27 bölüm

118K 2.3K 96
                                    

GEÇ YAZIYORUM BU ARALAR BİLİYORUM, AMA HİÇ VAKTİM OLMUYOR. ÖZÜR DİLERİM BÖCÜKLERİMM. YORUM YAPAN, VOTE YAPAN HATTA OKUYAN BÖCÜKLERİME ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. SİZİ SEVİYORUM :*

Bol bol yorum bekliyorum :)


İyi okumalar ;)








**** eski zaman ****

"Şey yok birşey.. Abim yok! Gitti"

"Gitti mi? Nereye?"

"Amerikaya"

Telefon elimden kayıp düşmüştü. Niye ki? Ben ne yapmıştım ki? İçimde fırtınalar kopuyordu. Oğuz benim en yakın arkadaşımdı, beni neden yalnız bırakmıştı ki... Abim gibiydi. Derdimi herşeyimi anlattığım tek erkekti. Zaten Merve'm herşeyimi biliyordu, ama ailem olmadığı için belkide-Merve bana anne, Oğuz baba şevkati veriyorlardı...

**** eski zaman son ****

"Yapma böyle tatlım, eğer Merve denilen o salak arkadaşın eve gelmeseydi BENİM oluyordun..."

Göz yaşlarım akmaya başlamıştı.. Ben o günleri hatırlamak istemesemde illa hatırlatacak biri çıkardı.. Sinirle soludum! Bana bunları yaşatmaya hakkı yoktu! Hemde hiç!

"Kes sesini!"

"Eski anılar mı canlandı gözünde?"

"Sana sesini kesmeni söyledim!"

"Ben sesimi kessemde, o anılar hiç bir zaman kafandan silemeyeceksin, neyse biz dersimize geçelim!"

"Seninl çalışmak istemiyorum!"

"Sana söz hakkı bırakmıyorum.."

"Ne sanıyorsun? Doğan buna izin verecek mi?"

"Doğanı kafaya takan kim. Bilirsin... İstediğimi yaparım, istediğimide alırım..."

Gittikçe b*k çukuruna batıyordum. Bir yandan Cenk, bir yandan Oğuz.. Zaten Doğandan bahsetmiyorum bile, çünkü olanları bir öğrenirse, ki öğrenmemesi lazım (!) başka çarem yoktu, şimdilik ... Oğuz bana hala bakıp sırıtıyordu, gittikçe sinirlerimde oynuyordu bu çocuk! Başka çarem yoktu, bugünlük bu çileye katlanacaktım. Çünkü gitmesini söylesem inadına kalacaktı, ki ne desemde kalacaktı! Elimle 'geç' işareti yapıp içeri geçmiştik. Salondaki masaya vardığımızda Oğuz elindeki kitapları masanın üzerine bırakıp. Eve göz gezdirmeye başladı.

"Vayy... İyi yere kapak atmışsın. Aslında bakarsan bende sana bu imkanı verebilirdim."

"Oğuz yeter! Hadi ders çalışalım!"

"Nasıl istersen prenses"

"Bana prenses demeyi kes!"

Gülümseyip yanıma oturdu. İlk önce matematikten başlamıştık, sonra diğer konulara geçtik. Canım şuan çok sıkılıyordu. Keşke Doğan gelseydi. Karnımda acıkmıştı.

"Bir şey istermisin?"

"Zahmet olmassa ellerinden bir kahve içerim."

Başımı sallayıp mutfağa geçtim. İlk önce kahvenin suyunu cezveye doldurup, kahve ve şekeride karıştırdıktan sonra ocağın üzerine kaynaması için bıraktım. Bu sırada kendimi atıştırmalık bir şeyler çıkartıp yrmeye başladım. Karnıma biraz'da olsa doyurmuştum. Çünkü Doğanla beraber yemek yemek istiyordum! Yanlız değil! Kahve kaynamaya başlamıştı hemen fincana doldurup, kendimede meyva suyu koyup içeri girdim. Oğuz bu seferde Doğanla ikimizin resimlerine bakıyordu. Gıcıktı!

