Bölüm 2

1.3K 16 1
                                    

   iKiNCi GECEGülerek iki elimi birden sıkan genç kız,- Görüyorum, günü bitirebilmişsiniz, dedi.- iki saattir buradayım, bütün bir gün neler olduğunubilmezsiniz.- Biliyorum, biliyorum... Neyse, dönelim konuya. Buraya neamaçla geldiğimi bilin bakalım! Artık dünkü gibi çene çalmakyok. Bundan sonra aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor. Dünolanları uzun uzun düşündüm.- Ne bakımdan aklımızı başımıza toplayacağız? Kendi adıma bunahazırım ben; yalnızca şunu belirteyim ki, şimdiye dek buderece aklım başımda olmamıştı.- Olabilir. Birincisi, ellerimi o kadar sıkmayın, çok ricaediyorum. Đkincisi, bugün sizi çok düşündüm.- Sonra?- Sonrası, her şeye yeniden başlamak gerekecek, çünkü sizi yeterince tanımadığıma karar verdim. Size karşı küçük bir kızçocuğu gibi, toycasına davrandım. Sonuç olarak şunusöyleyebilirim ki, bütün bunların nedeni yüreğimin yufkaoluşudur. Yani, her zaman kendi sorunlarımızı çözümlerkenyaptığımız gibi, kendi kendimi övmemdedir bütün kabahat. Đştebu yüzden, bu yanlışımı düzeltmem için sizi inceden inceyeöğrenmeye karar verdim. Sizi bir başkasından soramayacağımagöre de, kendinizi bana siz anlatacaksınız, neyin nesiolduğunuzu siz söyleyeceksiniz. Haydi, anlatın bakalım,kimsiniz siz? Yaşamöykünüzü bir an önce dinlemek istiyorum.- Yaşamöykümü mü? diye haykırdım korkuyla. Bir yaşamöykümünolduğunu size kim söyledi? Benim öyle bir şeyim yok...Kız gülerek sözümü kesti:- Yaşamöyküsüünüz olmadığına göre nasıl yaşadınız öyleyse?- Yaşamımda anlatılacak ne olabilir ki! Ben kendi kendime,yalnız yaşamış bir adamım. Evet, yalnız, yapayalnız... Siz"yalnız"ın ne demek olduğunu bilir misiniz?- Nasıl yalnız? Yani siz kimseyi görmeden mi yaşadınız?- Hayır, öyle değil. Görmesine görüyorum ama yalnızım gene de.- Kimseyle konuşmadığınızı mı söylemek istiyorsunuz?- Eh, öyle sayılır.- Öyleyse siz ne biçim bir insansınız, anlatsanıza kendinizi!Haa! Durun, anlıyorum; sizin de benim gibi bir nineniz var.Benimkinin gözleri kördür, kendimi bildim bileli beni eteğinindibinden ayırmadı, nerdeyse konuşmayı bile unuttum. Đki yılkadar önce bir yaramazlığımı gördü. Beni yanındatutamayacağını aklı kesince eteğimi eteğine iliştirdi, böylecebirbirimizden hiç ayrılmaz olduk. O oturur, körlüğüne bakmadançorap örer; ben de ya dikiş dikerim, ya da yüksek sesle onakitap okurum. Đşte böyle bir yaşama düzenimiz var. Đki yıldıryanında, eteğim eteğine iğneli oturuyorum...- Aman, Tanrı korusun! Ne büyük talihsizlik! Ama benim böylebir ninem yok.- Olmadığına göre niçin evde oturuyorsunuz?- Dinleyin, benim nasıl bir adam olduğumu öğrenmek istermisiniz?- Đsterim ya...- Hem de tam anlamıyla?- Evet, tam anlamıyla!- Peki öyleyse, ben bir tipim.Genç kız bir yıldır ilk kez gülüyormuş gibi kahkahayla gülmeyebaşladı.- Tip! Ne tipi? Siz insanı gülmekten çatlatırsınız vallahi!Bakın şurada bir sıra var, hadi oturalım. Buradan gelip geçenolmaz, bizi işitmezler. Vakit geçirmeden anlatın öykünüzü! Sizne derseniz deyin beni yaşamöyküsüünüz olmadığınainandıramazsınız. Benden gizlediğiniz bir şeyler var. Önce tipne demektir, onu anlatın.Ben de onun çocukça gülmesine katılarak gülmeye başladım.- Tip mi dediniz. Tip, herkesten farklı, gülünç adam demektir. Kimseye benzemeyen bir yaratılışı vardır. Hayalcinin anlamınıbilir misiniz?- Hayalci mi? Bilmez olur muyum hiç! Kendim de bir hayalciyim.Ninemin yanında otururken aklıma neler neler gelmez!.. Hayalkurmaya başlayınca öyle dalar giderim ki, peri padişahınınoğluyla evlendiğimi düşündüğüm bile olur. Hayale dalmak bazençok iyi şeydir.Kızın yüzü birden durgunlaştı:- Ama her zaman değil, dedi. Hele insanın düşünecek şeyiolursa.- Çok güzel! Eğer peri padişahının oğluyla evlenmeyikuruyorsanız beni çok iyi anlayacaksınız demektir. Durunbakayım, ben daha sizin adınızı bilmiyorum.- Demek en sonunda aklınız başınıza geldi. Biraz geç değil mi?- Ah, kusura bakmayın, o kadar mutluyum ki, adınızı sormakaklıma bile gelmedi.- Adım Nastenka.- Nastenka! Hepsi o kadar mı?- O kadar! Az mı geldi yoksa, siz de ne doymaz şeysiniz!- Az mı dediniz? Çok bile, hem de pek çok! Daha ilkbuluşmamızda size Nastenka dememi istediğinize göre, iyikalpli bir kız olmalısınız.- Öyleyimdir! Eh, hadi anlatın.- Peki, Nastenka, şimdi gülünç öykümü dinlemeye hazır olun...Yanına oturdum, ciddi, bilgiç bir tavır takındım, kitaptanokur gibi anlatmaya başladım.- Belki de bilmezsiniz, Nastenka, Petersburg'un benimoturduğum semtinde oldukça garip şeyler vardır. BütünPetersburgluları aydınlatan güneş orada bir başkadır, sankiyalnız o yerler için ısmarlanmış gibi apayrı, yeni birgörünüşe bürünür. Başka, özel bir ışıkla aydınlatır oraları.Đşte bu köşelerde yaşantılar da değişiktir, sevgili Nastenka!Çevrenizde kaynaşan şu yaşantılara hiç benzemez. Zamanımızınağırbaşlı yaşamından ayrı, ancak masallarda işitilen türdenbir şeydir bu. Katıksız hayaller ve ateşli ülkülerlekarışık... (Ne yazık ki, Nastenka, son derece aşağılık demeyedilim varmıyor.) Renksiz, bayat, bayağı bir yaşam bu dediğim.- Aman Tanrım, bu ne başlangıç böyle! Bakalım, daha nelerişiteceğiz?- Çok şeyler işiteceksiniz Nastenka. (Bana öyle geliyor kisize Nastenka demekten hiç yorulmayacağım.) Đşte bu köşelerdetip adamlar, hayalciler yaşarlar. Bir hayalciyi eni konutanıtmak istersek, ona cinsiyeti olmayan yaratık dadiyebiliriz. Çoğunlukla insan ayağı değmeyen kuytularayerleşir hayalci, gün ışığından kaçıyormuş gibi bir halivardır. Köşesine bu çekilişi, sümüklüböceklerin deliklerinekaçmasına benzer. Daha doğrusu, kaplumbağa gibi evini sırtındataşıyan hayvanları andırır. Niçin acaba bu adam dört duvarınıbu kadar çok sever dersiniz? Hem de yüzde yüz yeşile boyanmış,isten, sigara dumanından kararmış, hüzün verici dört duvarını? Zaten pek az olan dostlarından biri onu evinde görmeye gelse,bu tuhaf adam evine kadar gelen dostunu niçin kızarıpbozararak, şaşkınlıktan eli ayağı dolaşarak karşılar? (Sonundaolup olacağı, dostları ondan yavaş yavaş uzaklaşacaktır.) Dörtduvar arasında bir suç işlemiş gibi, kalp para basmış gibi birhali vardır. Sanki bir dergiye imzasız bir mektup yazarak,içine kendi şiirlerini koymuş, mektupta da, şiirlerin asılsahibi öldüğü için ozanın bir dostu olarak dizelerininyayınlanmasını bir borç saydığını bildirmiş gibidir. Nastenka,niçin dostlarıyla oturup tatlı bir sohbete dalmaz tip adam?Đçeri girdikten sonra birdenbire neşesi kaçan dostuna niçingülmez, niçin ağzından heyecanlı tek söz çıkmaz? Oysa birbaşka yerde olsa gülüp eğlenmeye, heyecanla konuşmaya,kadınlardan söz etmeye başlardı. Pek yakınlarda edinilmiş olanbu dostun kendisi de niçin daha ilk ziyarette -çünkü ikincisiolmayacak, bir daha bu eve adımını atmayacaktır- şaşırır, evsahibinin allak bullak olmuş suratına baktıkça (eğernükteciliği varsa) nükteleri ağzında donup kalır? Tabii bizimtuhaf adam iyice pusulayı şaşıracak; durumu kurtarayım,konuşmayı canlandırayım, girginliğimi ortaya koyarak kadınlarhakkında bildiklerimi söyleyeyim, bu nezaketimle de, yanılıpziyaretime gelerek güç duruma düşen dostuma hoş görüneyimderken pot üstüne pot kıracaktır. Niçin konuk, aslı astarıolmayan, çok önemli bir işi anımsayarak birdenbire şapkasınasarılıp hemen ayağa fırlar; pişmanlık duyduğunu göstermeyeçalışan, kırdığı potları düzeltmek isteyen ev sahibinin sıcakel sıkışından kurtularak kendini dışarı atar? Bu dost niçindaha eşikten adımını dışarı atar atmaz kahkahayı basarak,aslında çok iyi bir çocuk olduğunu bildiği bu tuhaf arkadaşınabir daha uğramamaya yemin eder? Bir yandan da, niçin, birazönce konuştuğu bu adamın yüzünün biçimini, fazla bir ilgisiolmamakla birlikte, zavallı bir kedi yavrusunun dövüldüktensonra suratının aldığı biçimle kıyaslamaya kalkar. Zavallıkedicik, onu tartaklayan, korkutan her türlü eziyeti yapançocukların elinden kurtulur kurtulmaz gelip karanlıkta birsandalyenin altına sinmiştir; artık orada istediği kadartüylerini kabartıp tırnaklarını gösterecek, utançtan biçimdenbiçime giren yüzünü patileriyle yıkayacak, ondan sonra da uzunbir zaman dünyaya, insanlara, hatta sahibinin evinde onaacıyan sofracı kadının verdiği yemek artıklarına bile düşmangözüyle bakacaktır.Ağzı bir karış açık, gözlerini belerterek beni şaşkın şaşkındinleyen Nastenka buraya gelince sözümü kesti.- Bir dakika! Bütün bu anlattıklarınızın asıl nedenini bilmemama bana bir sürü gülünç sorular sormanızın sebebini deanlayamıyorum. Anladığım bir şey varsa, o da bütün buserüvenlerin sizin başınızdan geçmiş olmasıdır.Yüzüm çok ciddi bir anlatıma bürünmüştü.- Kuşkusuz öyle! dedim.- Peki, siz anlatmanıza devam edin. Öykünüzün nasıl biteceğini çok merak ediyorum.- Kahramanımızın, daha doğrusu benim, çünkü bütünanlattıklarımın kahramanı kendimim, çekildiğim bir köşedekendi hayalimde neler yaptığımı mı öğrenmek istiyorsunuz,Nastenka? Bir arkadaşımın beklenmedik ziyareti karşısındaneden zihnimin allak bullak olduğunu mu bilmek istiyorsunuz?Odamın kapısı açılır açılmaz niçin kızararak elimin ayağımındolaştığını, konuğumu karşılamayı beceremediğim için,konukseverlik duygumun etkisiyle, nasıl yerin dibine geçtiğimimi işitmek istiyorsunuz? Söyleyin...- Evet, evet! Bilmek istediğim şey bu. Dinleyin, siz öykünüzüçok güzel anlatıyorsunuz, acaba daha az güzel anlatamazmısınız? Đnsan sizin kitaptan okuduğunuzu sanır...Gülmemek için kendimi zor tutarak, sert ve mağrur bir sesle:- Nastenka, sevgili Nastenka, çok güzel anlatığımı ben debiliyorum, dedim. Ama beni bağışlayın, başka türlü anlatamam.Yedi mühürlü bir küpün içinde bin yıl hapis kaldıktan sonramühürleri sökülüp dışarı salınan Hazreti Süleyman'ın ruhunutaşıyormuşum gibi bir duygu içindeyim. Uzun bir ayrılıktansonra size kavuşunca (çünkü, Nastenka sizi çoktandırtanıyorum, çünkü böyle birini yıllardır arıyordum; aradığımkimse sizsiniz, karşılaşmamız alnımıza yazılmış), ruhumdabirdenbire binlerce kapak açıldı ve şimdi konuşma seli halindeboşalıyorum, yoksa boğulurum, sevgili Nastenka. Onun için,Nastenka, ne olur, sözümü kesmeyin; beni saygıyla, sonunakadar dinleyin. Dinlemeyecekseniz susarım.- Peki, peki, peki! Bir daha sözünüzü kesmeyeceğim. Anlatın,artık ağzımdan tek söz çıkmayacak.- Öyleyse devam ediyorum. Dostum Nastenka, günün bir saati varki, onu çok severim. Bütün işlerin, görevlerin, çalışmalarınbittiği bir saattir bu. Herkes yemek yemek, dinlenmek içinakın akın evlerine gider. Yol boyunca şakalaşarak akşamı,geceyi nasıl geçireceklerinden söz ederler. Bu saattekahramanımız da, -izin verirseniz Nastenka, öykümü üçüncüşahısla anlatayım, çünkü birinci şahısla anlatmaktan çokutanıyorum- evet kendine göre bir işi olan kahramanımız da busaatte herkes gibi sokaktadır. Biraz yorgun, soluk yüzündegarip bir zevkin izleri görülebilir. Soğuk Petersburg göğündeyavaş yavaş sönmekte olan grubun son ışıklarını heyecanlaseyreder. "Seyreder" demek yalan olur, daha doğrusu buışıkları içinde duyar. Çünkü yorgun olduğu ya da o sıradazihni daha ilginç şeylerle uğraştığı için çevresine ayırdığızaman ister istemez pek az olacaktır. Ertesi güne kadarki cansıkıcı işlerini bitirdiği, bir okullu gibi sınıftan çıkıpoyunlarına, yaramazlıklarına kavuştuğu için kıvançlıdır,sevincinden yerinde duramaz. Şöyle bir göz atın ona, Nastenka,bu sevincin, bu coşkunluğun adamcağızın sinirleriniuyardığını, hastalık derecesinde duyarlı olan hayal yeteneğinihemen harekete geçirdiğini göreceksiniz. Adam dalgındır,düşünmektedir... Onun ne düşündüğünü sanırsınız? Akşam yemeğini mi? Geceyi nasıl geçireceğini mi? Bakmakta olduğu birşeyi mi? Bir beyefendinin, güzel atların çektiği pırıl pırılarabası içinde önünden geçen bir bayana hoş bir biçimde selamverişini mi?.. Hayır, Nastenka, onun böyle şeylerle ilgisiolamaz. O şimdi kendi iş yaşamıyla dopdoludur; sönen güneşinson ışıklarının neşeyle parlayışı boşuna değildir, buışıklardan ısınan yüreğinde binlerce duygu uyanarak ruhualabildiğine zenginleşmiştir. Kahramanımız, üzerinde yürüdüğüyolun daha önce en ufak girintisi çıkıntısıyla ilgilenirken,şimdi nerdeyse bu yolun kendisinin bile farkında değildir."Hayal tanrıçası" becerikli elleriyle altın kasnaklı gergefinihazırlamış (sevgili Nastenka, sanırım Jukovski'yi (*)okumuşsunuzdur); şimdi de peri masallarının akıl almazdünyasının nakışlarını işlemektedir. Kimbilir belki dekahramanımız hayal tanrıçasının hünerli elleriyle yedi katgöğe yükselmiş, billûrdan yolların granit yayakaldırımlarından evine doğru yürümektedir. Đsterseniz onudurdurun; nerede bulunduğunu, hangi yöne gittiğini sorun. Sizene bulunduğu yeri, ne de gittiği yönü söyleyebilecektir;yapacağı tek şey utancından yüzü kızararak durumu kurtarmakiçin bir yalan uydurmaktır. Đşte, yolunu şaşıran, saygıdeğer,yaşlı bir kadın onu yaya kaldırımının tam ortasında durdurarakyolu sorduğu zaman, onun birdenbire irkilerek korkuylaçevresine bakınması, bağırmamak için kendini zor tutmasıbundan ileri gelir. Kahramanımız, canı sıkılarak, suratı birkarış, yoluna devam eder. O sırada birçok kimse ona bakarakgülümsüyor, arkasından laf atıyordur; çiğnenmemek içinkahramanımızın önünden kaçan küçük bir kız çocuğu da onundalgın gülümseyişine şaşkın şaşkın bakarak edepsizcegülmüştür. Oysa bizimki bunların pek farkında değildir. Aynıhayal perisi yaramazlık olsun diye yoldaki yaşlı kadını,meraklı yayaları, küçük kız çocuğunu (kahramanımız o sıradaoradan geçmişse) Fontanka'daki dizi dizi mavnaların üzerindeuyuyan köylüleri de -sineklerin örümcek ağına düşüşü gibiişlemiştirgergefine. Garip adam hepsini içine akıtarakkulübesine girmiş, sofraya oturmuş, yemeğini yiyipbitirmiştir; asık suratlı, kederli bir kadın olan hizmetçisiMatriyona sofrayı toplayıp ona piposunu verdiği zaman ancakyeni yeni kendine gelerek yemeğini bitirdiğini anımsar, buncaşeyi nasıl yaptığına şaşar kalır. Odası karanlıklaragömülmüştür; ruhunda boşluk, hüzün vardır. Başının içindefırıl fırıl dönen hayal dünyası gürültüsüz patırtısızyıkılmış, geride tek iz bırakmadan düş gibi uçup gitmiştir;artık o neyi hayal ettiğini bile anımsamaz. Ama ağırdan ağıraiçini sızlatan bir duygu, yüreğini hoplatan bir istek hayalgücünü gıcıklayıp kamçılarken belli belirsiz bir yığın başkahayali çağırır peşinden. Ufacık odasında sessizlik hükümsürmektedir; yalnızlık, uyuşukluk hayal gücünü okşar. Mutfaktakahve pişiren ihtiyar Matriyona'nın cezvesindeki su gibihayaller de yavaş yavaş kaynaşmaya, harekete geçmeye başlar. Bu kaynaşma gittikçe hızlanır, hayalcimizin gelişigüzel elinealdığı kitap daha üçüncü sayfaya varmadan yere düşer. Đştehayal dünyası yeniden canlanıp kurulmuştur. Yeni bir dünya.Baş döndürücü yeni bir yaşam göz kamaştırıcı renkleriyleönünde alabildiğine uzanmaktadır. Hayaller ona mutlulukyollarını açar. Çeşnisi değişik, aldatıcı, tatlı bir zehir!Artık onun bizim gerçek yaşantımızla işi yoktur! Her şeyitersinden gören gözlerinde sizinle ben tembel, uyuşuk, bezginbir yaşam sürmekteyizdir, ona göre hepimiz alın yazımızaküskün yaşamayı yük sayan insanlarız. Gerçekten de öyle, ilkbakışta birbirimize dargınmışız gibi soğuk, asık suratlıdurmuyor muyuz, Nastenka? "Zavallılar" diye düşünür hayalcibizi görünce. Ama bir de onun önünde en canlı, en göz alıcı,en büyüleyici renklerle, sınırsız bir tablo halinde açılanengin düş evrenine bakın! Doğal olarak en ön planda dahayalcimizin kendisi yer almaktadır. Çeşit çeşit serüvenler,uçsuz bucaksız, sürükleyici hülyalar peşi peşine gelir. Onunneler kurduğuna gelince... Bu da düşünülecek şey mi?.. Her şeyvardır onun hayallerinde... Đlkin tanınmamış, sonra daşöhretin tacını giymiş bir ozan olmakla işe başlar. Hoffman'laarkadaşlığı, Bartelemi gecesi, Diana Vernan, ĐvanVasilyeviç'in Kazan kentini alırken gösterdiği kahramanlıkgelir bunun peşinden. Ondan sonra da Klara Moubray EvfiyaDense, Jean Huss'un papazlar meclisinde sorguya çekilişi,Robert'te ölülerin dirilmesi. (Müziğini anımsar mısınız? Sankimezarlık kokusu gelir burnunuza.) Minna ile Brande, BrezinaSavaşı, Danton, Kleopatra e i suoi amanti, (*) Kolumna'daküçük bir ev -bu ev kendinindir- ve içinde de, benim sevgilimeleğim, tıpkı sizin gibi ağzını açarak kış gecelerihayalcimizi merakla dinleyen sevimli bir yaratık...Đşte böyle, Nastenka, tembellikten zevk alan bu adamın yanındabizim yaşamak istediğimiz yaşamın ne değeri olur? Ona göre bizzavallı, acınacak bir yaşam sürmekteyiz. Ama zamanı gelince buacınacak yaşamın bir günü için bütün hayal yıllarını gözünükırpmadan vereceği bunalımlı bir ana çatacaktır, o an gelipçattığında hem de karşılığında bir mutluluk, sevinç beklemedenverecektir yıllarını. Hüzün, pişmanlık, sınır tanımaz kederonun gözünü korkutmayacaktır. Çünkü, daha o an, o korkulu angelip çatmamıştır, hayalcimiz hiçbir istek duymaz. Kendisinibütün isteklerin üstünde görür, her şey elinin altındadır, herşeye kanıksamıştır... Yaşamını kendi kurar, ona her an canınınistediği biçimi verir. Üstelik bu inanılmaz düş evreni öylekolay, öyle doğal bir yolla kurulur ki, düş olduğu aklınınköşesinden geçmez! Zaten düş evreninin, duygularınınyanılmasından doğan bir serap, aldatıcı bir hülya olduğunainanmak istemez; bu, onun için gerçektir, gerçeğin takendisidir.Söyler misiniz, Nastenka böyle anlarda neden bu hayalcinin içiiçine sığmıyor? Hangi güç, hangi gizli güç, nabzınıhızlandırıp gözlerinden yaşlar akıtıyor? Niçin solgun yüzü, ıslak yanakları cayır cayır yanarken, bütün benliğini coşkunbir sevinç kaplıyor? Neden tükenmez bir sevinç ve mutlulukiçinde geçen uykusuz geceler ona bir an kadar kısa geliyor?Pencereleri şafağın pembe ışıklarıyla kızaran iç karartıcıodasında, kahramanımız, geçirdiği coşkulu saatlerden sonrayorgun, hasta olarak kendini güçlükle yatağına atar. Gözlerinikaparken içini ezen derin bir haz duymaktadır. Petersburgsabahlarına özgü aldatıcı bir hayal ışığı aydınlatmayabaşlamıştır içerisini.Öyledir, Nastenka! Dışardan bakınca aldanır, hayalcimizinbenliğini saran tutkunun gerçek olduğuna inanmaya başlarsınız.Bu temelsiz hayallerde gözle görülür, elle tutular şeylerinolmadığına inanmak pek de kolay değildir. Oysa hepsiyalandır!.. Hem de ne yalan, Nastenka, ne yalan!.. Diyelimâşık olmuştur; sevginin bütün coşkusunu, bıktırıcıüzüntülerini ta içinde duymaktadır... Şunun yüzünü döndürüpdikkatlice bir bakın! Çılgınca hayallerinde âşık olduğusevgilisinin yüzünü bile görmediği kimin aklına gelir,Nastenka? Onun sevgilisini yalnızca baş döndürücühayallerinde, bir de düşlerinde gördüğünü siz olsanızdüşünebilir misiniz? Bütün dünyaya boş verip bunca yıl eleele, gönül gönüle yaşadıkları yalan olabilir mi? Geç vakit,ayrılma saati gelince kapalı, fırtınalı havaya, gözyaşlarınısiyah kirpiklerinden kapıp uçuran rüzgâra aldırmadansevgilisinin göğsüne kapanıp hüngür hüngür ağlayan kadınkimdir öyleyse? Birbirlerine güvenerek, birbirleriniisteyerek, "bunca yıl ta derinden" severek baş başa gezmeyeçıktıkları, terk edilmiş, ıssız, yıkıntılarla dolu yabani,hüzünlü bahçe; yosunla kaplı bahçe yolları hayal miydi? Ya odedelerden kalma garip ev? Sevgilisi burada suratsız, yaşlıkocasıyla içine kapanık, üzüntü dolu bir hayat sürüyordu.Aşklarını birbirlerinden bile gizleyen sevgililerin bu azkonuşan, hırçın adamdan ödleri kopardı. Oysa bunca üzüntüye,korkuya karşın çok temiz, günahsız bir aşkları vardı. Amainsanlar kötü düşünürler, Nastenka! (Hep öyledir ya.) Sonra,yurdundan uzaklarda, öğle sıcağından kavrulan yabancı birgöğün altında, sonsuz güzelliklerle dolu bir kentte, parlakbir saray balosunda (saraysız da hiç olmaz!) sevgilisineraslar. Bol ışıkla aydınlatılmış, defne dallarının sardığıbalkonda sevgilisi onu tanıyarak yüzündeki balo maskesiniatar; heyecandan titreyen sesiyle, "Artık özgürüm..." diyefısıldar. Birbirine sarılan sevgililer aşklarının coşkunluğuiçinde ayrılık günlerini, kederlerini, acılarını, yaşlıkocayı, uzaktaki yurtlarında kalan iç karartıcı bahçeyi,sıkıntı dolu evi, son kez öpüştükten sonra birbirlerininkollarından güçlükle sıyrılıp ayrıldıkları sırayı, her şeyi,her şeyi unuturlar.Tam o sırada birden kapı açılır, uzun boylu, sağlam yapılı,geveze, şaklaban bir genç olan arkadaşı eşikte gözükerek sankibir şey olmamış gibi, "Şimdi Pavlovsk'tan geliyorum!" haykırışıyla dalar içeri. Hayalcimizin tepesinden aşağı kaynarsular dökülür, komşusunun bahçesinden çaldığı elmayı cebinesokmaya çalışan bir çocuğun telaşı içinde neye uğradığınışaşırır. Oysa yaşlı kont ölmüş, mutluluk yolları açılmıştır.Bu kez de Pavlovsk'tan gelen arkadaşı başına bela kesilir...Coşkulu konuşmamı heyecanla keserek sustum. Çünkü içimden birkahkahanın patlamak üzere olduğunu hissediyordum. Ruhumdakişeytan kımıldamaya başlamıştı. Çenem titriyor, gözlerimbuğulanıyor, bir yumruk gelip gelip boğazımı tıkıyordu.Korktuğum bir şey de, zeki gözlerini kocaman, kocaman açarakbeni dinleyen Nastenka'nın da çocuksu, çılgın bir kahkahaylagülmesiydi. Çok pişmandım, epeydir içimden taşmayı bekleyen,duyguların hepsini birden dışarı vurmakta çok ileri gittiğimianlıyordum. Oysa, beni anlayacak bir kimsenin çıkacağınısanmadığım için, söyleyeceklerimin hepsini kitaptan okur gibianlatmaya karar vermiştim. Ama şimdi kendimi tutamayarakboşuna içimi dökmüştüm. Ne tuhaftır, Nastenka'dan sesçıkmıyordu. Biraz sonra yavaşça elimi sıktı, ürkek bir ilgiylesordu:- Bütün yaşamınızı gerçekten hep böyle mi geçirdiniz?- Evet, Nastenka, hep böyle... Sonuna kadar da böyle gidecekgibime geliyor.Üzgün bir sesle;- Hayır olamaz! dedi. Olmamalı! Öyleyse ben de ömrümü ninemindibinde tüketeceğim demektir. Dinleyin, böyle yaşamak çok kötübir şey!Duygularımı daha fazla gemleyemediğim için:- Biliyorum, Nastenka, biliyorum! diye haykırdım. En iyiyıllarımı boşu boşuna yitirdiğimi şimdi her zamankinden dahaiyi anlıyorum! Bunun böyle olduğunu yüzüme karşı söylemesiiçin, Tanrı'nın bana iyi yürekli meleğimi, sizi gönderdiğinidüşündükçe üzüntüm daha da artıyor. Şimdi sizin yanınızdaoturup sizinle konuşurken geleceği düşünmek çok tuhaf doğrusu,çünkü gelecekte beni gene yalnızlık, gene o küflü, gereksizyaşam bekliyor. Yanınızda, gerçek yaşamda bu denli mutluolduktan sonra hayal kurmak neye yarar? Beni ilk andareddettiğiniz, hayatımda iki gece olsun yaşamama olanaksağladığınız için Tanrı sizden razı olsun!Gözlerinde yaşlar parlayan Nastenka;- Hayır, hayır! Artık böyle olmasın! diye bağırdı. Hemenayrılamayız! Đki gece çok az!- Ah, Nastenka, Nastenka! Beni kendi kendimle uzun bir süreuzlaştırdığınızı biliyor musunuz? Artık eskisi gibi kendimhakkında o kadar kötü düşünmeyeceğim. Biliyor musunuz, belkikendimi suçlu, günah işlemiş biri olarak -böyle yaşamak suç vegünahtan başka nedir ki!- görmekten vazgeçerim. Sakınsöylediklerimde bir abartmanın bulunduğunu düşünmeyin! Đnanırmısınız, bazen öyle sıkıntılı, öyle bunaltıcı anlarım oluyorki, gerçek bir hayatı yaşamaya gücümün yetmeyeceğini,gerçekleri, akıp giden olayları kavramakta çok geri kaldığımı, duygularımın körleştiğini hissediyor, kendi kendime lanetokuyorum. Hayaller içinde geçirilen gecelerden sonraayılmanın, gerçek dünyaya dönmenin ne kadar korkunç olduğunubilemezsiniz. Evet, bir de çevrenize bakarsınız ki, insanlardelicesine akan hayat seli içerisinde yaşayıp gidiyorlar.Ismarlama olmayan; hayal gibi, düş gibi uçup gitmeyen,durmadan yenilenen, her an genç kalan, bir saati bir saatineuymayan gerçek bir yaşam onlarınki. Oysa karanlığın,düşüncenin tutsağı olan hayal bıktırıcıdır, uçup gitmeye hazıroluşu yanında, aşağılık bir tekdüzeliği vardır.Petersburgluların üzerine titredikleri güneşi bir andaörtüveren, güneşle birlikte insanların gönlünü de karartanbulut hayal dünyasının efendisidir; böyle sıkıntılı bir andakurulan hayallerin neler olduğunu varın siz düşünün!Bitmez tükenmez sandığınız hayaller sinirlerin sürekligerginliği sonucu yavaş yavaş ölgünleşmeye, tükenmeye yüztutar. Çünkü başka bir yaşantınız olmadığı için, eskiülkülerinizden, eski hayal kırıntılarınızdan büyük bir çabasonunda yapıp çattığınız hayal dünyanız kırılıp dökülmeyehazırdır. Oysa canımız bambaşka şeyler çeker. Hayalci, boşuboşuna külleri karıştırarak köz arar gibi, soğuyan yüreğiniısıtacak ateşi yakmak için eski hayalleri arasında birkıvılcım arar. Yakacağı ateş kanını tutuşturacak; kurduğualdatıcı renkli evrende yeniden kendini bularak, gözlerindenyaş getiren zevki tadacaktır.Gene kendime dönecek olsam, hayal kurmayı nerelerevardırdığımı bilemezsiniz, Nastenka. Aslı astarı olmadığıhalde, ruhumu okşadığı