Giriş

2.4K 124 112
                                    

İki küçük diş izi konacaktı bedenime. Ruhuma ise karanlığını bırakacaktı.

Bugünün de sonu gelmişti. Etrafın kararmaya başlamasıyla içim de ışıklarını söndürdü. Soyut bir karanlıktan ibarettim. Sadece gecem değil, gündüzüm de siyahın her bir zerresine sahipti. Kimse beni karanlık dünyamdan çıkaramıyor, çıkarmalarına fırsat tanımıyordum. Bu yüzden ya kendim çıkacaktım ya da sonsuza dek karanlıkta kalacaktım. Tercihimi karanlıktan yana kullandım.

Önümdeki hazırlıksız projeye gözlerimi kilitleyip yanaklarımı avuçladım. Hiç bitecek gibi görünmüyordu çünkü henüz başlamamıştım. Teslimi salı günü olmasaydı bu akşam da başlamamaya niyetliydim. Ama birkaç ay içinde okulu tekrar etmeden bitirmem için bu projeyi eksiksiz şekilde tamamlamalıydım. Yoksa cehennemin bir ufağı olan okula bir yıl daha katlanabilmem mümkün değildi. Okula gidip gelmek zaten işkenceyken bir de böyle ödevler vererek bu işkenceyi adeta süslüyorlardı. Daha fazla düşünmenin süremi azalttığını kendime hatırlatarak sandalyede kıpırdanıp çalışma masamın ufak çekmecesini kendime doğru çekmeye çalıştım. Her zamanki gibi tahta yuvarlağı girintinin içine sıkışmıştı. Olduğum yerde kızarana dek çekmeceyle uğraşıp sonunda açmayı başardığımda aradığım biyoloji kitabımı içinde göremedim.

Uğraşan insanlar değil, zekiler her daim başarır.

Benimse bu proje için ortaya koyabileceğim bir zekam da yoktu. İsteksizce ayağa kalkıp uğraşmaya giriştim. Küçük kitaplığıma, yatağımın üzerindeki kitaplarımın arasına ve komodine bakındım. Biyoloji kitabım yoktu. Acaba okulda sıranın altında mı unutmuştum? Başımı iki yana sallayıp kurduğum düşünceden uzaklaştım. Okuldan geldiğimde kitabımı çalışma masamın üzerine fırlattığımı çok iyi hatırlıyordum. Hatta abajurumu devirdiği kısım hâlâ gözlerimin önündeydi. Peki ya şimdi neredeydi?

Dudaklarımı büzüp kapıya ilerledim. Böyle engeller çıktığı sürece iyice ödev yapmaktan soğuyordum. Neyse ki biyoloji dersini evde tek alan ben değildim. Kardeşimin odasının önüne geldim. Ne de olsa hoca konuları dağıtır dağıtmaz yapmaya başladığı için iki gün içinde de bitirmişti. Ayrıca ödevine eş olarak beni değil de sınıfın hatta okulun bir numaralı şıllığını seçmiş, ben de kendi ödevimi tek başıma sırtlanmıştım. Hâlâ zaman kaybında olduğumu düşünerek kapıyı açıp içeri geçtim. Evren yatağına uzanmış bir şekilde laptopunu göğsünde oturtup bilgisayar oyunu oynuyordu. Gözlerini oyundan alıp bana çevirdiğinde bakışları tersti. "Senin ek bir derse daha ihtiyacın var. Mesela kapının nasıl çalındığını öğrenmek gibi. Ya çıplak olsaydım?"

Bıkkınca kollarımı kavuşturdum. Çıplak olsa ne olurdu, çekinebileceği en son insan bile değildim. Onunla on yaşımıza kadar beraber yıkanmış olduğumuz hâlde benden gördüğüm şeyi saklıyordu. "Biyoloji kitabımı sen mi aldın?" Durup onunla çene yarıştırabilirdim ama o rahatken ben pek huzurlu değildim. Zamanım su gibi akıyordu. Yarına şunun şurasında kaç saat kalmıştı?

"Senin biyoloji kitabını ben ne yapayım? Sonuçta ödevim bitti. Kitabını alıp da bir yerime sokmadım." Yüzündeki gevşek gülümsemeye gözlerim kısıldı. Derin bir nefes aldım, haklılığı karşısında.

"O hâlde bana kendi kitabını ver," deyip elimi öne doğru uzattım.

"Maalesef, kardeşim. Bende de kitap yok, Leni'ye verdim."

Bir süre olduğum yerde kıpırtısız kalıp öylece baktım. Projede o sarıhtopotu seçtiği yetmezmiş gibi üstüne üstlük kitabı da ona vermişti. "Sizin ödeviniz zaten bitti, kitapla ne yapacak?" dedim sinirle ellerimi havaya kaldırıp.

Karanlık&AydınlıkDonde viven las historias. Descúbrelo ahora