"Geri zekalı !" diye çığırdım kısık bir sesle. Fazla sesli bağırmıyordum çünkü babamın karısının -ona değişik hitap şekilleri buluyordum- dikkatini kendi üstümde toplamak istemiyordum. Babam açısından sorun olmazdı, zaten sabah erkenden işe gittiğini biliyordum.

"Bikinili halini de gördüm, ne farkı var ?" dedi homurdanarak.

Dediklerinde haklı olduğunu biliyordum, yani şu bikini konusunda. Ama bunu çaktırmadım ve ona kötü bir bakış attım. Kötü bakışım etkili olmuş olacak ki gözlerini devirip arkasını döndü. Ben de hızlıca tişörtümü kafamdan geçirdim ve altımdaki pijamayı da çevik bir hareketle çıkartıp yatağa fırlattım. Sonra da kot pantolonumu giydim. Bunların hepsi yaklaşık 10 saniyede falan olmuştu sanırım, Buğra'nın bir daha bana doğru dönme ihtimali yüzünden.

''Giyinemedin mi hala ?'' dedi bıkkın ses tonuyla. Sabırsız.

Onu kandırmak amacıyla ''Hayır.'' dedikten sonra hafif ve hiç ses çıkarmayan adımlarla ona doğru ilerledim. Tam arkasında durduğum zaman, o tek ayağını yine ritmik bir şekilde yere vururken hiç beklemediği bir anda beline sarıldım. Bir anda şaşkın bir şekilde ayağını durdurup kafasını bana doğru çevirmesinden belliydi zaten şaşırdığı. ''Hani giyinmemiştin ?'' dedi soru sorar gibi. Aslında zaten soru soruyordu, 'gibi' kelimesine ihtiyaç yoktu. Ona cevap vermedim ve çenemi omzuna yasladım. ''Dün o kadar soru orasında sormayı unutmuştum ama beni özledin mi ?'' dedim kıkırdayarak. Kafasını geriye doğru yasladı, saçları omzuma değiyordu. ''2 gün boyunca her saniye,'' 

"Ben daha çok özledim konuşmalarına girerdim ama çok üşendim." dedim sırıtarak. Ve sonra çenemi omzundan çekip yanağına kocaman sulu bir öpücük kondurup ''Hadi kahvaltı yapmaya gidiyoruz !'' diyerek kolundan çekiştirdim. Dün akşam kenara attığı converselerini eline aldı ve ben kapıyı açıp koridorda yavaş adımlarla yürürken peşimden ilerledi. İkimiz de ses çıkarmıyorduk. Aslında ne Beste'nin ne de annesinin uyanmadığından emindim, genellikle 9 civarı kalkarlardı ve bu da demek oluyordu ki daha kalkmalarına çok vardı. Tam merdivenlere doğru bir adım atmıştım ki aşağıdan gelen bir tıkırtı yüzünden sabit durup hareket etmedim. Bir yandan sese dikkat kesilirken bir yandan da elimle Buğra'ya sessiz olmasını işaret ediyordum, hastanelerdeki klasik hemşire portreleri gibi. Aşağıdakinin kim olduğuna bakmak için aşağı doğru hareket edecektim ki tıkırtıları çıkaran kişinin merdivenlerden bana doğru gelmesi bir olmuştu. Beste. Elindeki süt bardağıyla birlikte merdivenleri tırmandı ve tam önümde durdu.

''Sen bu saate niye uyandın bebeğim ?'' diye sorduğumda Beste'nin dikkatini dört beş adım arkamda duran Buğra'nın çektiği belliydi. Ah ! Ben onu nasıl unutmuştum ya ? Beste sütünü merdivenin kenarına koydu. Elini aşağı doğru sallayıp eğilmemi işaret ettiğinde eğildim ve Beste'nin gözlerinin içine baktım. O ise ona olan bakışlarımı tınlamayıp elleriyle ağzının iki yanını kapattı ve kulağıma doğru konuştu. ''O kim ?'' 

''Sevgilim.'' dedim sessizce gülerek. Yüzünde kocaman bir sırıtma oluşurken ''Sakın babama bunun hakkında en ufak bir şey söylemeyi bile aklından geçirme minik cadı !'' diye ekledim. Küçücük çocukla yaptığım konuşmaya bak ya, utanıyorum kendimden. Kıkırdayıp iki elini üst üste koyduktan sonra, o iki elini de ağzının üstüne koydu. Bu kıkırdamasını durdurmak için her zaman yaptığı bir hareketti. ''Tamam kimseye söylemem, bizim minik sırrımız olur bu. Ama bir şartım var,'' dedi küçük ellerini ağzından çektikten sonra."Daha kaç yaşındasın ki ablanla pazarlık yapıyorsun sen?" evrelerini boş verip, tek kaşımı kaldırarak bir bakış attım ona. Ne şartıydı ki bu ? Olsa olsa onunla oyun oynamamı falan isterdi zaten.

''Beni onunla tanıştırmanı istiyorum.''

Şaşkınlık ifadem bir anda yüzüme yayılırken başımı çevirip Buğra'ya baktım. Hala biraz önce durduğu yerde duruyordu ve yüzünde Beste'yi bile fazlasıyla etkileyecek çekici bir gülüş vardı. 

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now