18/Artık özlemek istemiyorum.

Start from the beginning
                                    

"Soru cevap şeklinde başlayalım," diyerek kalabalığa hitaben konuştu adam. "Sonra muhabbet kendi mecrasında akar."

Başını onaylarcasına sallayarak bakışlarını masaların etrafını saran misafirleri üzerinde gezdirirken "İlk soruyu kim..." diye mırıldandığı sırada önlerde oturan genç bir delikanlının heyecanla yerinde kıpırdandığını fark edip gülümsedi. Cümlesini tamamlamaya gerek görmeden gelecek soruyu tahmin etmenin rahatlığı üzerinde tatlı bir rehavete sebep olurken elini, görünmez bir şeyi çağırıyormuş gibi havada savurarak delikanlıya seslendi. "Sor hadi, sor!"

Çocuk mahcup bir gülüşle yerinde kıpırdandıktan sonra "Sevgilin var mı, Yusuf abi?" diyerek ilk ve belki de herkesin en çok merak ettiği soruyu dile getirdi.

Giz çocuğun sorusuyla birlikte dudaklarını saran gülüşe can havliyle asılırken, karanlık bir girdabı andıran gözlerini Dilara'nın oturduğu masadan tarafa çevirdi. Derine inen kökleriyle zehirli sarmaşıklara benzeyen dikenli dallarına bakılırsa, kadından bir sevgili yapılamayacağı gün gibi ortadaydı. Çok çok, tutulduğu bir delilik hali olabilirdi kadından – ki aşıklık zaten, meslek icabı, tek taraflı tutunulan bir delilik hali değil miydi? Sessiz geçirdiği saniyeler affettirmek istercesine gülümserken bakışlarını daldığı yerden kaldırarak soruyu soran genç adama sevimlice göz kırptı. "Senin var mı?" Çocuğun bir şey söylemek için atıldığını fark ettiğinde, fırsat bırakmadan devam etti. "Madem birbirimize özel hayatlarımızı anlatıyoruz, önce sen başla."

Kalabalıktan gülüşme sesleri yükselirken bir başkası, genç bir kız "Neden hep çizginin dışında roller tercih ediyorsunuz?" diye sordu.

"Oyunculuk çemberin dışında olmayı gerektirir," diye cevap verdikten sonra basit bir hareketle omuz silkti Giz. "Bizim oyunculuk akademimizin adı bile Çember."

"Canlandırdığınız rollerin size benzer yanları vardır muhakkak?"

"Muhakkak," diyerek onayladı. "Bir şekilde hepsini kendi ruhumu kırpıp biçerek yaratıyorum."

Sohbet bu şekilde sürüp giderken Dilara içine bir cam kırığı gibi batan ince bir hisle adamın bu her durumda kendi gibi olma haline, açıklığına, samimiyetine hayran kaldığını hissetti. Bir bıçak gibi ışıldıyorsa da adam, yaklaşanın canını çok fena yakacağı gerçeğini gizlemeye çalışmıyordu; kesinlikle saklanmıyordu. En gerçek haliyle bekliyordu. Bu, Dilara'nın bin ömür de yaşasa yapabileceği bir şey değildi. Giz'in yanındaki adamın konuşarak üçüncü kez akışı müdahale etmesiyle bakışlarını saatine eğdi. Kadın zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı ama gerçekten de artık yavaş yavaş bu tatlı sohbete bir son vermeleri gerekiyordu. Aynı anda Giz'in sesiyle bakışları yeniden, günlerdir duyduğu hasretle adamın yüzünde gezindi.

"Hızlı hızlı o zaman. Hızlı hızlı alalım soruları."

"İlk aşkınız?"

"Annem."

"Peki nasıl bir aşıksınız?"

"Kedi gibi." Verdiği son cevap Dilara'nın hafif sesli bir şekilde gülmesine neden olurken adamın hiç bitmeyecekmiş gibi sürüp giden sorulara aynı serilikle verdiği cevaplar bir an için sekteye uğradı. Kaşlarını havalandırarak soruyu yeniden duymak istediğini anlatmak istercesine karşısındaki gençlerden birine bakarken sürekli kırptığı gözlerini çevreleyen sık kirpiklerin çok daha dikkat dağıtıcı olduğunun farkında değilmiş gibi görünüyordu. En sevdiği çizgi filmin sorulduğunu idrak edebildiğinde keyifli bir gülüşle cevap verdi. "Çizmeli kedi."

"Peki bu yakışıklı yüzün gerisinde ne var?"

Genç bir kızdan gelen soruya kaşlarını meydan okurcasına kaldırarak karşılık verdi. "Kim bilir?" Hemen ardından oturduğu yerde kıpırdanarak en arkaya görmek istercesine başını hafifçe kaldırdı – ki konuşma boyunca gözü sürekli aynı yere takılmıştı. Arka masalardan birinde hallerinden pek de memnun olmayan bir yüz iradesiyle oturan genç kızla adama hitap ederek "Küs müsünüz siz?" diye sordu.

Kağıt EvlerWhere stories live. Discover now