şey vardı."

"Sabahı bekleyemez miydi?"

Bu sefer cevap, Levent'in beklemediği kadar hızlı ve kesin geldi. "Bekleyemezdi." Söylediğinin doğruluğunu artırmak istercesine başını bir kez yukarıdan aşağı salladıktan sonra genç adamın yeni bir şey söylemesine ya da sormasına fırsat vermeden "Neyse," diye mırıldandı. "Ben artık gitsem iyi olacak. Size iyi geceler." Levent başını sallayarak karşılık verdiği sırada içini kavuran, derin bir istekle Nilüfer'in gözlerine baktı. Nefes alma ihtiyacıyla duraklayarak kızın, içine işleyen gözlerine kapılıp gitmek için kendine kısacık bir an izin verdi. "Yarın sabah görüşürüz."

Ardından arabaya atladığı gibi kontağı çevirdi. Nereye gitmek istediğini bilmiyordu. Bomboş bir kafayla, defalarca geçtiği yolların onu getirdiği yeri fark ettiğinde derin bir nefesle gülümseyerek başını iki yana salladı. Arabayı durdurup aşağı indiğinde bir an ne yapacağına karar veremeden öylece dikilmeyi sürdürdü. Sonunda ileri doğru bir adım atabildiğinde, kapıyla arasındaki mesafeyi hızlı adımlarla kapatarak zile bastı. Salona geçip koltuklardan birine oturduğunda Mine'nin onun için hazırladığı kahveden küçük bir yudum alarak yüzünü buruşturdu. "Bira falan yok muydu?"

Mine, zarif parmaklarının arasında tuttuğu adaçayı dolu fincanda bir yudum alarak Kartal'a ters bir bakış attı. "Buraya kafayı bulmaya mı geldin, Atıf?"

"Hayır," diyerek hızlıca itiraz ettikten sonra kıza kaçamak bir bakış atarak elindeki kupayı bıraktı Kartal. "Konuşmaya geldim."

"Dinliyorum."

Nasıl söyleyeceğini bilemediği için tek nefeste itiraf etti. "Nilüfer'i öptüm."

"Pardon?"

Bu sefer her harfin anlaşılmasını istiyormuş gibi tane tane tekrar etti. "Nilüfer'i, öptüm."

"Atıf..."

Mine'nin sesinde duyduğu bir şey, ruhunu yırtarak ilerlerken kendini savunma ihtiyacıyla hızla araya girdi. "İçinden geldiği gibi davran, diyen sendin."

Genç kız kaşlarını çatarak itiraz etti. "İçinden geldiği gibi konuş dedim, Atıf. Anlamak istediğin gibi anlamışsın."

"Mine..."

"Atıf, niye böyle bir şey yaptın?" Adamın birkaç kez açılıp kapanan dudaklarını takip etti. Elle tutulur bir neden gösteremeyeceğini biliyordu. Kartal duyguları konusunda uzun uzun izahat vermek, nasıl hissettiğini ayrıntılarıyla anlatmak konusunda yeterince başarılı değildi. Hislerini o kadar uzun süre görmezden gelmişti ki artık var olduklarını dahi unutmuştu. Onu yitip bitiren, derin bir suçluluk ve pişmanlık hissetmesine neden olan her şeyi derinlere gömmüştü. Ancak Nilüfer, Atıf ondan, yağmur damlalarından ışık alan bir papatya tarlası diye bahsetmişti, adamın tüm ezberini bozmuş, yaşamına devam etmek için bulduğu tüm yolları elinden almıştı. Kartal'ın sessizliğini muhafaza etmesi üzerine kaşlarını çatarak "Kızın kafasını ne kadar karıştırdığından haberin var mı?" diye çıkıştı.

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin