-33- Davetsiz misafir.

Start from the beginning
                                    

"Buğrasız da içebilirdin değil mi Hazalcık ? Pek de başarılı bir sonuç değildi sanırım." dedi Onur, alayla karışık bir havayla.

Onur'un onu savunması Buğra'nın garibine gitmişti, hatta bu bakışlarından bile fazlasıyla anlaşılıyordu. "Pikaçu'ya ilk defa katılıyorum. Hazin son diye buna denir işte."

"Pikaçu nedir amına koyayım ya." diye sızlandı Onur. Sesindeki bıkkınlık bu laftan ne kadar tiksindiğini açıkça belli ediyordu.

Buğra her zamanki gibi fazlasıyla rahat bir şekilde omuz silkti, yüzüne yine alaycı gülümsemesi yerleşmişti.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip bir nefes verdikten sonra tekrardan konuşmaya başladım. "Tamam, içtirmeyin. Mutlu musunuz şimdi ?"

"Evet." 5 erkekten de aynı anda bu kelime çıkmıştı. Buğra, Onur, Kaan, Berk ve Doruk. Bu ikiz dayanışmasını da geçmişti, erkek dayanışmasına dönüşmüştü artık.

"Her neyse," diyerek omuz silktim ve parmaklarımla dizimde kısa bir tempo tutturdum. ''Eee ne yapacağız şimdi ? Bence hazırlanmaya başlayalım.''

Arya ''Katılıyorum !'' diye araya girince ayağa kalktım ve Selinlerin yanına doğru ilerledim. Bir elimi Selin'e, diğer elimi de Gökçe'ye uzattım, ''Hadi kalkın, çok işimiz var daha.'' Bunu söyledikten sonra kafamı hafiften yana çevirip, erkeklere imalı bir şekilde bakmayı da ihmal etmemiştim. Hepsi de oflarcasına kafasını başka tarafa çevirmişti. Kızlar gülerek elimi tuttular ve onları çekerek ayağa kaldırdım ; daha doğrusu ben kaldırmamıştım, onlar kalkmışlardı. Benim yaptığım tek şey onlara destek vermekti. 

Tam, kızlarla birlikte otele doğru konuşa konuşa ilerlemeye başlamıştık ki, cebimdeki telefonun titremesiyle birlikte elimi cebime doğru atıp telefonumu çıkardım. Ekrandaki isim ister istemez sırıtmama sebep olmuştu. 

Tuğba.

Kuzenim, teyze kızı yani. Kızlara elimi kaldırıp 'Bir dakika' anlamında bir işaret yaptıktan sonra telefonu bir çırpıda açıp kulağıma götürdüm hemen. Ama aynı hızda geri çekmem de bir olmuştu. 

''Telefonu açtığım gibi çığırma şöyle !'' diye onun bana yaptığı gibi ben de ona çığırınca, nasibini almış olacak ki ses tonunu alçaltıp devam etti konuşmasına. 

Derin nefes alışının seslerini buradan bile duyabiliyordum, nefes nefese kalmış gibiydi. Nihayet nefeslerine düzene sokabildiğinde ''Tamam !  Sakinim !'' dedi. 

Sakin olduğu falan yoktu, hala bir şeyler için heyecanlı olduğu belliydi. ''Tamam, yine ne boklar karıştırıyorsun sen ? Belalı adamlardan mı kaçıyorsun, yoksa hırsızlık falan yaptın da ondan mı böyle nefes nefese kaldın ?'' Bunlar, Tuğba'nın yapmadığı şeyler değildi sonuçta. 

''Oha kızım, eski eski olayları yüzüme vurmaktan bıkmadın mı ya ?''

Gözlerimi devirdim. ''Bir düşüneyim... Hayır. Üstelik eski değil bunlar, sadece 4 ay falan olmuştur en büyük ihtimalle.''

''Her neyse,'' diyerek olayı geçiştirdi ve en sonunda ağzındaki baklayı çıkararak ''İstanbuldayım !'' deyip bir kere daha çığlık attı. Bu sefer sakinleşmesi için benim bir şey dememe gerek kalmamıştı, hemen ardından ''Özlemişim ya buraları,'' deyip iç çekmişti zaten. 

''1 Nisan falan mı bugün ?'' diye sordum Buğra'dan kaptığım şu alaycılık havasıyla.

''Yok lan, yemin ederim. Siktir et Amerika'yı falan dedim kendi kendime. Sonra da şu kuzenciğimi görmeye geleyim dedim ve ta-tam ! Babanı aradım ve adresini falan aldım, şimdi de taksiye biniyorum işte. Kapatıyorum kuzen, bekle beni.'' Ve sonra, bir şaşırma belirtisi bile göstermeme izin vermeden telefonu yüzüme kapattı. Hala inanmıyordum. Amerika'ya gitmek için yıllarca parasını biriktirmişti ve gittiği daha tam 1 sene bile olmamıştı, şimdiden geri mi dönecekti yani ? Ölsem de inanmazdım. Kendince benimle kafa buluyordu işte.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now