Dişlerini gıcırdatarak oturduğu yerde gövdesini sertçe öne eğdi Kartal. Boşalan kadehini dolu olanla değiştirmesi için garsona hızlı bir hareket yaparken mekanın gürültüsünden rahatsız olarak kaşlarını çattı. Nilüfer'in, o arşiv odasına kendi kendine gitmediğini o da tahmin ediyordu. Hatta ondan dosyayı kimi istediğine dair esaslı bir tahmini bile vardı ancak Nilüfer inatla sessiz kalmaya devam ediyordu. Kızın ürkek ve naif görüntüsüne aldanarak hata etmiş olmalıydı. Yoksa nasıl bu kadar inatçı olabilirdi? Kartal sırf Nilüfer'in inadını kırmak için hiç yapmayacağı şeyi bile öne sürmüştü - yoksa kimsenin maaşını kesecek değildi - ancak işe yaradığı söylenemezdi.

Sıkıntıyla iç çekerken keyifsiz bir sesle cevap verdi. "Aslında bir fikrim var ama..."

"Melsa mı?" Kartal'ın sessiz kalışından cesaret bularak devam etti. "Sonuçta İdil'in eski asistanı."

Kadının başına gelenlerden duyduğu suçluluk nedeniyle onu savunma ihtiyacı hissederek araya girdi Kartal. Saçlarından bir tutamı kavrayarak sertçe geriye çekiştirirken Günter'in haklı olduğunu söyleyen yanının sesini bastırmak istercesine gürültüyle iç geçirdi. "İki yıldan fazla oldu."

"Tedavisi bitti, biliyorsun." Kartal'a değil cevap vermek, nefes alması için dahi fırsat bırakmadan devam etti Günter. "Yakında döneceğini duymamış olamazsın."

"Günter..."

"Hem de Koray'la birlikte."

"Koray..."

İsim ağzında kekremsi bir tat bırakırken iki kürek kemiğinin arasındaki derin yaranın, varlığını hatırlatmak istercesine usul usul sızlamaya başladığını hissetti. Demek yaralar bir kez açılınca üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin - ki asırlar önceydi - eskimiyor, metalin eti yarıp geçtiği o ilk andaki tazeliğiyle var olmayı sürdürüyordu. Oysa Kartal, zamanın dahi eskidiğini varsaymıştı, Koray'la arasındaki husumetin de. Hatta eti bile eskimiş olmalıydı ki kabuk dökerek ruhunu yeniden giydirmişti. Eski yaraların, ruhundaki yerlerini belli ettiğini ince ağrılarla tecrübe etmişti Kartal; alışkındı. Ancak yine de iki yıl gözüne hem çok uzun hem de çok kısa görünüyordu. İdil'in iyileşmesine yeten süre, Kartal'ın kendini affetmesine imkan sağlayacak kadar uzun değildi.

Günter, adamın kasvetli sessizliğinden rahatsız olarak yavaşça kadeh tokuşturdu. "Olanlar senin suçun değildi, Kartal."

Kartal, ona serin uykuları haram kılan karanlık bir kabustan uyanır gibi gözlerini kırpıştırarak içinde bulunduğu ana sarsak bir dönüş yaptı. Yaşananlar için bir suçlu aramayı bırakalı çok olmuştu ancak İdil'in aklında kalan son görüntüsü bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. Parmağı kaşının bittiği noktada, çocukluğundan kalan eski bir yarayı kaşırken havanın ciğerlerine ağır geldiğini hissederek omuzlarını düşürdü. İdil'i seviyordu ancak ona duyduğu sevgi Defne, Feza ya da Ezel'e karşı hissettiklerinden farklı değildi. Üstelik bir de Koray vardı. Düşüncelerinin neden olduğu sıkıntı kalbinin, göğsünde ağırlaşmasına neden olurken kapalı gözleriyle yorgunca kaşlarını havalandırdı adam. "Kimin suçu olduğunu düşünmekten yoruldum."

"Birine aşık olurken, onun da bizi sevmesini umut ederiz, Kartal," diye cevap verdi Günter sakin bir sesle. "Ama bu beklenti, zorlamaya dönüştüğünde aşkın dışına çıkar. Başka bir şey olur, anlıyor musun?"

"Başka şeylerden konuşalım."

Kartal'ı duymazdan gelmeyi tercih ederek yeniden konuştu. "İdil seni sevmiş olabilir, Kartal. Ancak senden, onu istediği gibi sevmediğin için hesap soramaz."

"Benden hiçbir şeyin hesabını sormadı."

"Yaptığının mantıkla izah edilecek tek bir yanı yoktu."

SevdakederWhere stories live. Discover now