-21- 4 peluş hayvan.

Start from the beginning
                                    

Murat'ın dudaklarından kısa bir kahkaha çıktı. "Bir sürtük için ilk önce Doruk, şimdi de sen mi artistleniyorsun bana ? Seni fazla tanımıyorum falan ama bence boş kişilere güveniyorsun, dostum."

Sözlerinin etkisiyle göz bebeklerim genişlerken, anın etkisiyle ağzımı bile açmamıştım. Bu çocuğun benimle derdi neydi ? Ona ne yapmıştım ki her seferinde hayatımı batırmaya çalışıyordu, anlamıyordum. Neyin kuyruk acısıydı bu ?

Ve Buğra'nın, Murat'ın üstüne atılıp yüzüne bir yumruk geçirmesi sadece saniyeler içinde olmuştu. Şu anda Murat yerde ; Buğra da bir eliyle onun yakasını tutmuş, diğer eliyle de yumruk atmaya hazırlanır bir biçimde üstünde duruyordu. Tam da ikisinin de yüzünü görebileceğim bir hizada duruyorlardı.

Buğra onun burnunun üstüne bir yumruk daha attıktan sonra Murat ağzındaki kanı yere tükürdü. Ve sonra, yediği yumruklara rağmen gülümseyerek, "Ne o, sevgiline sürtük demem zoruna mı gitti ?" dedi alaycı bir tavırla. "Boş ver, aynı şey Doruğa da olmuştu. Zamanla alışırsın."

"Eğer," dedi Buğra yüzünü Murat'ın kulağına yaklaştırırken. "Bir daha o iğrenç ağzından Hazal ismi çıkarsa..." Ve sonrası sessizlik. Aslında sessizlik olmamıştı. Buğra Murat'a doğru hiç duyulmayacak bir biçimde fısıldadığı için biz duymamıştık, o kadar.

Murat'ın yüz ifadesi somurtmaya dönüşürken ; Buğra, onun elmacık kemiğinin üstüne bir yumruk daha geçirdikten sonra ayağa kalkıp rahat bir tavırla üstünü düzenledi. Yanına gelen Kaan'ın kulağına bir şeyler söyledikten sonra da sanki biraz önce kavga eden o değilmiş gibi yanıma gelip sırıtarak, elimdeki fil başlığının kulağıyla oynadı. Bakışlarımı onun yüzüne dikmiştim. "Ona ne dedin ?" diye sorarken sesimden aşırı derecede meraklı olduğum anlaşılıyordu. Kaan biraz önce Buğra'nın ona söylediği şey yüzünden kahkalarla gülüyordu. ''Bunu demiş olamazsın,'' dedi sırıtarak. Buğra ise cevap olarak omuz silkip ''Dedim bile,'' demekle yetinmişti.

Bana doğru döndü. "O bizim minik sırrımız Hazal," dedi ve yanağımdan bir makas aldıktan sonra burnumun üstüne bir öpücük kondurdu.

Ona sinirli bir bakış attım ama yine de dediği tek şey ''İnat etme Hazal, söylemem.'' olmuştu.

''Geri zekalı !'' dedim, söyleyeceğim tüm kelimeleri yutarak. ''Git şu kıyafetini al yerden.'' Cidden Kaan'a söyleyip bana söylemediği şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Ne demiş olabilirdi ki ? Alaycı bir tavırla sırıtan Murat bile somurttuysa kesin fena bir şey söylemişti.

Dediğimi yaptı ve yerdeki kostümün alıp sağ kolunun altına sıkıştırdı. Bu sırada Murat zaten çoktan bizim yönümüzün tersine doğru yürümeye başlamıştı bile.

Tekrardan meydana geldiğimizde kimsenin hali bile kalmamıştı. Hepimiz yorgunluktan ölüyorduk zaten. Hah, bir de kavga konusu vardı tabii.

Sanki çok önemli bir toplantı yapacakmışız gibi bir daire oluşturmuştuk. ''Bence diğer maddeleri boş verin, yarın devam ederiz. Şimdi evlere dağılalım.'' diye bir fikir attı ortaya Selin. Yarın. Evet, bensiz devam edebilirlerdi. Hepsi kabul etti bu fikri zaten.

Kaan'ın bakışları bir anlığına benim bakışlarımla buluştu. Onlara gideceğimi söylememiştim, Buğra'ya bile. Sadece Kaan biliyordu ve resmen üstümde psikolojik bir baskı yaratıyordu. Herkes kendi evlerinin olduğu tarafa doğru yürümeye başlayınca geriye sadece Kaan, Arya ve Buğra ile ben kalmıştık. Kaan yüzündeki sırıtışla yanıma gelip ''Görüşürüz güzellik,'' deyip saçlarımı karıştırdı. ''Ne de olsa bir yere gitmiyorsun, değil mi ?''

Pislik. Sırf inadıma yapıyordu. Sanki o böyle söyleyince gitmeyecekmişim gibi.

Saçlarımı karıştırarak resmen kuş yuvasına çeviren eline vurdum hızlıca. ''Çek ellerini saçımdan.'' dedim. ''Hem güzelim ne ya ? Buğra'dan mı özendin ?''

Sen Gitmeden Önce.Where stories live. Discover now