2

3.3K 236 31
                                    

  "Nico?" Annemin sesini duyduğumda çoktan uyanmış, duvarı seyrediyordum. Rüyamda yine abimi görmüştüm. Böyle rüyalardan sonra kendimi toparlamak için bir iki saate ihtiyacım oluyordu. Sorun şuydu ki, birini kaybettiğinizde, o her zamankinden daha kuvvetli bir şekilde var olurdu. Baktığınız her yerde, ağzınızdan çıkan her cümlede, rüyalarınızda... Sanıyorum ki bu, bağlar sonsuza dek kopmadan önceki son çırpınıştı. Tüm varlığınızla onun yokluğunu reddederdiniz. Görmezden gelmeniz onun öldüğü gerçeğini değiştirmezdi, ancak sonsuza kadar yas tutmanın da hiçbir getirisi yoktu. 

Umarım ona hiçbir zaman söylemediğim şeyler için beni affederdi. Keşke ona sık sık onu sevdiğimi söyleseydim. Keşke ona daha çok sarılsaydım. Keşke on-

"Nico?" Annem bir kez daha seslendi. 

"Efendim?" Başımı yastığımdan kaldırarak uykulu bir şekilde anneme baktım. Başımı kaldırmakta zorluk çekiyordum, bütün vücudum taşıyabileceğimden fazla ağır olmuştu bir anda. Yüzümde yastığın izi olduğundan neredeyse emindim. Yatak adeta ruhuma işlemişti. 

Annem yaklaşarak yatağımın ucuna oturdu. Sarı saçlarını kulaklarının arkasına attı. Gözlerinde yorgunluğu, pes etmişliği ve hüznü görebiliyordum. Ancak yine de dudaklarında ufak bir gülümseme vardı. Belki, diye düşündüm, belki beni seviyordu. Belki de sadece zamana ihtiyacı vardı. Belki de hepimizin ihtiyacı olan şeydi zaman.

"Rahat uyudun mu?" Saçlarımı okşayarak sordu, sesinde uzun süredir sezmediğim şefkati duymuştum. Belki de rüya görüyordum.

"Sayılır. Saat kaç?" Odanın aydınlığı gözlerimi kamaştırıyordu. Etrafıma uyuşuk bir şekilde baktım.

"İkiye geliyor." Annem duraksadı. "Okuldan aradılar."

Ah tabii, okul.

"Ne istiyorlarmış?" Az da olsa içim bunalmıştı. Bu halde okula gidemezdim. İmkanı yoktu. 

"Müdür durumu biliyor, sana yardım etmek istediğini söyledi. Okula gidip onunla konuşursan devamsızlığının çoğunu silecekmiş. Ama bunu yapabilmesi için okul bitene kadar hiç devamsızlık yapmaman gerekiyor." 

"Bugün mü gideceğim?" Başımı tekrar yastığıma gömmeden önce konuştum. 

"En kısa süre içinde hallet. Bir daha böyle bir şansın olmayabilir." Annem biraz daha sert bir şekilde konuştuktan sonra ayağa kalktı ancak kıpırdamadı.

"Yan eve birileri taşınıyor sanırım." Gözümün ucuyla ona baktığımda, penceremden yanımızdaki evi seyrettiğini gördüm.

"Ah, evet." Mırıldandım. 

Annem bir şey söylemeden odamdan çıktı, ve kapımı kapattı.

Yatağımdan doğruldum, başımı çevirip penceremden diğer eve baktım. Perdesiz pencereler yeni boyanmış, beyaza yakın mavi tonundaki duvarları gösteriyordu. İçeride henüz çok fazla eşya yoktu. İşte tam o saniyede onu gördüm. Üzerinde eski, yeşil bir tişört, saçları çekici kabul edilebilecek bir seviyede dağınık, elinde bir kutu... Bir süre oradan buraya yürümesini seyrettim. Acaba neden buraya taşınmıştı? Önceden sahip olduğu evi neden terk etmişti?

O sabah perdelerimin hepsini açık tuttum.

Üzerimi değiştirdim. Ne giydiğime dikkat edecek enerjim yoktu. Hala uyanmış sayılmazdım, kahveye ihtiyacım vardı. Mutfağa girdim ve kettle'a su koydum. Lanet makine her zaman işini çok gürültülü yapardı. Suyun yavaşça kaynayışını dinledim, kendime bir fincan çıkardım. Her zaman olduğu gibi fincanımın yarısı kahve, yarısı süttü. Şekersiz. 

No Surprises | ⚣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin