GÜLPEMBE ● GİRİŞ

10.3K 598 234
                                    

GÜLPEMBE
GİRİŞ

🍂


Düşünceleri bir telefonla, kopan bir kolyenin boncukları gibi her tarafa saçılmıştı. Fazla konuşmazdı, kendisi ve mesleği ile ilgili olmayan hiçbir şeyle ilgilenmezdi, en son ne zaman güldüğünü dahi unutmuştu mesela.

Oysa gülmek bile sadakaydı, tek bir günah bile işlemediği zamanlarda dünyanın en günahkâr insanı gibi hissederdi.

Çok öfkelenmezdi, hatta hiç öfkelenmezdi çünkü kendisini öfkelendirecek her şeyden uzak dururdu. Heyecanlanmazdı, onu heyecanlandıracak hiçbir şey olmazdı hayatında çünkü. Büsbütün yalnızdı, kimsesizdi. Yalnızca bir dostu vardı, yetimlerden.

Kendisi gibi olanlardan.

Acile koştururcasına ilerlerken, yıllar sonra ilk kez kalbi korkuyla ağzında atıyordu. Yutkunamıyordu, acile ulaştığında hastane kapısından içeriye giren sedyede beklediği kişi vardı. Üniformasının her tarafı kana bulanmıştı, sedyede yatan adam onu görünce burukça tebessüm etti.

Cesur kurşun yemiş gibi kaldı orada.

"Bir gün ya senin, ya da Güzel'in kollarında öleceğimi biliyordum," dedi Harun, sessizce. Ölümden hiç korkmamıştı, evden her çıktığında arkasında bıraktıklarından korkardı.  Güzel'e daha bu sabah veda etmişti; her sabah ettiği gibi. Bir sürü kurşun yarası vardı, kan kaybediyordu, dudaklarından kan sızıyordu ve Cesur, o ülkenin en iyi cerrahlarından olan, tek bir hastasını kaybetmeyen Cesur Yakut, ilk kez o kadar çaresiz hissetmişti. Bildiği her şeyi unutmuş gibiydi.

Yabancı bir his de vardı içinde, adına korku mu diyorlardı?

"Kes sesini," dedi öfkelenirken. İçinde yaşanan, olan biten her şeye yabancıydı. Bocalıyordu. Harun'u kırmızı alana aldıklarında, Cesur ilk yardım için hazırlanan masaya döndüğü sırada, yakasını kanlı eli ile tuttu Harun. Bir Güzel'i, bir de Cesur'dan başka kimi vardı ki hayatında? "Sana emanetimdir," dedi güçlükle. Birden öksürdü, dudaklarından çıkan kan her yere yayıldı. Çenesinden bir nehir gibi boynuna aktı. Cesur dişlerini sıktı, litrelerce kan birinin şah damarından fışkırsa canı böyle yanmazdı. "Sana emanet, nişanlım sana emanet."

Cesur kaşlarını çattı, başını iki yana salladı. "Olmaz," dedi sertçe. Ölümden ilk kez korktuğu ândı o ân, geride kalmaktan korktuğu ândı. "Olmaz, yapma bunu, yapamam, biliyorsun."

"Benim için yolun sonu geldi," dedi Harun, zorlukla. Son nefeslerini aldığını fark ediyor olmak gözlerini doldurdu, Güzel'i gül kokulu boynundan bir kez daha öpebilseydi böyle huzursuz gitmezdi. "Kanımda boğulmadan söz ver, onu sen seveceksin, sen koruyacaksın, o seni sevecek. Başkasına güvenemem, gönlü kırılır, incinir."

"Yapma," dedi Cesur, yeniden. Bu çok ağırdı, her şey çok ağırdı. "Ölmeyeceksin oğlum, yapma. Kurtaracağım seni."

"Söz ver," dedi Harun, yeniden öksürürken. Dudaklarından kan damlaları sedyenin beyaz çarşaflarına dağıldı. "Söz ver."

"Söz," dedi Cesur, acıyla. Sesi çaresizdi. Su sızdırmayan bir yüzey gibiydi, duygularını belli etmezdi ama şimdi bir cam gibi çatlamıştı şimdi ifadesi. Gözlerinden çene kemiğine doğru bir damla yaş süzüldü. "Sahip çıkarım ama sevemem, beni sevmesine izin veremem."

Harun tebessüm etti, onun gözlerine baktı. Sözüne inandı, Cesur'a inandı ve inancı son kez, derin bir nefes almasını sağladı. "Kadere iman ettik bir kere, duramazsın önünde."

Cesur başını hızla iki yana salladı, ilk yardım için masaya döndüğü sırada duyduğu şehadetle buz kesti iri bedeni. Korkuyla ardına döndü, yegâne dostuna baktı.

Artık onun bedeninde bir ruh yoktu.

Harun, şehit olmuştu.

🍂

2015, Mart
İçimde ölenlere ithafen.

GÜLPEMBE | ASKIDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin