Uyumamak için destek aldığı sol dirseği de çalışma masası gibi mürekkepten nasibini almış, beyazdan sarıya çalan gömleğini gece rengine bürümüştü. Sayfa sayfa yazdığı yazıların üzerindeki mürekkep lekesi nereden geliyor diye bakarken keşfetmişti bunu. Gülümseyerek söylendi, oturduğu sandalyesine yaslandı, içine uyku sızmasın diye esnerken eliyle gizledi ağzını. Bir yandan masasına baktı, ahşap yüzeyde uykusuz geçirdiği geceden hatıra erimiş mum kalıntıları siyah ciltli defterlerine temas ediyordu. Defteri erimiş mum havuzundan kurtarıp eline aldı. Son notlarına göz attı. Yer yer üstü karalanmış, kendince onaylamadığı yazılara baktı, tekrar esnemeye başladı. O kadar yorgundu ki uzansa hayal kuramadan uykuya teslim olacaktı. Şu an için yazdığı ve yazacaklarının uyumaktan daha önemli olduğunu düşündü, "Oturmaya devam edersem uyuyakalacağım," diyerek sandalyesini terk etti.

Ayağa kalkıp uzun zamandır sabit duran pudra pembesi kanatlarını esnetti. Kendisini yazmaya öylesine kaptırmıştı ki kambur oturmaktan oluşan ağrısını anca hissediyordu. Uykusunu dağıtmak için odasına bakınmaya başladı. Dün akşam üstü kapattığı pembe perdelere baktı. Pencere ve perdenin arasından odasına sızan ışık demetindeki toz zerrecikleri takıldı gözüne. Dışarısı ne ara aydınlandı diye düşünürken odasının havasızlığı boğazını kaşınırdı. Oysa daha dün sabah toz almıştı.

Biraz hava almak istedi, kısa kızıl saçlarını düzelttirdi. Odasının balkonuna çıkmak için annesinin ördüğü, kanatlarını andıran pudra renkli şalı aldı eline. Tebessüm ederek şalı omuz ve kanatlarının üzerine attırdı. Şefkatli bir anne gibi sarıldı ona şal, o da bir çocuğu andıran tavırlarla şala sardı kendini, yürümeye devam etti. Balkon kapısını açıp iki adımda balkona geçiverdi.

Parlak mavi renkli Nebulio'ya rağmen hava çok sıcak sayılmazdı. Babası Kardeşlik Konseyi Merkezi'nde çalıştığı için evleri Kardeşlik Konseyi Merkezi'ne çok yakındaydı. Balkondan bakınca rahatlıkla Konsey Merkezi ve ihtişamlı Alaban heykelini görebiliyordu. Uykusunu dağıtmak için Alaban heykelinin yanında toplanan birkaç kişiyi seyretmeye başladı.

Meydandaki Herradenleri izlerken bir Purpura dikkatini çekti. Eflatun kanatlı Purpura ırkının meşhur ses yeteneğine hayrandı. Belki o güzel sesiyle şarkı söyler diye onu izlemeye başladı. Genç Purpuranın yürürken ritm tutan kanatlarından ziyade, elindeki ikaz borazanını daha çok dikkat çekiyordu. Bu mesafeden bakınca gergin olduğu anlaşılıyordu. Elinde özel bir borazan olduğunu fark etti pudra pembesi kanatlı kız. Sessizce izlemeye devam etti.

Eflatun kanatlarını arşa kaldırarak derin bir nefes aldı Purpura, nefesi borazanın kıvrımlarını usul usul takip ederken ses buldu...

Pudra pembesi kanatlı kız gibi, halk da bu borazanın sesi karşısında şaşkına döndü. Üç uzun borazan sesi yankılandı bu yüce şehirde. İlk ses duyulur duyulmaz kargaşa ve meraklı sorularla karşıladılar ikazı. "Neler oluyor," diye bakınan gözler açık bir cam aradı. Saniyeler sonra sükuneti peşinden getirdi ikinci borazan sesi. Ve üçüncü ses ile Alabanos halkı, Alaban heykelinin yanında toplanmaya başladı.

Pudra pembesi kanatlı kız balkonun tırabzanlarına sıkı sıkı tutundu. Her ne kadar halkın arasında kendini daha güvende hissedeceğini bilse de babasının tembihleri bir bir yankılandı zihninde.

"...Borazan sesi duyarsan balkona çık, sakın meydana inme, eğer Gama birlikleri zırhlarını giyip gelirse içeri gir kapıları kilitle ben ya da annen gelene dek evden ayrılma..."

Bunları düşündükçe biraz gerildi, yine de sakinliğini korumaya çalışacaktı. Her ne kadar evde yalnız kalmanın verdiği huzursuzluk içini kaplamış olsa da, ne olursa olsun olaylara pozitif bakmayı huy edinmişti. Şimdi de kendini sakinleştirecek bir şey arıyordu gözleri. Meydanı izlemeye devam ediyordu.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now