için anımsamayı sevdiğim şeylerin eskiduygularımın -kısır, saçma hayallerimin- yıldönümlerinikutluyorum artık. Hayalini kuracağım bir olayı yaşamadığımagöre, saçma hayallerin hayalini yaşamak kalıyor geriye!Geçmişte bir zamanlar kendi kendime mutlu olduğum yerleriunutmuyor, zaman zaman bu yerleri gezmekten hoşlanıyorum. Onuniçin yaşadığım ana geçmiş günlerin tadını katmak isteğiylekentin cadde ve sokaklarında bir gölge gibi üzgün, kederli,aylak aylak dolaşıyorum. O sırada, neler neler gelmiyoraklıma! Örneğin, bir yere varıyorum; tam bir yıl önce aynısaatte, gene üzgün dolaştığımı anımsıyorum. Eski hayalleriminhiç de iç açıcı olmadığını bildiğim halde, yakama yapışankaramsar düşüncelerden bunaldığım için, eskiden daha iyi, dahahuzurlu olduğumu; o anda gece gündüz rahatımı kaçıran içsızılarının, beni acıdan kıvrandıran kötümserliğin eskidenbaşka türlü olduğunu düşünüyorum. Arada bir kendime"Hayallerin nerede?" diye sorarım. Ama başımı sallayıp,"Yıllar ne çabuk geçiyor!" demekten başka çarem olmaz. Bu kezbaşka sorular gelir aklıma: "Peki, yıllarını ne yaptın?Hayatının en iyi yıllarını nereye gömdün?.. Yaşadın mı, yoksayaşadığını mı sanıyorsun?" Đçimden bir ses yükselir: "Bakçevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor? Birkaç yıl dahageçsin, koyu bir yalnızlıkla birlikte bastonuna dayanmış, titreyen bir yaşlılıkla karşı karşıya geleceksin. Ondan sonrada umutsuzluk, keder, bezginlik... Bir gün gelip hayal dünyamyerle bir olacak, hayallerim sarı yapraklar gibi bir birdökülecek..." Ah, Nastenka! O zaman hem yalnız, yapayalnızkaldığım, hem de acınacak bir şeyim olmadığı için dövüneceğim.Çünkü yitirdiklerimin hepsi kocaman bir sıfır değerindekihayallerden başkası olmayacak!Nastenka yanağından süzülen bir damla gözyaşını silerek:- Yeter, yüreğimi daha fazla parçalamayın! dedi. Bitti artıkhepsi. Bundan sonra ben varım; ne olursa olsun ayrılmayacağız.Dinleyin. Ben basit bir kızım. Ninem öğretmen tuttuğu haldefazla okuyamadım. Bununla birlikte sizi bütünüyle anlıyorum,çünkü ninem eteğimi eteğine iğnelediğinden beri deminanlattıklarınızın hepsini ben de yaşadım. Kuşkusuz bunlarısizin anlattığınız kadar güzel anlatamazdım, okumuş değilimben.Nastenka'nın, coşkun söylevime, yüksek üslubuma saygısınıneksilmediği her hareketinden belli oluyordu. Ürkek bir sesle;- Ama bana açıldığınız için kıvançlıyım, diye devam etti.Artık sizi iyice tanıdığımı söyleyebilirim. Sonra, birdiyeceğim daha var: Ben de size bütün yaşamöyküsüümüanlatacağım, hem de hiçbir şey gizlemeden. Buna karşılık banaakıl vereceksiniz. Siz çok bilgili bir adamsınız, bendenyardımınızı esirgemezsiniz, değil mi?- Ah, Nastenka, ben kimseye akıl hocalığı, üstelik iyi birakıl hocalığı yapmadım! Ama bu kez durum değişiyor... Mademartık birbirimize yakın olacağız, öyleyse bol bol konuşupbirbirimize akıl danışabiliriz. Ee, söyleyin bakalım, güzelNastenkam, benden nasıl bir akıl istiyorsunuz? Her şeyiniziaçıkça anlatın! Şu anda öyle sevinçli, mutlu, yürekliyim,kafam öylesine iyi çalışıyor ki, size yanıt yetiştirmektezorluk çekmeyeceğim.Nastenka gülerek sözümü kesti.- Yoo... Yoo!.. Bana yalnız zekice bir yanıt değil; beniyıllardır seviyormuşsunuz gibi yürekten, kardeşçe öğütvereceksiniz.- Tamam, oldu! diye bağırdım! Sizi yirmi yıldır seviyor olsamgene de şu andaki kadar sevemezdim.- Öyleyse verin elinizi!Elimi uzattım.- Şimdi de benim öyküme başlıyoruz!   

dostoyevski beyaz gecelerWhere stories live. Discover now