❄ 24. BÖLÜM ❄

En başından başla
                                    

Şanslıydı ki, o Nehir'e çoktan alışmıştı. Yoksa ağabeyi gibi günden güne zıvanadan çıkar ve etrafındaki suçsuz insanlara çatarak çevresindekilere burada geçirdikleri günleri zehir ederdi.

Aklına gelen kişi ile kaşları çatılıp yerini derin bir sinire bırakınca kimsenin konuşmasına izin vermeden Mehir'i yere indirdi ve elini tutarak sürüklemeye başladı. Kapıyı tutan kızları umursamayarak dışarı çıkarken Mehir'in tepki vermemesi de işini oldukça kolaylaştırıyordu.

Nihayetinde dışarı çıktıklarında koridorda sessiz ama hızlı adımlarla bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladı. Bu saatte öğrencilerin etrafta dolanmaması gerekiyordu ancak Nolan, bunu bile kale alamayacak kadar sinirliydi.

Nehir'in elini bıraktığında bir eli alnında bir sağa bir sola dolanmaya başlamıştı. Tepkileri sinir bozucu olsa da gecenin karanlığında seçilemeyecek yüz hatlarına güvenerek öfkesini içinde kusuyordu. Yaşadığı duyguları ne dışarı vurup Mehir'i incitmek istiyor ne de kendi kendi kendini bitirerek etrafına zarar vermek istiyordu.

İstediği şüphesiz ağabeyinin suratını darma dağın etmekti.

Dakikalar sonrasında sakinleştiğinde arkasını döndü ve bıraktığı yerde tepkisizce ayakta duran arkadaşına baktı. Ay ışığı, kahküllerine ve omzundan göğsüne doğru yol alan dalgalı birkaç tutama düşerken üzerindeki formasıyla beraber tam bir savaşçıyı andırıyordu. Sinir bozucu sakinlikte, güzel bir savaşçı.

"Nehir..." diyerek, birkaç adım ilerlediğinde az önce suskunluğunu koruyan genç kız huysuzca araya girdi. Kollarını birbirine bağlamış ve ufak burnunu havaya dikmişti.

"Yine ne yaptım?" Yeşil gözlerine vuran karanlık gece, yüzündeki ifadesiz ama bıkkın tepkiyi gizleyememişti.

Nolan, arkadaşının her zaman olduğu üzere, kendini suç çeken devasa mıknatıs gibi görmesine derince bir nefes çekerek zor olsa da konuşmaya çalıştı. Anlattıklarının, Nehir'in bir kulağından girip diğerinden çıkacağına adı gibi emindi. Yine de bir şeyleri toparlamaz ise huzursuzluğunu üzerinden atamayacaktı.

"Ağabeyim adına özür dilerim." Bir çırpıda söylediği cümleye Nehir'in cevabı gecikmedi.

"Özür dileyenlerden nefret ettiğimi söylemiştim. Yanlış mı hatırlıyorum yoksa?"

Arkadaşının uzlaşmaz tavırları üzerine "Nehir..." diyebildi sadece. Devamını getiremiyordu bir türlü. Anlatılanlar herkesin diline düşmüştü. Sadece kendi grupları değil, diğer gruplar bile Nehir'e çekilen silahı konuşuyordu. Ağabeyinin nasıl delirdiğini...

"Bana bak, Nolan." Nehir'in ellerini kollarından çekerek gayet sakin tavırlarla konuşması üzerine bakışlarını arkadaşının gözlerine dikti. "Ne sen ne de o ağabeyin olacak adam umurumda değilsiniz. Tek isteğim oyun esnasında kahrolası ruhlarla geberip gitmek. Yani..." derince bir nefesi çekip dışarı verdiğinde devam etti. "...ha ağabeyin öldürmüş ha başkası. Umurumda değil."

"Nehir..." Nolan, doğru olmadığına, kendini ikna etmeye çalışarak başını olumsuzca sallayınca, Mehir devam etti.

"Çocukluğumdan beri insanların beni kabullenmesini istedim. Ben de insanım dedim. Sizden birisiyim dedim. Sağa sola hırpalandığımda bile yüzsüzce karşılarına yine, yine, yine çıktım. Ben pes etmeyi bilmedim, Nolan. Ben... Tanrı aşkına! Ben sırrımı insan olduğunu düşündüğüm birisine kayıtsız şartsız anlattım. Ama sonra ne oldu biliyor musun?"

"Nehir..."

"Sonra insanlar dışladı, beni. Hırsızsın sen! dediler. Kırıldım. Sen bizden birisi olamazsın. dediler. İnandım. Ve... pes ettim. Çünkü ben, hiçbir zaman kabul görmeyecektim. Dışlanacaktım. Bir insanken... kendi ırkım tarafından hor görülecektim."

Asperatus Nevm ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin