❄ 34. BÖLÜM ❄

Start from the beginning
                                    

Kartı geçirip birkaç şifre ile açılması beklenen bölümün sırasının gelmesini beklerken "Mavris, Yöneticiler, General ve Komutalar... Sayısız üst birlikler Kara Ormanı izliyor olacak. İçeride tuzakların yanı sıra, elinizi attığınız her yerde kameralar var. Dikkatli olun."

Yeni bir onayla başını yeniden girişe çevirdi. İsimsiz, Duygusuz ve diğer eğitmenler öğrencilerini yönlendiriyordu. Kendisi de eli ile kapının kenarındaki bölgelere gençleri geçirdi. Nolan ve diğerleri de tıpkı herkes gibi kapıya geçip kırmızı düğmeye parmaklarını dokundurdular. Kapıdan yükselen ses ile ellerini çekmeyen gençler önlerindeki ekrana bakıyorlardı.

"Kimlik taraması yapıldı. Geçiş serbest." diyen kadın sesi ile ellerini çektiklerinde içlerinden birkaçı eğitmenlere başını çevirmişti. Yeniden konuşmaya başlayan tiz ses, önlerine dönmeleri gerektiğini açıklamıştı.

"Tebrikler! Her yüz yılda tekrarlanan bir oyunun içine girmiş bulunmaktasınız. Geri dönüş yolunu unutmamak için lütfen kimlik kartınızı sağ üst köşede bulunan şablonun üzerine yerleştiriniz. Güzel vakitler geçirmeniz dileğimle."

Konuşan kişinin tiz sesine dehşet dolu mimikleri ile gülümsedi, Mehir. Alay ediyor olmalıydı. O, bugün ya ölecekti ya da öldürecekti ve ona güzel bir günden mi söz ediyorlardı? Şu an ciddi anlamda hepsinin olmayan suratlarını dağıtmak istiyordu. Gülümsemesini, eğitmenin şaşkın bakışları ile yüzünden düşürürken ciddileşti ve kimlik kartını şablona yerleştirdi. Kendisi gibi işlerini halletmekte olan arkadaşlarını umursamadan, kabul edilmeyi ve işlemin bitmesini bekledi. Nihayetinde tarama bitip geçit açıldığında nefesini tuttu, Mehir.

Ölüme gidiyordu.

İçeri gireceği sırada tüm ilikleri çekilir gibi olmuştu. Çünkü eğitmeni, kendisine yaklaşarak, ilk defa duyduğu bir ses tonu ile kulağına fısıldamıştı. "Sakın öleyim deme." Mehir, kulağına değen nefes ile titrerken gözleri mavi gözlere bakmayı geciktirmedi. Başını kaldırıp Oyuncu'ya baktığında tek kelime etmedi. Sadece izledi. Nefesini tutup gözlerini kapattığında ise başını yeniden önüne çevirdi. Ufuk çizgisindeki kızıllığı fark ettiği an, ürperse de kara ormana ilk adımını attı. Yanında ilerleyen Nolan, nedenini bilmediği bir şekilde elini tutmuştu. Ellerine değen sıcaklıkla rahatsız oldu ve tenini, arkadaşının teninden çekti.

Görüş alanlarından öğrenciler çıktığında, Oyuncu'nun yanındaki İsimsiz alayla konuştu. "Öğrencilerin bir bir kırılırken izlemek keyifli olacak."

Kaşlarını imayla çatıp aynı alaya eşlik edip uzaklaşmadan evvel sesi boş arazide yankılandı. "Yüzüne bir ayna tut, İsimsiz." Sözlerine karşılık bir kahkaha patlattı, Düzenbaz. Ardından da hepsi Oyuncu'nun peşine takıldı. Gerisi kurbanların iradesine kalmıştı.

***

İçeri girdiklerinde etraftaki sessizlik ve kasvet bunaltmıştı hepsini. Karanlık gitgide büyüyordu ve onları bir kara deliğin içine doğru adeta yutuyordu. Yüzlerine çarpan yoğun hava akımı nefeslerini kesmeden evvel gözlerini kıstılar. Büzülen dudakları ve gerilen yanakları dişlerini gösterecek kadar acı veriyordu. Ağızlarını açtıklarında ciğerlerine dolan nefesten dolayı girişte öleceklerdi ve bu hiçbirinin istediği bir şey değildi. Tenlerini yakan ufak çakıl taşlar iğne görevini üstlenip düşüncelerine bir bir ateş ettiğinde yanlarındaki bir kızın çığlığı geçidi doldurdu. Gürültü ile birlikte, havada uçuşan yarasalar ve değişik türdeki kuşlar aynı çığlığa eşlik etmeye başlamıştı. Ellerini yüzlerine ve kulaklarına siper eden gençlere bağıran Nolan, Mehir'in elini tutup koşmaya başladı.

"Koşun!"

