2. Dracula and Juliet

Start from the beginning
                                    

Louis içinde patlamakta olan siniri dişlerini sıkarak dizginlemeye çalıştı. Karşısındaki büyük yeşil gözler uyarıyı almamakta oldukça ısrarcıydılar.

Harry yarım gülümsemesi ile tam sırasının önünde durmuş, dün ona verdiği ceketi tek elinde sallandırıyordu.

"Dün gece bizde unutmuşsun." diye mırlarken yüzünü gamzeli, masum bir gülümseme kapladı. "Üşümeni istemedim."

Ki bu da kısık şaşkınlık nidalarının odayı doldurmasına ve bir sınıf dolusu meraklı öğrencinin ilgili bakışlarının ikisi üzerine toplasına sebep olmuştu.

Louis aklını kaçıracaktı.

Onu okulun arka çıkışındaki duvara yasladığında sinirden gözlerinin karardığını hissedebiliyor, parmaklarını kırılacak kadar fazla sıkıyordu. Elma ile karışık, büyüleyici kan kokusu yumuşak buklelerle birlikte yüzüne çarpınca bağırdı: "O da neydi öyle??"

"Sadece sana montunu vermek istemiştim." Harry sanki Louis sinirinden delirmiyormuş gibi tatlı tatlı gülümsedi. "Bizde unuttuğunu söyledim çünkü insanlar bir kan bankasında oynaştığımızı bilmese daha iyi."

Louis duyduklarını beyninde düzgün bir sıraya koymaya çalıştı. "Biz seninle oynaşmadık." diye tısladı sabrının son kırıntılarına tüm gücüyle tutunurken.

Harry kırmızı alt dudağını, Louis emindi ki bilerek yapıyordu, hafifçe ısırdı. "Üzereydik." Sesine belirgin bir hayal kırıklığı hakimdi. "Ama istiyorsan şimdi de fena bir zaman sayılmaz-"

Louis, Harry'nin bilinçli bir şekilde ona yaklaştığını hissedince yakalarını kavradığı elleriyle onu bir kez daha -bu sefer daha sert- duvara yasladı. Canının acıdığını biliyordu fakat eğer laftan anlamamaya bu kadar kararlıysa Louis'nin seçenekleri de bir o kadar kısıtlıydı.

"Bak bana, Kıvırcık." Buz mavisi gözlerini tehlikeli bir şekilde kıstı. "Sana bunun bir oyun olmadığını daha önce söyledim. Bu sana son uyarım olacak. Bir daha asla bana yaklaşma."

Harry yutkundu. "Yoksa?"

Belasını arıyor, diye düşündü Louis. "Yoksa," dedi ve başını çocuğun omzuyla kafasının birleştiği yere doğru yaklaştırdı. Şah damarının ritimli basıncı Louis'nin hücrelerini titretiyor, baş döndürücü kokusunun ciğerlerini parçaladığını hissediyordu. Boynunun etrafını saran gümüş haç artık yerinde değildi.

Burnunun soğuk ucu boynuna dokununca Harry ürperdi ve kısık bir nefes çekti. "Üzgünüm." diye mırıldandı sessizce. "Öyle dememem gerekirdi."

Louis onun görmediğinden emin olduğu için gülümsedi.

"Anlaman iyi."

"Belki de baştan başlamalıyız." dedi Harry ikinci bir yutkunuştan sonra. Louis'nin gülümsemesi anında silindi. "Bir bardak kahve içebiliriz."

Louis onun boynundan çekilip tekrar yüzüne baktı. "Hayır."

Harry umutla tekrar denedi. "Bir bardak kan?"

Louis yumruğunu sıktı. "Beni dinlemedin mi sen?" diye bağırdı sinirle.

"Neden bu kadar inat ediyorsun?" Harry kaşlarını çattı ve vücudunu ona doğru yaklaştırdı. "İhtiyaç duyduğun şeye sahip olduğumu biliyorum."

Louis kendininkine yaslanan canlı vücuttan yayılan sıcaklığa ve milyonlarca damarda aynı hızla dolanan dinamik kana kendini kaptırmamaya çalıştı. Lanet olası başı fırıldak gibi dönüyordu. Dişlerinin sızlayışı (bunun nedeni haftalardır doğru düzgün beslenememesi ve dün gece embesilin teki yüzünden boktan kan torbalarından mahrum kalmasıydı) artık canını yakmaya, boğazındaki bir türlü sönmeyen ateşi daha da alevlendirmeye başlamıştı. Direncini zorluyordu, hem de daha önce hiç zorlamadığı kadar.

with the moon i runWhere stories live. Discover now