"İtiraf etmeliyim, bu pek de iyi bir hediyeye benzemiyor." Harry huysuzca mırıldansa da arabadan iner inmez Louis'nin uzattığı elini tuttu. "Burası lanet olası bir orman."

Louis adımlarını gidecekleri yere doğru hızlandırırken yan gözle onu izleyip sırıttı. Harry'nin gri beresinin altından taşan bukleleri soğuktan kızarmış suratını çevreliyordu, eldivenli eli sıkıca onunkine dolanmıştı. Kendine engel olamadan döndü ve önce dudaklarını sonra da bir buz parçasından farkı kalmayan burnunun ucunu öptü.

"Çok mu üşüdün?" diye sordu soğuk elini kırmızı yanaklarına koyup. Burada hasta olmasını istemezdi, bunun bir hediye olması gerekiyordu ve Harry'nin soğuktan hastalık kapması her şeyi mahvederdi. En çok da Louis'nin vicdanını. "Üzgünüm, bunu hesaba katmam gerekirdi. Keşke arabayı biraz daha yakına çekseydik."

Harry yeşil gözlerini ters ters ona dikti. "Beni neden buraya getirdin, Louis?"

Louis neredeyse gözlerini devirecek olduysa da onun yarım saattir yinelediği bu soruyu yanıtlamayı bir kez daha reddetti. "Yolculuğu biraz hızlandırmak ister misin?" diye sordu ve pişkin bir gülümseme ile tek harekette onu sırtına aldı.

"Ne- Lou, ne yap-" Harry'nin sözleri Louis'nin insanüstü bir hızla koşmaya başlaması sonucu kesildi. Gözlerini sıkıca kapayıp tüm gücüyle Louis'ye tutundu. "Bunu yapmandan nefret ediyorum!"

Louis güldü ve onu daha sıkı tuttu, tüm hızıyla koşmaya devam etti. Dağın yamacındaki gösterişli eve gelinceye kadar da durmadı. Tahta verandanın üç basamağını tırmandıktan sonra yavaşça Harry'yi sırtından indirdi, ayakta durabildiğinden emin olduktan sonra sıkıca tuttuğu elini bıraktı ve cebindeki anahtarlara uzanıp taş evin devasa, demir kapısını açtı.

"Burası da neresi böyle?" Harry omzuna astığı çantayı yere bırakıp merakla etrafına bakındı. Louis onun iri gözlerine gülümseyip yerdeki çantasına uzandı. "Burası Zayn ve Liam'ın ilk evi. 1800'lerin sonunda yapılmış, zengin bir konta aitmiş. Zayn her on senede bir evi restore ediyor."

Harry içeriye dikkatli bir adım attı. Meraklı bakışları bu sefer evin içinde dolanıyordu. Eldivenlerini teker teker çıkartıp montunun ceplerine soktu. "Onlar yokken evlerinde olmamız biraz tuhaf değil mi?"

Louis onun çantasını içeriye taşıdıktan sonra kapıyı kapadı. Anahtarları kapının yanındaki mermer vazoya koydu. "Artık onların değil."

Harry duvardaki Zayn'in oldukça eski tablolarından birini incelemeyi bırakıp Louis'ye döndü. Farkındalık yavaşça yüzüne yayılırken vampir eğlenerek onu izledi. "Senin mi?"

Vampir başını eğdi. "Zayn burayı sevdiğimi biliyor. Uzun yıllar önce anahtarları bana verdi fakat ben hep bir kişi için fazla büyük olduğunu düşündüm." Bu Harry'nin yüzüne geniş bir gülümseme ve biraz pembelik koyunca Louis ona doğru yürüdü. Dudaklarını hafifçe pembe yanağına bastırdı. "Artık tek değilim."

-

"Yani beni buraya şarap ve yemek ile besleyip şımartmaya mı getirdin?" diye sorduğunda Harry'nin yeşil gözleri keyifle parlıyor, şarapla kızaran yanakları her yudumda Louis'nin üzerlerinde dudaklarını gezdirmek istemesine neden olan bir renge bürünüyorlardı.

Vampir kendi bardağına uzanırken gülümsedi. "Hak ettiğin türde bir adam olmaya çalışıyorum."

"Ya da sadece eskileri yad ediyorsun." diye dalga geçti Harry yeşil gözlerinde parlayan yıldızlarla.

"Hoşuna gitmedi mi yoksa?"

"Daha iyilerini görmüştüm."

Louis güldü ve zarafetle sandalyesinden kalkıp bir kalp atışı süresince hem müzikçaları ayarladı hem de Harry'nin kalkabilmesi için sandalyesini çekti. Harry onun insanüstü hızına artık alıştığından tepki bile vermedi. Sadece sıradan bir şekilde şarabını yudumladıktan sonra Louis'nin uzattığı elini tuttu ve sandalyesinden kalktı. Bunu yapar yapmaz kendini vampirin kollarında buldu. Sert bedeninden yayılan soğukluk Harry'nin kıyafetlerini aşıp sıcak cildine işlemeye başladı.

with the moon i runWhere stories live. Discover now