1. Blood Bank

14.4K 671 426
                                    

Louis Zayn'i öldürecekti.

Milyon bilmem kaç sikik yaşında olduğu umurunda değildi. O aptal asyalı Picasso'nun fırçalarını birer kazık gibi teker teker sırtına batıracaktı.

Eğer o donmuş Vogue mankeni Louis'nin özel kan stoğunu kırmızı boyası bittiği için kullanmamış olsaydı, şimdi Louis şehir hastanesinin kan bankasına gecenin bir yarısı gizlice girmek zorunda kalmazdı. Gelin görün ki şimdi gecenin bir yarısı kan bankasındaydı ve üstüne bir de hırsızlık yapıyordu.

Acil kapısından hiç şüphe çekmeden girmiş, alt kat güvenliğine gözükmeden morg katındaki kan bankasına sıvışmıştı. Çabuk olmalı ve kendine pazartesi günü kargoyla gelecek stoğuna kadar yetecek birkaç torba araklamalıydı yoksa günlerce soluk bir yüzle gezecek, onunla konuşan herkesi bir güzel haşlayıp birkaç hafta sonra da acılar içinde ölecekti. Mühim değildi pek. Birçok kez sınırlarını zorlamış, kansız ne kadar gidebileceğini test etmişti. Sonuç ağlak bir Liam ile kapısına onlardan beslenmesi için gönüllü insanlar gönderen bir Zayn olmuştu. Öyle kötü durumdaydı ki o sıra gönüllülerden başka çaresi kalmamıştı; ya insan kanı içecek ya da ölecekti. Bu yüzden Louis ellerini değil ama yüzünü bayağı bir kana bulamıştı.

İronik olacak ki, Louis Tomlinson bir vampir olarak ellerini -ya da yüzünü- kana bulamaya fazla meraklı değildi. Doğası ona bunu mecbur kılsa da insanlardan beslenmenin -gönüllü ya da gönülsüz- vahşi olduğunu düşünüyordu. Bu hayatı o seçmemişti: seçmek zorunda kalmıştı. Bu yüzden yaklaşık yüz yıldır bir insanmış gibi davranmaya çalışıyordu. İçinde barındırdığı acımasız canavarla yaşayabilmesinin tek yolunun bu olduğunu öğrenmişti geçirdiği bunca yıldan sonra.

Morgun paslı kapısını geçip hemen yan tarafındaki soğuk hava bulutları taşıran kan bankasına girdi dikkatle. Burası oda büyüklüğünde bir buzdolabıydı: geniş, beyaz kabinler duvarları kaplıyordu ve içleri plastikle poşetlenmiş kanla doluydu. Sıcaklık öyle düşüktü ki normal bir insanın burada koruyucu ekipmanı olmadan 15 dakikadan fazla canlı kalabilmesi mucize sayılırdı. Onun içinse güneşli bir günde parkta gezinmek kadar normaldi buzdolabında olmak. Vampir teniyle mükemmel doğrulukta ölçümler yapabildiğinden değil fakat sıcaklığı sadece ekstrem hava durumları sırasında hissedebildiğinden ,ki bu da sadece cildindeki karıncalanmalardan ibaretti, buzdolabının şiddetli soğuğu aslında biraz hoşuna gidiyordu. Eğer torbalanmış kan biri damarlarını çıplak elleriyle vücudundan çekiyormuş gibi hissettirmese, buraya daha sık uğrayabilirdi fakat o şeyler çok fenaydı ve eğer vampirler ülser olabilseydi Louis büyük ihtimalle buradaki torbalardan beslendikten sonra olurdu. Ama ölü vücudu aynı zamanda hastalık-savardı da; dönüştüğü bu ruhsuz canavarın da bir iki numarası yok değildi yani.

Buzdolabında içeri doğru ilerlerken torbaları inceledi. İlk sıra negatif kanlarla dolu olduğundan o kısmı anında atladı. Onlardan içeceğine gidip bir iguana emmeyi tercih ederdi. Bir keresinde Zayn'in tavsiyesine uyup denemeye kalkmıştı ve Liam onu kendini benzinle yakmaması için iki saatlik bir konuşma ile ikna etmek zorunda kalmıştı. Negatif kan, pizza üstüne ananas koymak gibiydi. Kimileri düşüncesine bile katlanamıyordu işte.

Derin bir nefes alıp şansını sıfırlı bir şeylerde denemeye karar verdi, hiç değilse onları alkolle biraz daha güzelleştirebiliyordu. Kararını verdikten sonra sadece iki adım daha atabilmişti ki absürd bir ses onu buzdolabının bir parçasıymış gibi olduğu yerde dondurdu.

Kalp atışları.

Burada yalnız olduğunu sanıyordu. Daha da önemlisi burada yalnız olmak istiyordu. Gecenin bir yarısı kan bankasında hırsızlık yapmak kolayca açıklanacak bir şey değildi. Olduğu yerde uydurabileceği her bahane, kıçını eninde sonunda en yakın polis istasyonunda bitirirdi muhtemelen.

with the moon i runHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin