-30- Siyah ve dantelli.

Start from the beginning
                                    

"Sadece tek şey söyleyeceğim," dedim, lafı uzatmaya niyetim yoktu. "Hazal'dan uzak dur."

"Ne zamandır benim kız seçimlerime karışıyorsun, kardeşim ?" dedi 'kardeşim' kelimesine vurgu yaparak.

Parmaklarımla dizlerimde tempo tutturmuşken parmaklarımı durdurmayı sağlamıştı bu kelimesi, bunun o da farkındaydı. Bakışlarımı parmaklarımdan ayırdım ve sağıma, İhsan'a, çevirdim. Yüzündeki alaycı sırıtışı genişletti. "Hala bana öfkelisin." dedi, sanki bunu yeni farketmişçesine.

"Öfkeli olmak demek yerine, nefret diyelim biz buna. Ki senin yaptığın tüm piçliklere nefret bile az gelir."

Yüzündeki sırıtış biraz bozulsa da, alaycılığı bir gram bile eksilmemişti. "Ne bu, kız tripleri mi atmaya başladın şimdi de ?" dedikten sonra homurdanmayı andıran bir şekilde sessizce güldü, ellerini ceplerine yerleştirdi ve kafasını öne doğru çevirdi.

"Diyeceğimi dedim İhsan. Bu sikik oyunlarına Hazal'ı karıştırmayacaksın. Hiçbir şekilde." Onun o aptal, dalga geçtiğini sandığı cümlelerine cevap vermek yerine direkt olarak uyarımı yapma aşamasına geçmiştim.

Geçmişte herkesi kıskandıran, bayağı güçlü olan dostluğumuz sayesinde İhsan'ın ne bok olduğunu iyi anlamıştım.

Kızlarla oynamayı seven orospu çocuğunun tekiydi o. Tamam, ben de kızlarla sadece tek gecelik olarak idare ederdim. İnsanların gözünde piçin teki olarak göründüğümü de biliyordum ama İhsan'ın durumu benden daha farklıydı. Bana yanaşan kızlar nasıl biri olduğumun bilincinde yaklaşırlardı bana, hiçbir zaman onlara değer veriyormuş gibi de yapmamamıştım. İhsan'ın kızlara karşı olan politikası ise : "Değer veriyormuş gibi davran, onun da sana değer vermesini sağla, istediğini al ve siktir olup git." idi. İkimiz de birçok açıdan birbirimize benzesek de en büyük farkımız buydu işte.

"Düşünmem lazım," dedi alaycı bir ifadeyle.

Neyin tartışmasını yapıyorduk ki ? Sonuçta biz İstanbul'a gidecektik, İhsan'ın Hazal'ı bir daha görme olasılığı bile yoktu.

Yüzümdeki kendini beğenmiş ifadeyle birlikte ayağa kalktım ve İhsan'a son bir bakış attıktan sonra merdivenlerden indim. Tartışmayı uzatmadığım için fazlasıyla şaşırdığı belliydi, muhtemelen bu tavrımın neden kaynaklandığını düşünüyordu. Açıkçası umurumda bile değildi.

Hazal'dan,

Eve girdiğim gibi koştura koştura odama çıktım. Hazırlanmam gerekiyordu. Daha bavulları hazırlamak ve babamlarla vedalaşmak gibi işlerim vardı. Ve tüm bunları tam 2 saatte bitirmem gerekiyordu.

Dolabın üstüne attığım bavulu uzun uğraşlar sonunda indirdim ve yatağın üstüne fırlattım. 'Ve o koca dolaptan sadece en sevdiğim tişörtü alıp terkettim orayı,' demek isterdim ama hayır ; tüm elbiselerimi, tişörtlerimi, pantolonlarımı atmıştım valize. Kırışmalarını veya bu kadar dağınık olmayı pek de umursadığım söylenemezdi, elime geçen her şeyi fırlatıyordum işte.

Başka kalan bir şey var mı diye bakmak için dolabın içine soktuğum kafamı geri çektim ve yatağın üstündeki valizime baktım.

Ah !

Derin nefesler al Hazal. Al, al, al. Ve bir daha sakın bırakma. Allahın cezası.

Ben bu valizi nasıl kapatacaktım ya ? Eşyalar bir dağ misali duruyordu valizin içinde. Pardon, üstünde mi demeliydim ?

Valizin kapağını kapatmaya çalıştım, olmadı. Bu sefer üstüne oturdum, yine olmadı. "Beste !" diye çığırdım ben de bu sefer. Bu işi tek başıma halletmem imkansızdı çünkü. Ses tellerim, isyan edercesine, çığırışımın sonlarına doğru değişik bir ses çıkarmıştı. O kadar tiz bir sesti ki bir ara kulaklarımı kapatmak bile gelmişti içimden.

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now