Ayaklarına takılan kuru kafalara ve gözlerinin içine dolan kum tanelerine aldırış etmeden son sürat koşarken bir anda geçitteki bütün hareket durdu. Hızlı hızlı koşan öğrenciler kesilen hava akımı ile yavaşladıklarında nefes nefese kalmışlardı. Mehir bir yanda kendini toparlamaya çalışıyor, Kira bir yanda nefes alıyordu. Tamamen durdukları sırada nefesleri düzene girmeye başlamıştı ancak tedirginliklerini üzerilerinden atamıyorlardı. Sessizliğin rahat yanı birkaç kişiyi ürküttüğü zaman, tanımadıkları bir çocuk fark edemedikleri bir yerden konuşmuştu.

"Ters giden bir şeyler var." 

Dediği gibi de oldu. Arkalarından çarpılan kapının gürültüsü kulakları doldurdu ve ışıklar yön beklemeden yerini zifiri bir karanlığa bıraktı. Sessizlik halen hüküm sürmeye devam ediyordu. Korkmamak için ellerine silahlarını ve oklarını alanlar hazırda beklerken bir ses tüm geçidi kapladı. Önce birisi doldurdu, ardından diğerleri.

"Arkanda!"

"Senin..." 

"Ensende!" 

"Beni dinle..."

"Öleceksin."

"Seni istiyorum."

"Bir nefeslik bir mesafe!"

"Kaçışın yok..."

"Arkandayım!"

"Kaçışın..."

"Neden önüne bakmıyorsun?"

"Seni istiyorum."

"Beni dinle."

"Korkularının dehşetini görebiliyorum."

"Bir nefeslik..."

"Kanımın kokusunu alıyor musun?"

"Bir..."

"Seni istiyorum..."

Sesler birbirine karıştığında öğrenciler ellerini nereye koyacaklarını kestiremiyordu. Karanlığa doğru nişan alıp sesin sahibini bulmaya çalışıyorlardı. Sonuç ise koca bir kafa karışıklığıydı. İnce, kalın, genç, yaşlı... Binlerce ses birbirine girmişti ve kimisi bağırırken kimisi fısıldıyordu. Delirdiğini fark eden birkaç kişi ellerindeki silahı atıp kulaklarını tıkamaya çalıştı. Ancak sesler durmak yerine yeniden arttı ve yerden yükselen hava tavana çarparak öğrencilerin her birini, farklı bir köşeye savurdu.

Çarptığı tırtıklı duvarda kayarak acıyla inleyen Mehir, bu koridordan nasıl çıkacağını düşünürken arkasında nefes alan bir varlıkla vücudunun bütün işlevlerini kesti. Ne gözlerini kırpabiliyor, ne nefes alabiliyordu. Titremeyen bacakları aldığı ruhları hatırlatırken bu seferkinin farklılığı ile dayanamayarak ellerini kaldırıp çömeldi ve emeklemeye başladı. Ancak arkasındaki şey Mehir'in birkaç adımına dahi izin vermeyip bacağından yakalamıştı. İrileşen gözleri ile, boğazından yırtılan bir çığlığı dışarı veren genç kız, tırnaklarını taşlı zemine geçirdi. Bir, iki, üç çığlık ardı ardına korkularından koptuğunda, düğüm atmasına izin vermeden bir kez daha çekildi. Kaymamak için yapılan tüm direnişi kanayan tırnak dipleri ile son buluyordu. 

Gözlerini kapatıp bir iki damlanın kanlı zemine karışmasına izin verdi. Çığlıklar ağzından bir melodi gibi dökülüyordu. Öyle ki bu senfoniye eşlik eden diğer feryatları fark edemiyordu. Arkasındaki güçlü ve kıllı el, çırpınışlarını umursamadan Mehir'i duvarın içine çekmeye başladı. Genç kız, çizilen kollarını umursamadan gözlerini kapadığında, koridordaki bütün ses kesilmişti.

Fakat ölümü beklediği o an beklemediği bir şey oldu ve üzerine derin bir ağırlık çöktü. Nefesini yuttuğunu düşünen genç kız sakin olmaya çalışarak gözlerini araladı. Akabinde ise sırtında hissettiği tüylü şey ile gözlerini kocaman açtı. Birisi üzerine yığılmıştı! Dişlerini sıkarak ellerini yere koydu ve kendini yukarı çekmeye çalıştı. Asılsız çabaları sinirlerini bozarken bir kez daha gücüne bindi ve omzunu silkeleyerek üstündeki canavarı yana devirdi. Nefes nefese kalmıştı ve gözünün önü halen karanlıktı. Elini yanı başındaki duvara dayayıp kalkmaya çalıştığında koluna dokunan elle az önce yaptığı hataya düşmek istemeyerek kemerden çektiği hançeri salladı. Fakat atağı hızla durdurulmuştu. 

"Sakin ol, benim."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Asperatus Nevm ✓Where stories live. Discover now