"Birbirinize hiç yakışmıyorsunuz!"

"Sana soran olmadı!"

"Herneyse hadi biz devam edelim"

Nerdeyse 2 saat geçmişti. Biraz daha Oğuz burda durursa o'nu öldürebilirdim, çünkü ikide bir Doğana laf sokuyordu! Kimse kocama laf söyleyemez!

"Bu kadar yeterli. Ders bittmiştir."

"Aslıcığım ben bitti demeden bitmez!"

"Oğuz yeter artık! İstemiyorum seni evimde! 2 saat dayandım, daha fazla sana katlanamam!"

Gittikçe bana yakınlaşmaya başladı. Geri geri giderken duvara toslamıştım. Kahretsin!

"Aslı, aslında senin için geldim..."

Şalkın gözlerle Oğuza bakıyordum. Ne saçmalıyordu bu yine. Ve konuşmaya devam etti.

"Ne sanıyorsun? Para kazanmak için ders verdiğimi mi? Aslı çok safsın, benim zaten yeterince param var. Seni ne kadar zamandır arıyorum haberin var mı?! Ama sen bir piçle evlenmişsin!!"

Korkuyordum! Bu korumalar nerdeydi? En olmayacak zamanda burda olurla ama şimdi ortalıkta yoktular!

"Oğuz yeter! Seni ne görmek, nese hatırlamak istiyorum! Eğer arkadaşça vedalaşmak istiyorsan, olur! Ama aklına saçma sapan şeyler getirip durma!"

"Eski zamanları hiç özlemiyor musun? Beraber gezip dolaştığımız zamanları..."

Eski! Eski zamanlar! Nefret ediyorum o anılardan! Sadece acı çektiriyorlar bana! Tamam o zaman Merve bana bir çok kez Oğuzun bana karşı boş olmadığını ima etmiş, hatta açık açık söylemişti. Ama buna kendimi inandırmak istememiştim, belkide benim o'na öyle duygular beslemediğim içindir? Zaten Oğuz benim için arkadaştan çok bir abi gibiydi, ki ben öyle sanıyormuşum.

"Tabiki! Ama ben seni abim olarak görüyordum! Daha fazlasını değil! Sen kendi kendine gelin güvey oldun! Biliyor musun o günden beri senden nefret ediyorum! O aptal günden beri!"

"Ben ben öyle olsun istememiştim...ben sarhoştum, çok sarhoştum..."

"Oğuz lütfen...git!"

Sessizce benden uzaklaşıp masadan kitapları alıp, koşar adımlarla evden çıktı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Herşeyden bıkmıştım...çok yorulmuştum...

"Aşkım.."

Doğanın sesiyle uyanmıştım. Saate baktığımda 3 saat uyuduğumu fark etmiştim.

"Ne zaman geldin?"

"Bira önce.. Sen iyi misin?"

"Evet çok iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum."

Diyip dudaklarına yapışmıştım. İlk başta şaşkınlıktan karşılık vermesede. Şaşkınlığını bir tarafa bırakıp öpüşüme karşılık vermeye hatta daha alevlendiriyordu öpüşmemizi. Üzerime çıkmaya başlamıştı. Tam üzerimdekileri çıkartıyordu ki, zil çalmıştı.

"Kahretsin!"

"Şştt sakin ol şampiyon"

Diyip hemen altından kurtulup kapıyı açmaya gittim.

"Güzelim bırak, çalar çalar giderler"

"Ayıp olur amaa"

Kapıyı açmamla şok geçirmem bir olmuştu! Karşımda Merve ve Cenk dikiliyordu. Tabi şok geçirmemin sebebi el ele tutuşmuş olmaları.

"Merve?"

"Aslıı"

"Ne oluyor burda?"

"Biz çıkıyoruzz"

Gerçekten bu olamazdı değil mi?!

Zorla evlilik mi? (DÜZENLENİYOR)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang