"Kill Your Darlings."

Oktay kaşlarını, birazdan söyleyeceği film için alacağı tepkiyi karşılamak istercesine havalandırırken Nilüfer'den tarafa kaçamak bir bakış attı. "Two Jacks."

"Gerçekten mi?"

Nilüfer'in gülerek irileştirdiği yeşil gözlerine bakarken "Sen de izlemişsin," diye homurdandı.

"İzledim," diyerek onaylandıktan sonra başını yeniden dolabın içine çevirdi Nilüfer. Dosyaları sıraya koymak için harcadığı dakikalar sürüp giderken "Night Train to Lisbon," diye devam etti. "Harika bir filmdi bence."

"Portekiz direnişini anlatan film mi? Kitabı da var."

Tüm dikkatini elindeki açık dosyaya verirken tatlı bir öfkeyle kıstığı gözleriyle "Şıllık Estafania," diye mırıldandı.

Aynı anda "Pardon?" diyen ses, kapıyla arasındaki mesafeyi aşarak kulaklarına dolduğunda hızla toparlanmanın telaşıyla başını yukarıdaki dolabın açık kapağına çarptı Nilüfer.

Kartal'ın orada durmuş, konuştuklarını dinliyor oluşundan duyduğu şaşkınlık yanan canı nedeniyle hızla dağılırken elini alnına bastırarak acıyla inledi. Dolap kapağının sivri ucuna başını öyle sert çarpmıştı ki beyninin çınladığını düşünmeye başlamıştı. Oktay'ın hangi ara toz olduğunu düşünürken şaşkınca kaşlarını çatarak adamın aradaki mesafeyi kat eden adımlarını takip etti. Kartal'ın, başını ellerinin arasına aldığını hissettiğinde tuttuğu nefesini bırakmadan bir deniz gibi dalga dalga derinleşen yeşil gözlerini adamınkilere kaldırdı. Adamın tek dokunuşuyla kalbinin, kaburgalarının ardında ince bir sızıya tutulduğunu hissederken kuruyan boğazına rağmen güçlükle yutkundu. İçinde bulundukları anın yoğunlaşarak bir sis bulutu gibi onları çepeçevre sardığını hissederken zamanın, ürkek kalbine eziyet etmek ister gibi yavaşladığını düşünmeye başlamıştı. Sırf Kartal'ın tenine işleyen ateşten dokunuşunu, her ayrıntısıyla ezberinde tutması için... Başını güneşe kaldıran bir günebakan gibi sarı saçlarının omuzlarından dökülmesine neden olacak şekilde kafasını kaldırırken adamın sesinin uğuldayarak kulaklarına ulaştığını fark ederek nefes aldı.

"İyi misin?"

Kısık sesi biçimsizce aralarına doldu. "N-Ne?"

Kartal alacağı cevabı dinlemeye gerek görmeden parmaklarını nazikçe kızın alnındaki çizginin üzerinde gezdirdi. Derin bir yara değildi ancak kanamıştı. Sıkıntıyla düz bir çizgi haline alan dudaklarını sıkıca birbirine bastırırken çatık kaşlarıyla "Kanıyor," diyerek araya girdi. "Canın çok acıyor mu?"

Nilüfer, adamın ellerinin arasında canının acısını dahi unuttuğunu fark ederken titrek bir nefesle kendini bir adım geri çekti. Ellerini yavaşça ısınan yanaklarına yaslarken kendine neler olduğunu anlamaya çalıştı. Kalbindeki ritmin şiddeti kulaklarının uğuldamasına neden oluyordu. Kanının akışı hızlanmış, nefesi kesilmişti. Belirsiz bir titremenin esir aldığı gövdesini ayakta tutmak için ayaklarını sıkıca yere basarken "Acıyor biraz," diye fısıldadı.

"Gel."

Bir anda elini, Kartal'ın elinde hissederken göğüs kafesine yüklenen kalbiyle adımlarını adama uydurdu. Kartal'ın geniş ofisine girdikten hemen sonra koltuklardan birine oturarak adamı takip etti. Geçen birkaç dakikanın sonunda elinde pansuman için gerekli malzemelerle Nilüfer'in yanına oturdu adam. Pamuğun üzerine döktüğü solüsyonu dikkatle kızın aydınlık tenine açılmış çirkin bir çentik gibi duran yaranın etrafına değdirdi. Eliyle yanan yarasına rüzgar yapan kıza alan bırakmak için kendini geri çekerken sehpanın üzerinden aldığı yara bandını nazikçe yaranın üzerine yapıştırdı.

SevdakederHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin